|
CEVDET AKBURU "SİTEMİZE HOŞGELDİNİZ" |
|
İLİM YUVASI / OCAĞI |
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
|
 |
|
12 İMAMLARIN HAYATLARI
1. İMAM HZ. ALİ

Adı
Hz. Ali
Ünvanı
Şah-ı Merdan (yiğitlerin Şahı)
Anası
Fatıma (Haşim soyundan Esed’ ın kızı)
Babası
Ebu Talib
Doğum yeri ve tarihi
Mekke, 21 Mart 598
Halifeliği
24 Haziran 656 – 24 Ocak 661
Çocukları
Hasan, Hüseyin, Muhsin, Ümmü Gülsüm, Zeynep, Rukiye
Şehadet tarihi
Kufe, 661
Türbesi
Irak’ ın Necef kentinde
Şehadet sebebi
Muaviye döneminde İbni Mülcem tarafından zehirli kılıçla şehit edildi (Ramazan ayının 19 ve 21)
Babası ise, Ebu Talib'dir. Ebu Talib de Haşim'in oğlu olan Abdülmüttalib'in oğludur. Bu nedenle Ali, anne ve baba soyu bakımından tam bir Haşimi'dir. Annesi adını, "arslan" anlamına gelen "Esed" veya "Haydar" koymak isterse de Hz. Muhammed'in isteğiyle "Ali" konur. Diğer adlarsa ona lakap olarak verilir.Hz. Ali, 29 Temmuz 598 tarihinde Mekke'de doğmuştur. Kabe'de doğmuş olan tek kişidir. Annesi Fatıma'dır. Haşim'in oğlu Esed'in kızıdır.
Daha sonraları bu lakaplara, "Tanrı rızasını kazanmış" anlamına gelen "Murtaza" da eklenir. Künyeleri "Ebü'I-Hasan"la "toprak babası" anlamına gelen "Ebü-Turâb"tır. Bu son künyeyi kendisine Hz. Muhammed verdiğinden, Ali genellikle bu künyesini yeğlemiştir.
Hz. Muhammed; Ali beş yaşındayken yanına alarak bakımını üstlenir. Bu durum 18 yaşına dek sürer. Böylece Hz. Ali'yi Hz. Muhammed eğitmiş, kişiliğini kazanmasına yardımcı olmuştur.
Hz. Muhammed'e peygamberlik Vahi geldiğinin ikinci günü ona inanan ve peygamberliğini kabul eden, dahası her türlü gücüyle onun hizmetine giren ilk kişi olur. Bu bağlılık ömrünün sonuna dek kesintisiz sürer.
Hz. Muhammed'e ilk inanan kişidir. Hz. AIi'nin Hz. Muhammed'e bağlılığı kuşkusuz; "tam bir teslimiyet içinde ve aşk düzeyinde"dir. Hz. Ali için; bütün güzellikler, iyilikler, idealler Hz. Muhammed'e bağlılıktan ibarettir. Peygamber'in Medine'ye göçü sırasında onun yatağına yatarak canını feda etmeye hazırdır. Hz. Ali'nin ilim ve irfan açısından sahabelerin en önde gelenlerinden olması konusunda kimsenin kuşkusu yoktur. Hz Muhammed'in yolunun özünü kavrayan, yakalayan Hz Ali, bu nedenle Aleviler, sahiplendikleri ve izledikleri yola "Hak-Muhammed-Ali Yolu" derler. Bu Yol'u Ehlibeyt Soyu'ndan gelen Oniki imamlar ve Seyyid'ler sürdürürler.
Hz. Ali, Hz. Muhammed'in hem kuramsal, hem de uygulamalı iyi bir ardılıdır. islam öğretisini en iyi vebatîni bir dilde yorumlamaya çalışan ve bunu topluma benimsetenlerin başında gelir.
Hz. Ali dönemi tümüyle iç karışıklıklarla geçer. Ayşe, Talha ve Zübeyr onun halifeliğini kabul etmemiş ve Basra'ya çekilmişleridir.
Hazinede birikmiş parayı ihtiyaçlılara dağıtır. Astar'ın (elçi) ön çalışmalarından sonra Küfe'ye girer. Oradan Medine'ye hicret eder.
Muaviye, Şam'ı başkent edinerek Suriye'ye yerleşir. Devletinin güçlerini orada toparlar. Hz. Ali, Küfe'yi merkez edinerek Irak topraklarına ağırlık verir. Küfe'ye çekilmiştir. Orada Haricilerden ibnü'l Mülcem al-Sarimi tarafından 27 ocak 661 tarihinde zehirli bir kılıç darbesiyle vurulur. iki gün sonra şehit olduğu zaman 63 (veya 65) yaşlarındadır (Ramazan ayının 19-21).
Necef Şehrinde defin edilir. Daha sonraları burada Necef kenti (bugünkü Meşhed-i Ali) kurulur. Türbesinin bulunduğu yer, Necef-i Eşref adıyla anılmaktadır. Hz. Ali, 4 yıl 9 ay halifelik yapmıştır.
İç çekişmelerin doğurduğu sorunlar nedeniyle Hz. Ali'nin kabri gizli tutulmuştur. Ama Ehlibeyt'ten ve Oniki imamlardan olan kimseler Necef'teki kabrini, ilk kez Abbasi halifelerinden Harun-ür Reşit 786 yılından sonra belirleyerek yaptırmıştır. Kabrin üzerine bir bina kurulmuştur.
1636'da Şeyh Safi'nin yardımıyla türbenin yeniden onarımı başlamış, bu çalışmalar 1642'de Şah II. Abbas döneminde bitirilmiştir.
Hz. Ali, 622 yılının sonlarında Hz. Muhammed'in eşi Hatice-i Kübra'dan doğan Fatıma-tı Zehra ile evlenir (Hicret'in 1. yılı, Muharrem ayının 21. perşembe günü). Hz. Fatıma, örnek bir anadır. Yeni oluşturulan islam toplumunda ideal kadın örneğidir. Bu evlilikten İmam Hasan, İmam Hüseyin, Muhsin, Zeynep ve Ümmü Gülsüm doğarlar. Hz. Muhammed'in soyu, Ehlibeyt ile devam eder. 606 yılında doğan Fatıma, babasından 3-4 ay sonra, yani 632 yılında 26 yaşında Hakka yürür (İkinci Halife Ömer Bin Hatab tarafından dövülüp tekmelenerek kaburgaları kırılır, kırk günlük bebeği Muhsin'de darbe alır, anne ve bebek şehit olurlar.. Hz. Ali, aynı yıl iki önemli desteğini yitirmiştir.
Hz. Ali, Fatıma Ana'nın sağlığında ikinci bir evlilik yapmaz. Arap geleneğini çiğneyerek tek eşli olarakkalır. Ancak onun Hakk'a yürümesinden sonra evlilikleri olur.
İmamet Anadolu Alevi ve Bektaşi'liğinin temelini oluşturan, ona bir inanç kurumu niteliğini kazandıran imamlıktır. Bu kurum on iki imam la sınırlandırılmıştır. Bu kurum Hz. Ali'den başlar ve İmam Muhammed Mehdi ile sona erer. On iki imamlar Hz. Ali'nin soyundan gelmedirler. Bu kutsal zatların ayrı ayrı olgunluk aşamaları ve kendilerine has ayrı ayrı özellikleri vardır. Dünyadaki bütün Alevi kurumlarının tek ortak yanı on iki imam sevgisidir. Sözlük anlamı ile imam; bir inanç topluluğunun öncüsü, başı, veya önderidir. O'nun varlığında dile gelen, biçimlenen inançlar o yolun özünü oluşturur.
Alevi'lere göre imam, üstün nitelikleri taşıyan, Tanrısal sıfatlar taşıyan zaatlardır. Anadolu Alevi'lerine göre ise 'imam' doğrudan Hz. Ali ile başlar. Onun ilm-i kapsamında oluşturulan bir inanç kurumunun temelidir. Hz. Ali'nin görevi sadece toplumu yönetmek değil, Veliyullah vasfıyla donatılmış (Tanrısal sıfatların en belirgin olduğu ve bu mertebeye hiç bir peygamberin ulaşamadığı algılanır; cümle Nebilerin şahıdır) olduğundan, Tanrı'ya en yakın uludur. Olgunluk derecesi bakımından en yüksek aşamadadır... Ölümsüzdür, yücedir.
Alevilikde Tarik'i Müstakim'e (Hakk'a giden yol) girmek, yani yoloğlu olabilmek için on iki İmam inancını ve itikatını taşıması gerekir. Kısacası inançlı olunması için, Hz. Ali ve Hz. Ali soyundan gelen on iki imam'ların kutsallığını benimsemesi ve onlara inanması gereklidir. Bu inancın başlangıcı ve yüce doruğu da Hz. Ali'dir.
HZ. ALİ’DEN ANLAMLI SÖZLER
İşte ben öncekilerin ilmine haiz oldum,
Ve ben sonrakilerin ilmini gizledim.
Bütün Gayp sırlarının kaşifiyim.
Ben her küçük ve büyüğün emiriyim.
İlmim bütün alemlere hitap etmiştir.
|
OZANLAR DİLİYLE HZ. ALİ...
HALLAC-I MANSUR
Hallac-ı Mansur Hicri 244 / Miladi 858 yılında Beyza yakınlarında bir kasaba olan Tur'da doğmuştur. 922 de Abbasi Halifesi Muktedir'in emri ile Bağdat'ta asılarak, uzuvları (bedeni parçalanılarak) kesilerek işkence ile şehit edilmiştir. Hallac-ı Mansur'un babası islam, dedesi ise Mezdek inancındandır. Hallac-ı Mansur bazende Muhammed bin Ahmet el-Farisi adını kullanmıştır.
SEYYİT İMADETTİN NESİMİ'NiN GÖZÜ İLE
Alevi inancında 7 Ulu Ozandan biri olan Seyyid Nesimi, Irak / Bağdat' ın Nesim kasabasında yetişmiş, Diyarbakır yöresine yerleşmiştir. Halep'te, asıl adı Ebu Abdullah Hüseyin bin Mansur el Beyzavi el Hallac olan Alevi / Bektaşi literatüründe genellikle Hallac-ı Mansur ismi ile anılan zatın (Enel - Hak / Vahdet-i Vücud -/-Tanrı ile varlığın bütünlüğü) inanç ve felsefesini dile getirdiği için, derisi yüzülerek 1417 yılında Halep'te (Suriye) şehit edilmiştir. (Bazı tarihler ise bu şehadetin 1403 yılı olduğunu yazarlar).
Ey benim Şahım, sığınağım,
Fazlı Rahmanım Ali,
Selam ey Şah-ı MerdanAli
Selam ey Fazlı-ı YezdanAli!
ŞAH İSMAİL'İN (ŞAH HATAYİ) GÖZÜ İLE
Alevi inancında 7 Ulu Ozandan biri olan Şah ismail Hatayi, Azeri asıllı Türkmen'dir. Babası Şeyh Haydar, anası Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan' ın kızı Alemşah Halime Begüm Sultan'dır. 1487 yılında Güney Azerbaycan' ın Erdebil kentinde doğmuştur.
Alevilerin Cemlerinde deyişleri en çok okunan 7 Ulu Ozandan biridir. Şah ismail Hatayi, 1500 yılında Erzincan'nın Sarıkaya Yaylasında, Seyyid Ocakları mensubu Dedeler ile Türkmen aşiret ve oba beylerinin katıldığı büyük Türkmen kurultayına başkanlık etmiş ve 9 Eylül 1502 tarihinde de Tebriz'de "Safevi Türkmen Kızılbaş Devletini" kurmuştur. Osmanlı padişahı Yavuz' la 19 Mart 1514' te yaptığı Çaldıran Savaşını kaybetmiş, 1524'te 37 yaşında iken Azebaycan' da Hakk'a yürümüştür. Kabri Erdebil' dir.
Sufi Mezhebimin Nesin Sorarsın
Biz Muhammed Ali Diyenlerdeniz
Gözlüye Gizli Yok Ya Sen Ne Dersin
Biz Muhammed Ali Diyenlerdeniz
Her Kimin Ki Çerağını Hak Yakar
Mümin Olanları Katara Çeker
Aslımız On iki İmama Çıkar
Biz Muhammed Ali Diyenlerdeniz
Şah Hatayi'm Eydür Muhammed Ali
Onlardan Öğrendik Erkanı Yolu
Ali Muhammed'dir Muhammed Ali
Biz Muhammed Ali Diyenlerdeniz
PİR SULTAN ABDAL'IN GÖZÜ İLE
Alevi inancı'nda 7 Ulu Ozandan biri olan Pir Sultan Abdal, 15. Yüzyılda yaşamıştır. Asıl adı Haydar olan Pir Sultan Abdal’ın Sivas' ın Yıldızeli ilçesine bağlı Banaz köyünde yaşadığı bilinmektedir. Yaşam öyküsü Alevi / Bektaşi toplumunun deyiş ve söylencelerine dayanır. Osmanlı imparator'luğunun haksızlık ve zulümlerine karşı, Safevi Kızılbaş Devleti'ni savunan Pir Sultan, döneminin toplumsal sorunlarını kendisine konu edinmiş, Deyiş, Mersiye ve Nefes'lerle halkı bu uğurda motive etmiş ve ileri düzeyde etkilemiştir.
Binbir adı vardır birisi Hızır,
Her nerde çağırsam orada hazır.
Ali'm Padişahtır Muhammed vezir
Bu fermanı yazan Ali değil mi?
Ali ileMuhammed kurdu bu yolu
Mümine saçıldı tarikat gülü
Bir ulu dergâhtır sürelim demi
Ali ile Muhammed'in aşkına
FUZULİ'NİN GÖZÜ İLE
Alevi inancında 7 Ulu Ozandan biri olan Fuzili'nin asıl adı Mehmet'tir. 1504' te Kerkük'te (Irak) doğmuştur; Kerkük'te Bayat Türkmen boyunun Karyağdı soyundan gelmektedir. Kitaplar, Fuzuli' nin en büyük dileğinin uzun yıllar başında beklediği ve gönüllü bekçilik yaptığı, Hz. Hüseyin'in Kabri'nin bulunduğu Kerbela'da (1556) ölmek olduğunu vasiyetinde belirtmiştir. O dönemde veba hastalığı salgını sırasında Hakka yürüdükten sonra, naaşının orada kaldırıldığını yazarlar. Fuzuli'nin en önemli yapıtı Kerbela katliamını da anlatan "Hadikat'üs-Süeda" (Saadete Erenlerin Bahçesi, Leyla ile Mecnun vs.) adını taşıyan çalışmaları arasındadır. Fuzuli, Osmanlı divan edebiyatının tek Alevi şairidir.
Düştü Hüseyin atından Sahra-i Kerbela'ya,
Cibril koş haber ver Sultan'ı Enbiyaya
Şukr-ı Huda ki saye fekendest ber serem,
İkbal-i müstedâm-ı tü ya Murtezâ Ali,
Behr-i necat ber heme çün tâat-ı Hudâ
Farzest iktiram-ı tü ya Murtezâ Ali,
Manend-iKa'be ma'bed ins u melaikest,
Her ca buved makaam-ı tü ya Murtezâ Ali,
Türkçesi: Şükür olsun Tanrıya ki ya Murteza Ali, senin daimi ikbalin, başıma gölge salmıştır. Sana hürmet etmek kurtuluş için Tanrıya ibadet gibi herkese haktır. Makamın neresiyse orası, Kabe gibi insanların da ibadetgahıdır, meleklerin de. Lûtfunun umumi ve şamil sofrasından FuzOli'yeher,an binlerce feyiz erişmektedir
YEMİNİ'NiN GÖZÜ İLE
Alevi inancında 7 Ulu Ozandan biri olan ve asıl adı Fazıl oğlu Mehmet olan Yemini, 15. yüzyılın sonu ile 16. yüzyılın ilk yarısında Tuna ırmağı bölgesinde yaşadı. 1519'da yazdığı ve
Alevilerce kutsal kabul edilen, Hz. Ali' nin mitolojik yaşamını konu edinen "Faziletname" (Erdem kitabı) adındaki 7300 beyitten oluşan manzum bir eseri bulunmaktadır. Bir erdem kitabı olan bu kitap, Hz. Ali'nin yaşamının, ehlibeyt ve Hz. Ali sevgisinin yoğun bir biçimde işlendiği temel yapıtlarından biridir.
İmamü'l Müttekinsin bellü bayık
Erenler merdinin merdan'ı Hayder
Cemad'a dil verirsin emr-i Yezdan
Verir nutkun Ölüye canı Hayder.
ViRANi'NiN GÖZÜ iLE
Alevi inancında 7 Ulu Ozandan biri olan Virani, 16. Yüzyılda Eğriboz adasında doğmuştur. Hurufiliği benimsemiş bir Bektaşi ozanıdır. Bir süre Necef'te Hz. Ali'nin türbesinde türbedarlık
yapmıştır. Virani, Balkanlarda Demir Babadan babalık icazeti almış, Hz. Ali' ye olan aşkını dile getiren çok sayıda Deyiş / Nefes yazmıştır. Virani' ye göre "Evrende ve bütün nesnel varlıklarda görünen" Hz. Ali' dir.
İstemem alemde gayrı meyva yı
Tadına doyulmaz balımdır Ali
İstemem eşyayı verseler dahi
Korkmazam sünbülü gülümdür Ali
Virani'yem düştüm şimdi derdine
Vücudum gark oldu çile bendine
Gönül sormaz oldu kendi kendine
Söyler dehanımda dilimdir Ali
KUL HİMMET'İN GÖZÜ İLE
Alevi inancında 7 Ulu Ozandan biri olan Kul Himmet, Tokat / Almus ilçesi / Varsıl köyündendir. 16. Yüzyılın ikinci yarısında yaşamıştır. Bütün nefeslerinde Hz. Ali, 12 imamlar ve Hacı Bektaş Veli'yi büyük bir içtenlikle anlatır. Ölüm ve doğum Kul Himmet' in nefesleri Alevi Cemierinin vazgeçilmez nefesleri arasındadır. İyi bir tekke eğitimi gören Kul Himmet'in, Pir Sultan Abdal'a bağlı olduğu, onun çevresinde yetiştiği, onun müridi olup onu izlediği eserlerinde açıkça anlaşılmaktadır.
Bugün yâr bize geldi Gülleri taze geldi
Önünde Kanber ile, Ali Murlaza geldi.
Ali benim mâhımdir, Kâbe kıblegâhımdır
Mir'aç'takiMuhammed. O benim padişâhımdır.
...
KAYGUSUZ ABDAL'IN GÖZÜ İLE
Anadolunun bazı yörelerinde adı 7 Ulu Ozandan biri olarak anılan Kaygusuz Abdal'ın asıl adı Alaeddin Gaybî'dir. Padişah II. Murat (1421-1451) döneminde ve 1341-1444 yılları arasında yaşadığı, babasının Alaiye (Alanya) Beyi Hüsameddin Mahmud olduğu söylenr. Doğduğu ve öldüğü yer ve yıl kesin olarak bilinmemektedir.
Abdal Musa'nın, Elmalı'daki dervişlerindendir. Uzun yıllar orada hizmet ettikten ve Rumeli'yi gezdikten sonra Mısır'a giderek Kahire'de, Kasr-ül ayn dergahını kurmuştur.
Ali'ye İsmullahderler,
Yüzüne secde ederler,
Tac yerine koyarlar,
Koyamazsın demedim mi?
...
YUNUS EMRE'NİN GÖZÜ İLE
Büyük Alevi / Bektaşi Tasavvuf şairlerinden Yunus Emre'nin, 1238 yılında doğduğu ve 1320'de Hakka yürüdüğü sanılıyor. Hacı Bektaş Veli bendelerinden ve Taptuk Emre'nin dervişlerinden olan Yunus'un, Anadolu'nun bir çok bölgesinde iddia edilen mezarları olmasına rağmen Eskişehir civarında yaşadığı biliniyor.
Ali ile Hasan Hüseyin O'ndan
Sevgisi gönülden ayrılmaz Candan
Yarın mahşer günü Hakk divanında
Ya Muhammet gönül arzular seni
...
GENÇ ABDAL'IN GÖZÜ iLE
Genç Abdal'ın Eskişehir'li olduğu, Şeyh Gazi ve Şücaeddin Veli tekkelerinde sade bir hayat yaşadığı, 1874'da Hakka yürüdüğü dışında kendisi fazla bilinmiyor. Şiirlerinde Genç Abdal, Genci ve Güvenç Abdal mahlaslarını kullanmıştır.
Gene Abdal'ım özüm Hakk'a bağlarım.
Coşkun sular gibi akar çağlarım.
Eşiğine yüzüm sürer ağlarım.
Medet Allah, Ya Muhammed, Ya Ali.
(Kaynak: AABF İnanç Kurulu)
1. İMAM HZ. ALİ
2. İMAM HZ. HASAN
3. İMAM HZ. HÜSEYİN
4. İMAM ZEYNEL ABİDİN
5. İMAM MUHAMMED BAKIR
6. İMAM CAFER-İ SADIK
7. IMAM MUSA-İ KAZIM
8. İMAM ALİ RIZA
9. İMAM MUHAMMED TAKİ
10. İMAM ALİ-EN NAKİ
11. İMAM HASAN-ÜL ASKERİ
12. İMAM MUHAMMED MEHDİ
*****
Birinci İmam: HAZRETİ ALİ
Hz. Ali felsefesinde çok önemli bir yere sahiptir. O, gerek yaptıkları, gerekse yaşamıyla, İslamiyet"in gerçekleştirmek istediği insan tipinin örneği olmuştur. İslam tarihinde Hz. Ali"den daha mükemmel bir Müslüman örneği bulmak mümkün değildir.
Zaten Alevi felsefesinde Hz. Ali, peygamberlik makamının içyüzü sayılan imametin (velayetin) başlangıcıdır. Bu nedenle adı, Peygamber Muhammet Mustafa ile birlikte anılır.
Hz. Ali, Hz. Muhammet"in amcası, Ebu Talip"in oğludur. Hz. Ali"nin annesi Hz. Peygamber"in atası Haşim"in oğlu Esed"in kızı Fatma"dır. Hz. Ali, Miladi 598 yılında Kâbe içinde doğmuştur ve Kâbe"de doğan tek kişi, kendisidir. Baba ve ana tarafından Haşimi soyundan gelmiş ilk kişidir.
Hz. Ali"nin babası Ebu Talip, Hz. Muhammet"i, dedesi Abdülmuttalip"in vefatından sonra yanına almış ve kendi vefatına dek onu korumuştur. Kureyş boyunun ablukası nedeniyle Müslümanların, Ebu Talip"in evinin bulunduğu mahalleye sığındıkları yıllarda Ebu Talip, Peygamber"e kötülük yapmamaları için gece nöbet tutardı. Bazı geceler, Ali"yi, Peygamberin yatağında yatırır, ona yapılacak bir saldırının Ali"ye olmasını amaçlardı. Ebu Talip, Hz. Hatice"nin vefatından üç gün önce vefat etmiştir. (619 yılı sonları) (Ebu Talib"in ne mükemmel bir mümin olduğunu yaptıkları ve şiirleri açık açık göstermektedir. İbn Kesir"den ilgili bölüm incelenebilir. Buna karşın Emevici yazarlar, onu kafir olarak ölmüş göstermek için yalan hadisler uydurmuşlardır. Ebu Süfyan gibi İslam düşmanını mümin, Ebu Talib gibi mümini de kafir gösteren bu zihniyet, işte Alevi-Sünni felsefesinin ayrışmasındaki işaretlerden sadece birisidir.)
Hz. Ali"nin annesi Fatma, Hz. Muhammet"e analık etmişti. Hz. Peygamber; onun hakkında, "Bu, benim anamdan sonraki anamdır" demiştir.
İmam Ali"nin künyesi, Ebül Hasan"dı. Peygamber ona Ebu Türab künyesini vermişti, bundan dolayı bu künyeyi severdi.
Lakabı arslan anlamına Haydar, Murtaza, Allah"ın arslanı anlamına Esedullah veya Şiriyezdan"dır. Ayrıca Emirülmüminin, Mevlalmuttakıyn gibi birçok lakabı vardı. En meşhuru Murtaza"dır. Anadolu"da, Şah-ı Velayet, Haydar, Murtaza diye anılır.
Hz. Ali, Hz. Fatıma"nın vefatına kadar, başka bir kadın almamıştır. Erkek-kız, otuz üç çocuğu olmuştur. İmam Hasan ve Hüseyin"le, Zeynep ve Ümmü Gülsüm, Fatıma"dan olan çocuklarıdır.
Bir kıtlık yılında, Hz. Peygamber, Ebu Talip"in sıkıntısını gidermek için oğullarından Ali"yi yanına aldı. Ali, küçük yaştan beri Peygamberin evinde kaldı ve onun terbiyesi altında yetişti.
Tarihi kaynaklara göre, Hz. Peygamber"e vahiy geldikten sonra İslam"ı kabul eden ilk kişi Hz. Ali"dir. Ondan sora Hz. Haticetülkübra İslam"ı kabul etmiştir
Aslında Alevilikte, Hz. Ali"nin baştan beri Müslüman olduğu inancı vardır. Hz. Muhammet, Hz. Ali"yi eliyle beslemiş, yanında yatırmış, kendi bilgisine göre yetiştirmiştir. Bu nedenle Ali"nin İslamiyeti kabulüne tarih koymak yanlıştır.
XXVI. Sure"nin (Şuara), "Ve en yakın akrabalarını uyar" açıklamasındaki 214. ayet inince Hz. Peygamber, eşi Hatice"ye yemek hazırlattı. Ali"ye de, Abdülmuttalip soyundan olanları çağırmasını emretti. Davet edilenler gelince, Hz. Peygamber söze başlamak istedi ise de Ebu Lehep, buna engel oldu. Ertesi günü yine aynı durumla karşılaşıldı. Üçüncü günü Hz. Muhammet, onları imana çağırdı ve "Bu işte bana kim vezir olacak?" diye sordu. Ali, bu görevi kabul ettiğini söyleyince Hz. Muhammet, "Gerçekten de Ali, benim kardeşimdir, vezirimdir, vasiyimdir, içinizde halifemdir, ona itaat edin" dedi. Orada bulunanlardan, Ebu Talip"le, "Allah, oğlunun sözünü dinlemeni, ona itaat etmeni emrediyor" diye alay edenler bile olmuştu.
Peygamber Muhammet Mustafa, Mekke"den Medine"ye hicret edeceği gece, Ali"yi kendi yatağına yatırmış, Peygambere suikastta bulunmak üzere gelenler, yatağında Ali"yi bulmuşlar, Hz. Muhammet"i sormuşlar, fakat bir cevap alamamışlar ve aramaya koyulmuşlardı.
"Bakara Suresi"nin "İnsanlardan öylesi vardır ki, Allah rızasını almak için canını satar ve Allah, kullarını pek esirgeyendir" açıklamasındaki 207. ayeti, Ali"nin, Peygamber uğruna canını vermek için onun yatağına yatması nedeni ile inmiştir.
Hicretten beş ay sonra Peygamber, Ansar (Yardım edenler) denen Medineli Müslümanlarla Muhacirin (göçmenler) diye anılan Mekke"den göçen Müslümanları birbirleriyle daha da kaynaştırarak kardeş etti. Kardeşlik töreni bitince yalnız kalan, Hz. Muhammet ile Hz. Ali idi. Ali, "Ya Resulallah, ashabını birbiriyle kardeş ettin beniyse yalnız bıraktın" deyince, Hz. Peygamber "Sen, Musa"ya Harun ne kadar yakınsa, bana o kadar yakınlıktasın. Sen dünyada da benim kardeşimsin, ahrette de" dedi. Ali ile Muhammet böylece kardeş oldular. Kardeşlikleri, ahrette de devam etsin istediler. Bu kardeşlik, Anadolu Alevilerinde bütün canlılığı ile temsil edilmiştir.
623 yılı Muharrem ayının yirmi birinci perşembe günü akşamı, Peygamber tek kızı Hz. Fatimaüzzehra"yı, Ali ile evlendirmiştir.
Hz. Ali"nin Yiğitliği
Anadolu Alevileri, varlıklarını sürdürebilmek için hep savaşmak zorunda kaldılar. Bu nedenle, insancıl dünyalarını savaşımcı bir sembolle sarıp sarmalayarak korumaya çalıştılar. Bu sembol ise, Hz. Ali oldu. Hz. Ali; mücadelenin, yiğitliğin, zulme baş eğmemenin sembolü olarak görüldü. Gerçekten pek yiğit bir er olması, onun hakkında, birçok efsanenin yaratılmasına da neden oldu. Aşağıda, İslamiyet"in yayılması sırasında Hz. Ali"nin mücadelelerinden bazı kesitler yer alıyor.
Hicret"in ikinci yılı (624), Ramazan ayının on yedinci günü başlayan Bedir Savaşı"nda, Müslümanların sancağı Ali"deydi. Savaş başlamadan, Ali geceleyin, müşriklerin bulundukları yerdeki kuyudan su çekip İslam ordusuna getirmişti.
Hz. Ali, bu savaşta tek kişilik ordu gibi çarpıştı. Onun savaştaki yiğitliğini açıklamak için şu tarihi gerçek yeterlidir: Bedir Savaşı"nda Ebu Süfyan"ın oğlu Hanzala (Muaviye"nin kardeşi), Utbe oğlu Velit, Münzir oğlu Abdullah, Amr oğlu Harleme de dahil olmak üzere, öldürülen yetmiş Mekkeli"den 27"si, Hz. Ali tarafından katledilmişti.
Uhut"ta, Hz Ali"nin yaptıkları daha da önemliydi. Uhut Savaşı"nda, müşriklerin sancağı kimin eline geçtiyse Hz. Ali onu öldürmüştü.
Müşrikler, bozguna uğrayınca, Abdullah bin Cübeyr"in kumandası altına verilen ve bir geçiti korumakla görevlendirilip yerlerinden ayrılmamaları emredilen okçular, ganimet hırsına düşerek yerlerinden ayrıldılar. İslam ordusu, Halit bin Velit"in bu geçitten hücumuyla bozulup dağıldı. Abdullah şehit düştü. Hz. Hamza da şehit edildi. Resulüekrem"in yanında Ali ile birkaç kişi kaldı. Peygamberi bırakıp kaçanların arasında Osman ile Ömer de vardı. Ali, Peygamber"e saldıranları öldürmekteydi. O gün tam on altı yara almıştı. Ashabın, tekrar Hz. Muhammet"in yanlarında toplanmaları, Ali"nin sayesinde olmuştu.
Hendek Savaşı"nda, yiğitlikte bir orduya bedel sayılan Abdu Vedd oğlu Amr, Müslümanlardan, kendisiyle savaşacak birisini istemişti. Fakat hiç kimse kendisinde, ona karşı koyacak cesareti bulamadığından, sesini çıkaramamıştı. Ali kalkıp "Ya Resulullah ben gideyim" demişti. Ve çıkıp Amr"ı öldürmüştü.
Hicretin yedinci yılının başlarında, Hayber"e gidildi. Savaşta sancak, Ebubekir"e, ertesi gün Ömer"e verildi; fakat Hayber alınamadı. Hz. Peygamber "Yarın sancağı öyle bir kişiye vereceğim ki o, Allah"ı ve Resul"ünü sever. Allah ve Resul"ü de onu sever, o, kaçmaz, fetehtmedikçe de geri dönmez" dedi.
Peygamber, sabahleyin Hz. Ali"yi çağırdı, sancağı ona teslim etti. Ali o gün, kalenin kapısını söküp savaşta kalkan olarak kullandı ve Hayber fethedildi.
Hz. Muhammet minbere çıkıp bir hayli konuştuktan sonra, "Ebi Talip oğlu Ali nerde?" dedi. Ali koşup, "Buradayım ya Resulallah" dedi. Resulullah, onu kucaklayıp göğsüne bastı, iki gözünün ortasından öptü ve şöyle seslendi: "Ey Müslüman toplumu, bu, benim kardeşimdir, amcamın oğludur, damadımdır. Bu, Allah"ın arslanıdır. Yeryüzünde, düşmanlarıma Allah kılıcıdır. Allah"ın laneti, lanet edenlerin lanetleri, buna kötülük edene olsun. Allah, buna kötülük edenden uzaktır; ben de uzağım. Allah"tan uzak olmayı, benden uzak olmayı seven, Ali"den uzak olsun; burada bulunan, bulunmayana bildirsin." Peygamber daha sonra "Ya Ali otur! Senin hakkında bunu, Allah buyurdu, Allah tanıttı" dedi.
Huneyn Savaşı"nda, pusuya düşürülen İslam ordusu bozulmuş, Peygamber"in yanında yalnız Ali, amcası Abbas ve birkaç yakınından başka kimse kalmamıştı. Daha sonra halife olacaklar da kaçanlar arasındaydı. Hz. Peygamber, kaçanların ardından gür bir sesle, "Gelin bana ey insanlar, Allah"ın Resul"üyüm ben. Abdullah oğlu Muhammet"im ben! Ey razılık ağacının altında beyatleşenler, ey Akabe"de beyatlenenler kaçmayın!" diye seslendi.
Hevazin Kabilesi, tam hücuma kalkarken Hz. Ali, önlerini kesti, kara renkli bayraklarını taşıyan Ebu Cervel"i öldürdü, bayrak yere düştü, saldırganları püskürttü. Peygamber, "Tandır şimdi kızdı" dedi. Hz. Peygamber"in yanında toplanan sahabe hücuma geçti ve müşrikler bozguna uğradılar.
Hicretin dokuzuncu yılı Zilhicce"sinde, Kuran"ın IX. Suresindeki ilk ayetler inince, Hz. Muhammet, bunlardaki emirleri Mekkelilere bildirmek ve Hac etmek üzere Ebubekir"i üç yüz kişiyle Mekke"ye göndermişti. Kafile yoldayken Hz. Ali"yi çağırdı, Ebubekir"e yetişmesini, emirlerini Mekke"ye kendisinin bildirmekle görevli olduğunu söylemesini ve Mekke"ye inip halka bunları bildirmesini söyledi. Ali"yi kendi devesine bindirip gönderdi. Ali, Cuhfe"de Ebubekir"e ulaştı ve Hz. Peygamber"in emirlerini bildirdi. Mekke"ye doğru devam etti. Ebubekir, geri dönüp Medine"ye geldi ve Hz. Muhammet"e "Benim için bir şey mi indi?" diye sordu. Hz. Muhammet, "Allah tarafından, bu emirlerin bizzat benim tarafımdan, ya da benden, Ehlibeytimden olan biri tarafından bildirilmesi emredildi" dedi.
Bu olay, Hz. Ali"nin yerinin, bütün sahabelerden apayrı olduğunu göstermesi bakımından öğreticidir.
Gadiru Hum Olayı
Hz. Muhammet, ömrünün son günleri yaklaşırken, Mekke"ye, Veda Haccı diye anılan ziyarete gitti. 140 bin Müslümanla birlikte Medine"ye dönerken, Gadiru Hum denilen vahada Maide suresinin 67. ayeti indi. Ayet şöyledir:
"Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ et! Eğer bunu yapmazsan, onun elçiliğini yapmamış olursun. Allah, seni insanlardan korur. Doğrusu, Allah kâfirlere yol göstermez."
Ayetin anlamı çok açık ve çok önemli... "Tanrı"nın isteklerini bildirmezsen elçilik görevini yapmamış olursun" deniyor. Ve Hz. Muhammet"in çekinmemesi için "Allah, seni insanlardan korur" diye güvence veriliyor.
Hz. Muhammet, ayeti alır almaz ileri gidenleri çağırttı.
Tüm kafile bir araya gelince, Peygamber deve semerlerinden yapılan yüksek bir konuşma kürsüsüne çıktı. Tanrı"ya şükrettikten sonra, "Ey insanlar, ahrete göçmekte hepinizden ileride bulunuyorum. Orada benimle buluştuğunuz zaman, sizden iki paha biçilmez şeyi soracağım. Bunlardan biri, Allah"ın kitabıdır. İkincisi, benim Ehlibeytim" dedi. Daha sonra kalabalığa sordu:
"Ben, inanan her erkek ve kadının mevlası mıyım?"
İnsanlar, "Evet ya Resulullah" dediler.
Bunun üzerine Hz. Muhammet, yanına çağırdığı İmam Ali"yi sağ yanına alarak elini tutup yukarı kaldırdı. Orada hazır bulunanların anlattığına göre, ikisinin de koltuk altları görüldü. Allah"ın Resulü bu arada: "Men küntü mevlah ve haza Aliyün mevlah" dedi. Hz. Muhammet, kalabalığa, "Ben kimin mevlası isem Ali de onun mevlasıdır." diyerek, hiçbir kuşkuya yer vermeyecek biçimde vasi olacak kişiyi göstermiş oldu.
Hz. Muhammet; kendi öldükten sonra yerine Hz. Ali"nin geçeceğini açık açık Tanrı emri olarak belirttikten sonra;
"Allah"ım, onu seveni sev, sevmeyeni sevme. Ona yardımcı olana yardım et. Gerçeği her yerde ona yoldaş kıl" diye Ali için dua etti.
Hz. Muhammet, orada bulunanların tümünün kendi hanımları da dahil Ali"ye biat etmelerini emretti. Oradakiler bu emre uydular. Ömer gelip şunları söyledi: "Kutlu olsun, ne mutlu sana ey Ebu Talip oğlu. Bu gün, benim ve her erkek ve kadın müminin mevlası oldun" diye Ali"yi gözle görünür bir heyecanla kutladı. Ebubekir de kutlamaya katılmıştı.
O arada "Maide Suresi"nin 3. ayeti inmişti:
"Bugün size dininizi bütünledim. Üzerinize olan nimetimi tamamladım. Din olarak sizin için İslamiyet"i beğendim."
Böylece, İslamiyet"in tebliği işi sona eriyordu. Bundan sonra tebliğ edilen (bildirilen) dinin özünün açıklanma dönemi başlıyordu. Bunu, yani İslamiyet"in özünü açıklamayı da ancak Hz. Muhammet"in bilgisine sahip birisi yapabilirdi. Bu kişi ise İmam olurdu. Hz. Ali, ilk imam olarak bu görevi üstlenmiştir. Peygamber"in vasiyeti gereği Müslümanların mevlası (velisi-imamı) olan Ali için, halifelik hiç önemli olmamıştır. Halifelik, İmam Ali"nin yaşamında, ona engel olan bir ek görevden öte gitmemiştir. Ve Alevilere göre Hz. Ali, halife değildir, imamdır.
Gadiru Hum"da Hz. Muhammet"in yaptığı konuşmayı, sahabeden üç yüze yakın kişi bizzat kulaklarıyla duyduklarını söylemiştir. Ali, Halife Ömer"in ölümünden sonra toplanan şurada, Hz. Muhammed"in Gadiru Hum"da yaptığı konuşmayı naklettiği zaman, on dördü Bedir savaşına katılmış olan otuz sahabe tanıklık etmiştir.
Gadiru Hum olayı, Sünni bilginlerin kitapları da dahil olmak üzere, yüzlerce kitapta doğrulanmıştır.
Ali"nin Eşitlikçiliği
Hz. Ali halife olunca, hazineye atadığı Ammar"a, kimsenin başka bir kimseden üstün olmadığını bildirip herkese üç dinar vermesini emretti. "Bana bile üç dinar getir" dedi. Ammar, hazineye Ebul Heysem ve birkaç kişiyle gitti. Beytülmalde üçyüz bin dinar bulundu; yüz bin kişiye dağıtıldı. Hiçbir kimsenin öbüründen üstün tutulmaması, bazılarına ağır geldi. Hatta Sehl bin Huneyf bile "Ya Emirülmüminin! Bu, dün benim kölemdi; bugün azat ettim onu! Ona ne verdiysen bana da onu verdin" dedi. Hz. Ali, "Evet sana ne kadar verdiysem, ona da o kadar verdim" dedi.
Talha, Zübeyr, Abdullah bin Ömer, Said bin As ve Mervan, ayrıca Kureyş"ten bazı kimseler de buna razı olmadılar. Velit bin Utbe de bunlardandı. "Osman"ın verdiği kadar vermezsen, seni bırakır, Şam"a gider Muaviye"ye katılırım" dedi. Talha, Zübeyr ve Abdullah, memurlara, "Bunu, siz mi yapıyorsunuz, Emirülmüminin mi?" diye sordular. Memurlar dediler ki: "Biz onun emri olmadan bir şey yapamayız."
Bunun üzerine, Ali"yi aradılar. Hz. Ali"nin güneş altında, tuttuğu bir işçiyle çalışmakta olduğunu gördüler. "Hava çok sıcak, şuraya gidelim" dediler, bir gölgeliği gösterdiler, Ali, "Peki" dedi, gölgeliğe sığındılar, konuşmaya başladılar. "Bizim Resulullah"a yakınlığımız var, savaşlarda bulunduk. Ne Ömer böyle verirdi, ne Osman. Sen bizi herkesle bir tutuyorsun" dediler.
Hz. Ali, "Benden önce mi Müslüman oldunuz?" diye sordu. "Hayır" dediler. Daha sonra, "Peygamber"e siz mi yakınsınız, ben mi?" diye sordu. "Onun senden daha yakını yok; fakat biz de ona ayak uydurduk, müşriklerle savaştık" dediler. Hz. Ali "Benim kadar mı savaştınız?" dedi. "Hayır" dediler, "Senin gibi savaşan yoktur."
Bunun üzerine, Hz. Ali "Andolsun Allah"a, benimle işçim arasında bile bir fark gözetmem ben" dedi.
Ertesi günü, Talha"yla Zübery, mescitte bir bucağa oturdular, yanlarına Said bin As ve Zübeyr"in oğlu Abdullah da geldi, Ali"yi kınamaya koyuldular. Bunlar, kendilerine verilen parayı da almamışlardı.
Ammar, "Ali"ye karşı bütün insanlar birleşseler, ben gene elimi ona veririm. Şehadet ederim ki, Peygamber"in, Allah"ın emriyle gönderildiği günden beri, ondan üstün tuttuğu kimseyi bilmiyorum" dedi.
Bu hali duyan Ali, Ammar"la Zübeyr"i ve Talha"yı çağırttı. Konuştular, her ikisi de, "Bizimle konuşmadan niçin bu işi yaptın?" dediler. Bunun üzerine Ali onlara, "Yenbu"da malım var, isterseniz size onları vereyim" dedi. Onlar da kabul etmediler. Kufe ve Basra valiliklerini istediler.
Ali, "Oyunuza başvurmam gerekebilir, benimle kalmanız daha doğru" dedi. Bu söz üzerine Talha ve Zübeyr umre etmek üzere Mekke"ye gideceklerini söylediler. Ali, "Siz umre etmeyi değil, hıyanette bulunmayı kuruyorsunuz. Beyatten dönmeyin, Müslümanların birliğini bozmayın" dedi. İkisi de dönmeyeceklerine dair söz verip onun yanından ayrıldılar. Fakat sözlerinde durmayıp isyan bayrağını çektiler.
Hz. Ali, bu çıkarcıları Camel savaşı ile tepeledi. Fakat Şam Valisi Muaviye"yi ezmek için topladığı ordusu zayıfladı. Sıffın"da Muaviye ile giriştiğ savaşı da kazandı. Yalnız, Harici adı verilen ayrılıkçı anarşistlerin dayatması sonucu, hakeme başvuruldu. Muaviye"nin hakemi Amr İbnül As, Hz. Ali"nin hakemi Ebu Musa el-Eşari"yi kandırdı. Bu kandırma olayı şöyle oldu: Amr İbnül As, hakemliklerini üstlendikleri her iki insanın da bu davranışlarıyla ortalığa zarar verdiklerini söyleyerek Musa"yı ikna etti... Bu inanan Musa, parmağındaki yüzüğü çıkararak, "Bu yüzüğü parmağımdan nasıl çıkarıyorsam, Ali"yi de halifelikten öyle alıyorum" dedi ve yüzüğü yere koydu... O anda yüzüğü kaparak parmağına takıveren Amr, "Bu yüzüğü parmağıma nasıl geçiriyorsam Muaviye"yi de halifeliğe öyle geçiriyorum" dedi... Ve Ali"nin halifeliği, bu hiç beklenmeyen aldatmacayla sona ermiş oluyordu. Hakeme başvurulmasını isteyen Hariciler bu sonuçtan Hz. Ali"yi sorumlu tutunca, İmam Ali, onlarla savaşa tutuştu. Nehrivan"da 10 bin civarında Harici öldürüldü. Fakat, başkent Kufe"de 661 yılında bir Harici olan Abdurrahman İbn-i Mülcem, Hz. Ali"yi zehirli kılıçla camide başından yaraladı ve şehadetine sebep oldu.
Hz. Ali"nin Düşünce Yapısı
Hz. Ali, İslam dünyasının yetiştirdiği en büyük hatiplerden birisidir. Güzel ve etkili konuşmanın en mükemmel örneklerini vermiştir.
Kendisini, Peygamber bizzat terbiye etmiş, kendi bilgisini ona da aktarmış ve "Ben, bir ilim şehriyim; Ali de onun kapısıdır. Şehri isteyen, kapıya gelsin" demiştir. Hz. Peygambere göre, bilginin 10"da 9"u Ali"dedir. Kalan bilgide de Ali, diğer insanlardan üstündür.
Hz. Ali, Peygamberin gerek dış dünya ile ilgili, gerek iç dünyaya ait bilgilerini almış, onun sırdaşı, kardeşi olmuştur. Peygamber, onu yakın bilmiş, soyunun onunla sürmesini istemiştir.
Hz. Ali, Türkiye"de Aleviler arasında hep savaşcı yönü ile tanındı, düşünceleri ikinci plana atıldı. Fakat onun asıl büyüklüğünün, yedinci yüzyılda yaratılan İslam hareketini gerçek anlamda sürdürmesi olduğu ortadadır.
Muhammet sonrası Muhammet düşüncesi, Ali"de ve onun soyunda yaşadı...
Ali, Muhammet düşüncesini değişen koşullara göre, öze uygun bir biçimde anlattı. İslamiyet"e derin, insancıl bir öz kattı. İslam felsefesinin temellerini atan Hz. Ali"dir. Ne kendi çağında, ne daha sonra, dinsel görevle yüklü hiçbir lider, onun ölçüsünde derin düşünceler yaratamamıştır.
Basra Valisi Huneyfoğlu"na yazdığı mektubundan bir bölüm şöyledir:
"Huneyfoğlu! Basralılardan bir bölüm, duyduk ki, seni düğüne çağırmış, sen de hemen gitmişsin. Renk renk yemekler, büyük büyük kâseler hoşuna gitmiş. Oysa, ben sanmazdım ki, yoksulları çağrılmayan, zenginleri davet edilen bir topluluğun davetine gidesin!.. Dişlediğin yemeğe bir bak! Helal olduğundan şüphen olursa, at o yemeği ağzından; helal olduğunu iyice bilirsen, birazcık ye."
Derin bir insan sevgisi, kılı kırk yaran eşitlik anlayışı, örnek bir utanma duygusu ile dolu olan Hz. Ali, bütün canlılara karşı şefkatlidir. Vergi memurlarına yolladığı bir buyruktaki hayvanlarla ilgili şu ifadeler, onun kişiliğinin ne kadar ince, duygusal olduğunu göstermeye yetecektir:
"Emin olduğun kişi onları toplayacaksa, tembih et, dişi deveyi, sütüne tamah ederek almasın, yavrusuna zarar vermiş olur. Bir de, ona binerek hayvanı yormasın. Binmekte, sütlerini sağmakta adalete riayet etsin; getirirken yorulanları dinlendirsin, ayağı sürçen, yürümekte güçlük çeken hayvanları yavaş sürsün. Hayvanları suya rastladıkça sulasın, otlak yere gelince otlatsın, vakitten vakite onları dinlendirsin; sulak, otlak yerlerde onları suvarıp yaysın. Böylece de size semiz, yorulmamış, sağlam hayvanlar getirsin de onları Peygamber"in isteğine göre Müslümanlara bölüştürelim, gereken işlere kullanalım. Bu, Allah"ın izniyle ecir ve sevap bakımından daha büyük, doğru iş işlemene daha yakın bir harekettir."
Hz. Ali"nin Bazı Özdeyişleri
Hz. Ali"nin düşünür yönünün anlaşılması için onun bazı özlü sözlerini aktarıyoruz. Görüleceği gibi, ne diğer halifeler ne başka biri, böyle derin görüşleri dile getirmiştir.
® Akıl gibi zenginlik, bilgisizlik gibi yoksulluk, edep gibi miras, danışmak gibi arka olamaz.
® İlim maldan hayırlıdır, ilim seni korur, sense malı korursun. Mal vermekle azalır, ilim öğretmekle çoğalır. Mal sahipleri malın yitmesiyle yitip giderler.
® İnsanlar, bilmedikleri şeye düşmandırlar.
® Öfke delilikten bir bölümdür. Çünkü, sahibi nadim olur, nadim olmuyorsa deliliği adamakıllı pekişmiş demektir.
® Bilgi, tükenmeyen bir hazinedir; akıl eskimeyen, yıpranmayan bir elbisedir.
® Akıl, gurbette yakın bulmaktır; ahmaklık vatanda gurbete düşmektir.
® Bilgin kişinin rütbesi, rütbelerin en yücesidir.
® İki şey vardır ki, sonu bulunmaz: Bilgi, akıl.
® Kendini bilmeyen, başkasını nasıl bilir?
® Cahil dostundan ziyade akıllı düşmanına güven.
® Kullar, bilmedikleri şeylerde duraksasalardı ne kâfir olurlardı, ne de sapıklığa düşerlerdi.
® Kendini bilen, Rabbini bilir.
® Renkten renge giriş, inançtan inanca geçiş, ahmaklığın alametlerindendir.
® Bilgiyle dirilen, ölmez.
® Söyleyene bakma, söylenene bak.
® İnsanların en acizi, insanlardan kardeş edinemeyenidir, ondan daha aciziyse kardeş edindikten sonra onu yitirendir.
® Büyük günahların kefareti, zulme düşünlere yardım etmek, acze düşünleri ferahlandırmaktır.
® Dindarlığın en üstünü, dindarlığı gizlemektir.
® Hayrı yapan, hayırdan da hayırlıdır; şer isteyense şerden de kötüdür.
® Halka istemediği, hoşlanmadığı şeyleri söyleyen kişi hakkında halk da, istemediği şeyleri söyler.
® İnsanların en fazla bağışlaması gerekeni, ceza vermeye en fazla gücü yetenidir.
® Cömertlik, istemeden vermektir. İstendikten sonra vermekse, utançtandır ve kötüdür.
® Dil yırtıcıdır, bırakıldı mı salar, parçalar.
® İnsan, dilinin altında gizlidir.
® Soruya verilen cevap çoğalınca, doğru gizli kalır.
® Dostunu ihtiyatla sev, olabilir ki, bir gün sana düşman olur. Düşmanla da ihtiyatlı düşmanlıkta bulun, olabilir ki bir gün sana dost olur.
® Günaha alt olarak üstünlük bulan, üstünlük elde etmemiştir, şerle üst olan alt olmuştur.
® Zalime gelip çatan adalet günü, mazlumun uğradığı cevir ve cefa mihnetinden çetindir.
® Şiddet son dereceyi buldu mu, ferahlık gelir çatar. Bela halkaları tam daraldı mı, genişlik yüz gösterir.
® Ayıbın en büyüğü, ona benzer bir ayıp sende varken, başkasını ayıplamandır.
® Konuşun da tanışın, çünkü insan, dilinin altında gizlidir.
® Gerçekle savaşan, elbette alt olur gider.
® Bir insanda güzel bir huy varsa o huya benzer başka huylarını da bekleyin.
® Nice zengin vardır ki, yoksuldan da yoksuldur; nice büyük kişi vardır ki, her aşağılık kişiden de aşağıdır, nice yoksul vardır ki, bütün zenginlerden daha zengindir.
® İki şey vardır ki, yitirmeden kadri bilinmez: Gençlik ve mutluluk.
® Utancın üstünü, insanın kendinden utanmasıdır.
® Nice kan vardır ki, onu dil döker.
® Mazluma yardımcı ol, zalime düşman kesil.
® Soyluluk; babaların, anaların mensup oldukları soyla boyla değil, övülecek üstünlükle kazanılır.
® İnsanda dil olmazsa, insan söz söylemezse, surete bürünmüş bir varlıktan, yahut başıboş bırakılmış otlayan bir hayvandan başka ne olabilir ki?
® Mazlumun zalimden öç alacağı gün, zalimin mazluma zulmettiği günden daha çetindir.
® Aç kalmak, alçalmaktan hayırlıdır.
® Bilmediğiniz sözü söylemeyin, çünkü gerçeğin çoğu, inkâr ettiğiniz şeylerdir.
® Aleyhine kesin delil olmayan kişiyi mazur tutun; o kişi benim.
® Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum.
Mevlana, Hz. Ali"yi Anlatıyor
Bütün büyük İslam düşünürleri gibi, Mevlana da Hz. Ali"ye hayran ve bağlıdır. Onu, şöyle anlatıyor:
"Doğruluğu ve güzel işi, Ali"den öğren, Tanrı Arslanı"nı hileden, düzenden arınmış bil. Değil mi ki (ya Ali) sen, o bilgi şehrinin kapısısın. Değil mi ki, dostluk güneşinin ışığısın, ey rahmet kapısı, dengi olmayan Tanrı barigâhı, kapanma, ebedi olarak açık kal... Yiğitlikte Tanrı Arslanı"sın, erlikte ise kimsin, kim bilebilir ki?"
Hz. Ali, Bugün de Semboldür
Hz. Ali, Aleviler tarafından imam bilinip sonsuz bir sevgiyle bağlı olunduğu için, şeriatçılar tarafından tutulmaz. Sıradan bir insan düzeyine indirilmeye çalışılır.
Hz. Ali"nin Peygambere yakınlığı, İslamiyet için yaptıkları, düşünce yapısı görmezlikten gelinir... Bunun dışında; Hz. Ali, Sünnileştirilip, bir molla haline getirilir. Hz. Ali"nin yalnız namaz kılması dikkate alınır; diğer özellikleri unutturulmak istenir.
Hz. Ali; gerek yaşantısı, gerek yaptığı eylemler, gerekse dile getirdiği görüşleri, düşünceleri ile tam bir Alevidir. Alevi felsefesinin ve yaşamının kaynağı Hz. Ali"dir.
Aleviliği bilmeyen bazıları, Aleviliği siyasal amaçlarına araç yapmak isteyen kimi görüşler; Hz. Ali"nin bir Arap olduğunu, 1400 yıl önce yaşayıp öldüğünü, onun başına gelenlerin bugünkü insanları ilgilendirmeyeceğini söylerler. Aleviliği, yalnızca halifelik sorunu ile sınırlı sanan bazıları da, kimin halife olduğu, kimin olmadığı bugün beni ilgilendirmez diyerek geçmişle bağlantısını kopartır. Hatta, Aleviliğin Hz. Ali ile sembolleşmesini bile görmezlikten gelerek onu yok saymaya kalkarlar. Bu, siyasi olarak da, kültürel olarak da, felsefi olarak da Aleviliği çöküşe götürmek isteyen son derece tehlikeli ve yıkıcı bir tutumdur. Böyle düşünenlere, Spartaküs örneğini verelim: Bir Romalı köle olan Spartaküs, kölelerin özgürleşmesi uğruna can vermiştir. Bu, her çağda insanoğlunun saygı duyacağı bir tavırdır. Şimdi bu olay iki bin sene önce olmuştur diye kaldırıp atacak mıyız? Veya, "O Romalı bir adamdı, biz modern dönemin insanıyız. Boş ver onu..." mu diyeceğiz?
Elbette, insanlık bugünlere, bu güzel değerlere, büyük evlatları sayesinde gelmiştir. Onların anılarına ve düşüncelerine sonuna değin sahip çıkacak, o düşünceleri daha geliştirerek, daha güzelleştirerek gelecek kuşaklara aktaracaktır.
Hz. Ali"yi daha tanımadan, onu reddetmeye kalkışanların, aslında insanlığın genel değerlerini reddettiklerini unutmamaları gerekir.
İftiranın En Yamanı
Hz. Ali hakkında şimdiye değin hiçbir yerde görülmemiş iftiraları Prof. İlhan Arsel"de görüyoruz. Arsel, entelektüel kesim arasında oldukça popüler olan Şeriat ve Kadın adlı kitabında; peygamber Muhammet"e karşı takındığı açık ve büyük düşmanlığının sınırlarını pervasızca genişleterek, onun en yakınlarını ve en sevdiği kişileri de iftira çemberinin içine alıyor.
Hz. Muhammet"i, yalnızca, aklı uçkurunda bir şehvetperest gibi göstermeye çalışan yazar, cazip gördüğü bir yalanı üç kez, beş kez, hatta on kez tekrar ediyor.
1- Yazar Arsel, islamiyet için getirdiği tezlerinin tümünü yalan hadislere dayandırıyor. Emevi hanedanının, Hz. Muhammet ve soyunu kötülemek için yalancı alimlere uydurttuğu hadisler, köleci toplum yaratmanın ideolojik dayanakları olarak ortaya çıkmıştır. Yazar, örnek verdiği hadislerin tümünü gerici Sünni yazarlardan alıyor. Bu şeriatçıların uydurduğu hadisleri doğruymuş gibi vermek, bilimsel ölçü ile hiç mi hiç uyuşmaz.
2- Hz. Muhammet"i şiddetli bir seks tutkunu göstermek, onun gerçekleştirdiği işleri, halkın kafasında halen egemen olan seks karşıtı feodal şartlanmadan yararlanarak kötülemeyi amaçlayan dürst olmayan bir tutumdur. Bir tür psikolojik tuzak, psikolojik avcılıktır. Bu durum, şeriata karşı görünen yazarın, insanları şeriatın şartlandırmalarına göre yakalamaya ve yönlendirmeye çalışmasının örneğidir.
3- Yazar, Hz. Muhammet"i Arap peygamberi diye tanımlayarak, İslamiyet"i Yahudilik gibi bir kabile dini haline getirmeye çalışmaktadır.
4- Yazar; zaman ve zemin kavramını birbirine karıştırıyor. 1400 yıl öncesini, bugünün psikolojik yapılanması ve değer yargıları ile yargılamaya kalkışıyor. O derece tek taraflı davranıyor ki, İslamiyet hakkında, koskoca kitapta tek olumlu söz bulamıyoruz. Böylece kötü bir akımın (!) nasıl olup da bu derece yaygınlık kazandığını da elbette açıklayamıyor yazar.
5- Arsel, İslamiyet ile şeriatı da özdeş görüyor. Halbuki şeriat, İslamiyet"in özü değil, biçimidir. Peygamber dönemindeki bildirim (tebliğ) aşamasını kapsar. İslamiyet"in özü ise Aleviliktir. Yazar, bütün Sünni bilim adamlarımız gibi Alevilik olgusunudan habersiz görünüyor. Bu nedenle de Alevilikteki kadının konumuna hiç değinmiyor, değinemiyor...
Hz. Ali"yi Karalama Çabaları
Arsel, önyargılı yaklaşımlarını kanıtlayabilmek için, açık açık yalana da başvuruyor. Bir iki örnekle, ne büyük hatalar yaptığını açıklayalım:
"Ebubekir"in, hilafete bizzat Muhammet tarafından vekil kılındığını bilen halk... (sayfa 92)
Çünkü, gerçekten de Muhammet, ölmeden çok önce, Ebubekir"i hilafete layık görmüş ve kendinden sonra devletin başına onun geçmesini vasiyet etmişti (sayfa: 93)
(...) Muhammet, (kızı Fatıma"yı) teselli maksadıyla, "Ali iyi bir Müslümandır, asil bir ailenin çocuğudur, zekidir" vs. gibi laflar ederdi. Fakat, bunları söylerken, söylediklerine muhtemelen kendisi de inanmazdı. Nitekim, Ali"nin pek zeki ve akıllı olmadığını herkesten çok o bilirdi. Nitekim, kendisinden sonra halifeliğe, damadı Ali"yi değil fakat Ebubekir"i uygun görmesi, onu aklen ve fikren Ali"ye üstün kabul etmesindendir.
(Muhammet) ilk başlarda Ali"yi Fatıma"dan sonra en çok sevdiği kişiler arasında sayarken, Ali"nin beceriksizlikleri ve iyi bir asker olmadığını anladıkça, ondan soğumaya başlamış ve Ebubekir"i ona tercih eder olmuştur. (s. 278)"
Yazar Arsel, bu kasıtlı yalanlarını hangi kaynağa dayandırdığını açıklayacak durumda değildir. Ebubekir"in peygamber tarafından hilafete vekil kılındığını hiçbir ciddi kaynak yazmaz. Bu Emevi yalanını, yazar, çok ince hesaplar yapıp olduğu gibi almaktadır. Amaç, peygamber geleneğini sürdüren Hz. Ali"yi haksız çıkarmak, böylece İslamiyet"e bir darbe vurabilmektir. Hiçbir kaynakta yer almayan, Ebubekir"in Muhammet tarafından halife atandığı yalanını gözü kapalı alıp birkaç kez, inançla tekrarlaması, yazarın duygularına aşırı ölçüde esir olduğunu göstermesi bakımından öğreticidir.
Hz. Ali, bir eylem adamı olduğu kadar büyük bir düşünürdür, filozoftur. Dört kelime ile özdeyiş söyleyecek kadar dile egemendir. Arap dilinin temellerini kuran kişidir. Mantık, kelam gibi İslami ilimlerin temelini atandır. İyi bir ozandır. Elimizde "Nehcül Belaga" ve "Divan" adlı iki felsefi ve ebedi yapıtı bulunmaktadır. Ebubekir"den ise bir cümlecik metin bile kalmamıştır. Yazar, Hz. Ali"nin özdeyişlerinden haberdar olmuş olsa idi, kıt akıllının Hz. Ali değil, kendisi olduğunu anlardı.
Çokeşli Arap toplumunda tekeşli evliliğin güzel bir örneğini yaşayan Ali-Fatıma çiftini lekelemek için yazar, ne yapacağını, hangi yalana sarılacağını bilmiyor. Hz. Ali"nin bir karıncayı bile incitmekten çekinen son derece duygulu ve insan sevgisiyle dolu birisi olduğunu kabul edemeyen yazar; ona, Muaviye soyunun en akıl alamaz iftiralarını kullanarak saldırmaktan zevk duyuyor. Ve kendi yalanlarına kendisi de inanarak yazdıklarının tümünü hiçe indiriyor.
"Denebilir ki, Fatıma, ki Muhammet"in en çok sevdiği kızı idi, sırf babasının dileğine uymuş olmak için Ali ile evlenmiştir. Ve bu işi (...) hiç de canı gönülden yapmamıştır. Bunun nedeni de (...) Ali"nin ne mali, ne fiziki yönden cazip bir kimse olmamasıdır. (s. 157)
Fatıma, (...) Ali ile sık sık kavgalaşırdı (s. 246)
Ali, bir süre boyunca Fatıma"ya fazlasıyla bağlı kalmış ve fakat her şeye rağmen haremine yeni kadınlar katmak istemiştir (s. 277)"
Hiçbir Arap ailesinde görülmeyecek ölçüde güzel geçen Ali-Fatıma evliliğini kötülemek için kendisini zorlayan ve Emevi yalanlarına sarılan Arsel"in bu mantıksızlığını aşağıdaki örnekte açıkça görelim.
Yazar, Hz. Muhammet"i kötü göstermek için her türlü kanıta sarılırken; önüne atılan yalanları da olduğu gibi kabul etmekte, hiçbir mantık süzgecinden geçirmemektedir. Şöyle diyor yazar:
"Bilindiği gibi, (Muhammet"in) kızı Fatıma"nın, Ali"den Hasan ve Hüseyin adında iki oğlu olmuştur. Bunlardan Hasan, tıpkı büyükbabası gibi şehvetinin çokluğu ile ün salmıştır (...) İki yüzden fazla kadınla evlendiği söylenir. (...) Hüseyin ise şehvet bakımından onunla yarışabilecek çapta değildi. Ve işte bu nedenledir ki Muhammet; her vesile ile Hasan"ı karşısına alıp "Sünnet ve siyret bakımından bana benziyorsun" demekten zevk alır ve sırf bu yüzden Hasan"ı, Hüseyin"e tercih ettiğini anlatmak üzere etrafındakilere; "Hasan benden, Hüseyin Alidendir" derdi.
(...) Muhammet (...) Ali"den muhtemelen iki yüz kat fazla şehvete sahiptir diye Hasan"ı örnek alınması gereken erkek tipi olarak tanımlamış ve Hasan"a şehvet bakımından benzemeyi iftihar vesilesi yapmıştır."
Şimdi, bu gözükara yalanın, bu azgın iftiranın üzerinde biraz duralım. Ve peygambere düşmanlığın, yazarı nasıl gülünç hale getirdiğini görelim.
Bilindiği gibi Hz. Muhammet, 623 yılında vefat etti. Hz. Ali"nin oğlu Hasan da hicretin ikinci yılında, yani 624 yılında doğdu. Yani, peygamber olan dedesi vefat ettiğinde Hasan 8 yaşında; Hüseyin ise, 6 veya 7 yaşında idi.
Şimdi; insanda biraz mantık varsa, bu tarihler ortadayken; en çok 8 yaşındaki bir çocuğun azgın şehvetinden söz etmesi mümkün müdür? Ve 7-8 yaşlarındaki çocuğun şehvetinin azgınlığına (!) bakarak peygamberin mutlu bir biçimde, "Hasan benden, Hüseyin Ali"dendir" demesi hangi akıl ölçülerine uyar. İnsan, Hz. Hüseyin"i kötülemek için çıkartılan Emevi yalanına böyle mantıksızca sarılırsa, sonuçta gülünç duruma düşer.
Yazar Arsel; İslamiyet"in şeriatçı yönünü eleştirmek amacıyla yola çıksaydı, Hz. Muhammet ve soyuna bilimsel ölçülerle yaklaşsaydı, böyle gülünç hatalara düşmezdi.
Bütün Emevi yalanlarını gerçek gibi alan yazarın; Hz. Ali ve çocuklarına ilişkin görüşlerinin iftiradan başka şey olmadığı, tarihi biraz karıştırmış olan, akıl yürütmeyi bilen insanlarca kolayca anlaşılacaktır.
(İş bu kadarla kalmadı. Kendisine toplumcu diyen kesim, Hazreti Ali düşmanlığını öyle ilerletti ki "Alisiz Alevilik" adlı kitap bile yazdırıldı. Böylece Aleviler ile Hazreti Ali"nin ilgisinin bulunmadığı gösterilmeye çalışıldı. Bunu kanıtlamak için de Emevici Arap yazarların kitaplarındaki Ali"ye düşmanlık için konulmuş bilgiler kullanıldı. Alevi toplumunu kökünden kopartmaya çalışan bu zihniyete kendisini Alevi gösteren bazı aydınlar, yöneticiler, dernekler de destek verdiler. Fakat Alevi kitle, Ali"sini bugün de herkesten çok sevmeye devam ediyor.)
Hz. Ali ve Kahramanlık Olgusu
Alevi edebiyatında ve kahramanlık öykülerinde, Hz. Ali, her şeyden önce, savaşçı yönüyle belirginleşir... Bu savaşçı tavır; Alevilerin yüzyıllar boyunca savaş koşullarında yaşatılmalarının doğal sonucudur. Sürekli saldırı karşısında kalan ve savunma konumunda bulunan Aleviler; yok olmamak için, mücadele etmenin zorunlu olduğunu öğrenmişlerdir. Bu mücadelenin sembolleştirilmesi için ise İmam tanıyıp yolun başı saydıkları Hz. Ali"nin kişiliğinden yararlanmışlardır.
Hz. Ali"nin bireysel planda (teke tek dövüşte) yenilmeyen bir savaşçı olması, Alevilerin bu sembolleştirme arzularına son derece uygun düşmüştür. Feodal dönemdeki yiğitlik olgusu olan teke tek dövüş, Hz. Ali"nin kişiliğinde en mükemmel temsilcisini bulmuştur. Kendi manevi önderlerinin bu özelliğini daha da işleyen Aleviler; onu, bütün engelleri yıkıp geçen bir tanrısal güç biçimine sokmuşlardır.
Yapmak istediklerini, Hz. Ali"nin kişiliğinde gerçekleştirmek düşü içinde olan Aleviler, bu sembolden yararlanarak düşmanlarına karşı yiğitçe çarpışmayı geliştirmişlerdir. Bu sembol, onlar için bir can simidi bile olmuştur. Aleviler, Hz. Ali"nin yenilmezliği ile kendilerini özdeşleştirerek, bir gün mutlaka düşmanlarını yeneceklerine inanmışlardır. Bu inanç, pratikte gerçekleşmediği zaman da, Mehdi kavramını gündeme getirerek, bozulan düzenin yine kendi imamları tarafından düzeltileceğine inanmışlar; bu düzeltme işinde de seve seve görev almışlardır. Düzeltme çabaları başarısız olsa bile, bu amaçlarından asla vaz geçmemişlerdir.
Hz. Ali"nin düşünür ve sanatçı (ozan) yönünün Anadolu Alevileri arasında göz ardı edilmesinin temel nedeni, Hz. Ali"nin mücadele simgesi yapılması ve bu özelliğinin kasıtlı olarak ön plana çıkartılmasından kaynaklanmaktadır. Osmanlı saldırıları karşısında can derdine düşen Alevi katmanların, ortak mücadele sembolleri bulmaları zorunlu olmuş ve bu sembol de Hz. Ali olmuştur.
Hz. Ali ve onun kılıcı Zülfikar"ın, insanları sürekli kesmesi olayı, Alevilerin yaşadığı katliamların tersten yansımasından başka bir şey değildir. Kesilme yani katliam olgusu, Alevilerce gündelik yaşamın bir parçası gibi görülmüştür. Aleviler yemin ederken, eskiden, "Yalan söyleyeni, İmam Hüseyin kessin..." diyorlardı. Kesilme, yani topluca öldürülme olgusu ile burun buruna yaşayan kitle; ister istemez gündelik dilinden edebiyatına ve siyasal literatürüne değin bütün konulara, böyle bir bakış açısı getirmektedir. Alevilerde, tamamen savunmaya dönük olarak oluşturulan bu tavır, onların derin insan sevgisine asla zarar vermemiş; aksine, insan kutsallaştırılarak, katliamdan kurtulmalarının yolları aranmıştır.
2. İMAM HZ. HASAN

Adı
|
Hasan
|
Ünvanı
|
Mücteba (seçilmiş, seçkin)
|
Anası
|
Fatma (Hz. Muhammed’ in kızı)
|
Babası
|
Hz. Ali
|
Doğum yeri ve tarihi
|
Medine, 624
|
Çocukları
|
İsimleri Abdullah, Kasım, Bakır ve Zeyd olmak üzere dört çocuğunun olduğu biliniyor.
|
Şehadet tarihi
|
Medine, 670
|
Türbesi
|
Medine’ de
|
Şehadet sebebi
|
Eşi Cude tarafından, Muavie’ nin teşviki ile zehirlettirildi. Cude’ nin annesi Ebu Bekir’ in kız kardeşidir.
|
Hz. AIi'nin Fatma'dan doğan ilk oğludur. Hasan ismini Hz. Muhammed koymuştur. Hasan ismi daha önceleri araplarda yoktu. Hz. Muhammed oğullarım dediği imam Hasan ve imam Hüseyin'i çok severdi onlarla şakalaşır ibadet sırasında bile sırtına çıkmalarına müsaade ederdi. imam Hasan simasıyla dedesine çok benzerdi. Hz Muhammed bir çok hadisinde torunlarının kutsallığından bahsetmiştir.
İmam Hasan Sıffın şavaşında babasının yanında idi. Hüseyin'le birlikte fiilen şavaşa katıldıklarını gören Hz Ali "... tutun şunları ben bu ikisiyle soluk alıyorum şehid olurlarsa Resullahın ve benim neslim kesilir .." diyerek onları şavaş alanından çıkartmıştır.
Görüldüğü gibi Hz. Ali de Hz Muhammed’in soyunun İmam Hasan ve İmam Hüseyin'le yürüyeceğine işaret etmiştir. Hz. Muhammed'in erkek evladı olmadığından kızı Fatma ile Hz. Ali’den gelenleri kendi soyu olarak kabul etmiştir.
Sıffın şavaşından sonra Hz. Ali uzun bir vasiyetname bırakarak kendinden sonra imamlığının Hasan'a intikal edeceğini bildirmiştir.
İmam Hasan bilgili ve alçak gönüllü birisiydi. Irak'lıların Halife ilan ettikleri halde (tuzak kurma maksadıyla), imam Hasan bir anlamda, Muaviye ve taraftarları olan Emeviler, İslamiyet içerisinde yarattıkları fitnelik ve düşmanlıklardan ve kötülüklerden belki vazgeçerler düşüncesiyle, Muaviye'yle anlaşma yolunu tercih etti.
Diğer bir anlamda da: " ... Muaviye, bizi öyle bir işe çağırıyor ki, onda ne bir yücelme var, ne bir adalet. Ölümü göze alıyorsanız, teklifini reddedelim; Yaşamayı istiyorsanız, kabul edelim; hangisine razıysanız bildirin ... "
Bu hitabeye karşı imam Hasan'ın etrafında bulunan toplum, her yandan bağrışarak, yaşamayı, uzlaşmayı istediklerini bildirdiler.
İmam Hasan sonradan buyurmuşlardı, " .. Ben bu işi Muaviye'ye teslim etmezdim; fakat yardımcı bulamadım. Yardımcı bulsaydım, gecemdede onunla şavaşırdım ... gündüzümde de. Sonunda, Allah benimle onun arasında hükmederdi ... "
Hz. Hasan'la Muaviye arasında yapılan anlaşma:
1.Halkın, Allah' ın kitabına ve Hz.Peygamberin sünnetine uygun olarak idare edilmesi;
2.Ali evlatlarına ve taraftarlarına (Alevilere) hiç bir suretle kötülükde bulunulmaması;
3.Ali evlatlarına ve taraftarlarına kötü söz söylenilmemesi;
4.Cemel ve Sıffın savaşında şehid olanların evlatlarına maddi destek sağlanılması;
5.Muaviye'nin kendisinden sonra, yerine kimseyi halife yapmaması..
Muaviye, uzlaşma yazılıp taraflar ve imzaladıktan sonra Nuhayle'ye gitti; orada okuduğu hutbede, " ... Ben Hasan'la bazı şartlara uyacağımı vaadederek uzlaştım; ama o şartların hepsi de ayağımın altında; onların hiç birini yerine getirmeyeceğim ... " Ve dediğini de yaptı.
Anlaşmadan sonra İmam Hasan ailesini toplayarak Medineye döndü. Muaviye, sözleşmenin hiç bir maddesine uymadı. İmam Hasan'ın karısı Cude'ye bin dirhem altın vererek ve oğlu Yezide almayı vaad ederek, İmam Hasan'ı zehirletti.
İmam Hasan'ı dedesi Hz. Muhammed'in yanına defnetmek istiyorlardı; bunu haber alan Mervan emrindeki kuvvetlerle yolu kesti. Ayşe'de Mervanı destekliyerek, İmam Hasan Baki mezarlığında (Medine'de) toprağa verildi.
İmam Hasan en çok seçilmiş anlamına gelen (Mücteba) lakabı ile anılırdı.
Dest-i girimizdir İmamı Hasan
Hüseyn'i Kerbela Şah-ı Şehidan
İmam Zeynel İmam Bakır eleman
İnsan-ı kamil'den ayırma bizi
Sıdkı Baba
(Kaynak: AABF İnanç Kurulu)
1. İMAM HZ. ALİ
2. İMAM HZ. HASAN
3. İMAM HZ. HÜSEYİN
4. İMAM ZEYNEL ABİDİN
5. İMAM MUHAMMED BAKIR
6. İMAM CAFER-İ SADIK
7. IMAM MUSA-İ KAZIM
8. İMAM ALİ RIZA
9. İMAM MUHAMMED TAKİ
10. İMAM ALİ-EN NAKİ
11. İMAM HASAN-ÜL ASKERİ
12. İMAM MUHAMMED MEHDİ
3. İMAM HZ. HÜSEYİN

Adı
|
Hüseyin
|
Ünvanı
|
Seyyid-uş-Şuheda (Şehitler ulusu), ve ya Şah-i Şehidan (Sehitler şahı)
|
Anası
|
Hz. Fatma (Hz. Muhammed’ in kızı)
|
Babası
|
Hz. Ali
|
Doğum yeri ve tarihi
|
Medine, 626
|
Çocukları
|
Ali Ekber, Ali Asker (ikisi de Kerbela’ da şehit oldu), Zeynel Abidin; kızları Fatma, Sakine, Zeynep; soyları Zeynel Abidin’ de yürümüştür.
|
Şehadet tarihi
|
Kerbela, 10 Ekim 680 (Hicri: 10 Muharrem 61)
|
Türbesi
|
Kerbela’ da
|
Şehadet sebebi
|
Yezid ordularınca (Muaviya oğlu Yezid ve taraftarlarınca) Kerbela’ da şehit edildi.
|
İmam Hüseyin Hz. Peygamber'in kızı Hz. Fatıma'nın ikinci oğludur. Hicretin dördüncü yılında dünyaya geldi. Büyük kardeşi İmam Hasan-ı Mücteba şehit olduktan sonra 'imamet' (Ehl-i Beyt bendelerine liderlik) makamına geçti ve on yıl önderlik yaptı.
Yaklaşık altı ay dışında bu müddetin tümü Muaviye'nin halifeliği zamanında en zor koşullar, acı durumlar ve en ağır baskılar altında geçti. Ehl-i Beyt'i ve Hz. Ali'nin ismini yok etmek istiyorlardı. Ayrıca Muaviye, oğlu Yezid'in halifelik temellerini atıp pekiştiriyordu. Halkın bir kısmı Yezid'in hiç bir şeye bağlı olmadığından, onun halifeliğine razı değillerdi. Muaviye de muhalefetlerin çoğalmasını önlemek için, daha fazla baskılara başvuruyordu.
Hicretin altmışıncı yılında Muaviye öldü ve oğlu Yezid babasının yerine oturdu.
Muaviye hayattayken tanınmış kişilerden Yezid'e biat almıştı. Fakat İmam Hüseyin'e dokunmayıp, biat teklifinde bulunmamıştı. Özellikle oğlu Yezid'e vasiyet etti ki "Hüseyin biat etmezse fazla ısrar etme ve öylece bırak kalsın". Çünkü Muaviye meselenin önünü ve arkasını iyice algılayabilmişti.
Ancak Yezid, gururu ve çekememezliği sonucu babası ölünce onun vasiyetini unutup, Medine valisine emir verdi ki, İmam Hüseyin'den benim hilafetime biat etmesini iste, etmezse başını Şam'a gönder.
Medine valisi Yezid'in isteğini İmam Hüseyin'e duyurunca İmam ondan bu konuda düşünmesi için vakit aldı ve geceleyin ailesini de alarak Mekke'ye hareket etti. İmam Hüseyin yaklaşık dört ay Mekke'ye sığınarak yaşadı. Bu haber yavaş yavaş İslam ülkelerine yayıldı. Bir taraftan Muaviye devrindeki haksızlıklara razı olmayıp Yezid'in hilafetine karşı çıkanlar İmam Hüseyin'in yanına gelip yardım edeceklerine dair söz veriyorlardı. Bir taraftan da Irak'tan özellikle Küfe şehrinden aralıksız mektup gönderip İmam Hüseyin'in Irak'a gelip önderlik ederek zulüm ve adaletsizliği yok etmesini ısrarla istiyorlardı. Elbette bu durum Yezid için çok tehlikeli idi.
İmam Hüseyin biat etmemeğe kesin kararlıydl. Bu yolda şehit olacağını da iyi biliyordu.
Tanınmış kişilerden bir grup, İmam Hüseyin'in yanına gelip yezite biat etmesini istediler. Fakat İmam Hüseyin şöyle buyurdu:
"...Ben biat etmeyeceğim. Zulüm ve fesat hükümetine boyun eğmeyeceğim. Nereye gitsem, nerede olsam da beni öldüreceklerini biliyorum ..."
İmam Hüseyin Kufe'ye gitmek üzere yola çıktı. Daha Kufe'ye birkaç günlük yol varken, oradaki durumu yerinde görmek ve uygun bir zemin sağlamak üzere Küfe'ye önceden giden amca oğlu Müslüm b. Akıyl'in, Yezid'in valisi tarafından şehit edilip valinin emri ile ayaklarına ip bağlanalarak, Kufe sokaklarında gezdirildiğini duydu. Kufe ve yöresinin sıkı gözaltına alındığını ve İmam'la savaşacak mücehhez (donanımlı) bir ordunun hazırlandığını duyunca, Hz. Hüseyin, efradı ve bendeleri ölümden başka bir yol kalmadığını anladı.
İşte burada şehit olmak için kesin karar aldığını açıkça belirtti. Kufe'nin yaklaşık olarak yetmiş kilometre yakınlarında Kerbela Çölü'nde Yezid'in ordusu onları ablukaya aldı. Sekiz gün burada kaldılar. Bu arada günden güne abluka çemberi daralıyor ve sürekli düşmanın sayısı çoğalıyordu.
Bu bir kaç gün içinde İmam Hüseyin ordusunun yerlerini ayarlayıp dostlarının geri gitmeye ısrarla teşvik etti.İmam Hüseyin yanındakilere kısa bir konuşmada şöyle buyurdu:
"...Bizim ölüm ve şehadetten başka bir yolumuz yoktur. Ben biatımı sizden
kaldırdım. Gitmek isteyen, gecenin karanlığından faydalanıp kendisini bu tehlikeli meydandan kurtarsın. Çünkü onlar bir tek beni katletmek istiyorlar..."
Daha sonra ışıkların söndürülmesine emir verdi. Maddi maksatlar gözetenler o gece Hz. Hüseyin ve bendelerinden ayrılıp gittiler. Fakat hak aşıklarından çok azı (40 kişiye yakın yareni) ve Haşim'den olan akrabaları kaldılar.
İmam Hüseyin yine kalanları toplayıp konuştu ve şöyle buyurdu:
"... Sizden her kim isterse gecenin karanlığından faydalansın ve kendisini tehlikeden kurtarsın. Onlar bir tek beni istiyorlar..."
Fakat bu defa İmamın vefalı dostları bir bir kalkıp, çeşitli beyanlarla cevap verdiler ki, biz hiçbir zaman senin önder olduğun hak yolundan dönmeyeceğiz. Senin temiz eteğinden kopmayacağız, senin hürmetini koruyacağız.
Muharrem ayının dokuzuncu gününün sonlarında son teklif (ya biat ya savaş) düşman tarafından İmam Hüseyin'e ulaştı.
Hicretin 61. yılı (680) Muharrem ayının 10. günü İmam Hüseyin yanında kalan dostlarıyla (toplamı doksan kişiden azdı; Kırk kişi önceden yanında olanlar ve otuzdan biraz fazlası savaş günü ve gecesi düşman ordusundan dönenler, diğerleri de İmamın Haşimi akrabaları. Örneğin oğulları, kardeşleri, kardeşi ve bacısı oğulları ve amcası oğullarıydı) sayısız düşman ordusuyla karşı karşıya geldiler.
O gün sabahtan akşama kadar savaştılar. İmam Hüseyin ve efradı son kişiye kadar şehit oldular Şehitlerin içinde İmam Hasan'ın iki küçük oğlu, İmam Hüseyin'in bir küçük oğlu ve daha niceleri ...
Savaş bittikten sonra düşman ordusu, İmam Hüseyin'in çadırlarını yağma ederek ateşe verdiler ... Şehitlerin başını kesip, elbiselerini çıkardılar ... Cesetleri defnetmeden Ehl-i Beyt Evlatları'nı korumasız kızları ve kadınları, şehitlerin başlarıyla birlikte Şam'a doğru hareket ettiler... Esirlerin içinde, erkek olarak İmam Hüseyin'in yirmi dört yaşındaki ağır hasta oğlu Zeynel Abidin'i de Yezid'in karşısına çıkardılar.
Kerbela katliamı, kadınların esir alınıp develere bindirilerek (!) teşhir için şehirde dolandırdılar ... Esirler içinde bulunan, Hz. Ali'nin kızı Zeynep ve İmam Zeynel Abidin'in Kufe ve Şam'daki toplantı yerlerinde, konuşmaları Ümeyye oğullarını rezil etti... Ve Muaviye'nin yıllarca yaptığı tebligatı (Ehl-i Beyt'e karşı siyasi propagandayı) etkisiz bıraktılar.
Hatta Yezid, Kerbela'da memurları eliyle yapılan bu insanlık dışı katliamdan kendisini uzak tutmaya çalıştı ... Kerbela katliamının etkisi, Ümeyye oğullarının saltanatını da sarsmaya başladı ...
Hz. Muhammed'in "Hüseyin bendendir, ben Hüseyin'denim; Hüseyin'i seveni Allah sever" dediği torunu İmam Hüseyin, tek kelimeyle, Muaviye ve Yezid'in haksızlıklarına, yolsuzluklarına, baskı ve zulümlerine karşı baş eğmeyen yiğit bir liderdi.
Ezilen ve horlanan yoksul insanların dostuydu; sofrasındakilerini onlarla paylaşırdı. Destanlaşmış hayatı ve örnek duruşu ve kişiliğiyle Hz. Hüseyin gönüllere taht kurmuştu.
Hz. Hüseyin, haksızlığa karşı direnmenin ve baş kaldırmanın bir simgesidir.
Hz. Hüseyin'in Kerbela Meydanı'nda Yezid Orduları'na hitabesi:
"... Eğer sizin amacınız haksız yere benim kanımı dökmekse Ali oğullarına mazlumen ölmek zaten miras düşmüştür... Fikriniz eğer Peygambere eziyet etmekse işte ben o ulu resulün torunuyum, hemen beni öldürün... !"
Ama hiç kuşku yok ki, zalimlerin ve mazlumların savaşında Kerbela'nın özel bir yeri vardır. Olaya, 1400 yıl evvel meydana gelmiş basit bir iktidar savaşı ya da İslam dinini temsil etme konusunda kabileler arası mücadele görüntüsü vererek dudak bükmek, basite alarak yüzeysel bir bakışın ifadesidir.
Kerbela Katliamı, asırlardan beri zalimle mazlumun, despotlukla hoşgörünün, zenginlik, ihtişam ve iktidarla yoksulluğun, ezilmişliğin ve insanı insan yapan değerlerin savaşı olarak, tüm insanlık aleminde akıllarda yer etmiştir.
Eğer bu bir iktidar kavgası olsaydı, ölüm yerine yaşamayı seçer ve iktidarı ele geçirmek için fırsat kollardı. İmam Hüseyin'in iktidar peşinde olmadığı, onu ikna etmek için gelen Yezid'in komutanı Ömer'e verdiği cevapta saklıdır:
"... Nedir ki biat etmek? Eğilirsin olur biter. Her isteyen istediğine boyun eğdirirse, boyun eğmeyenlerin hali nice olur? Sanılmasın ki boyun eğmemek bir kibir işidir. Ben de boyun eğerim. Ama bilirim ki, Yezid'in önünde eğilirsem eğer, zalimlik azalmaz; çoğalır.
Bana 'inat etme' dersiniz. Peki, Yezid biat etmem için neden bu kadar inat etmektedir? Çünkü o güçlüdür. Gücünü de senin gibi kumandanların ordularından almaktadır.
Sanılmasın ki, kibrimden dolayı boyun eğmiyorum Yezid'e. Ben benden sonra gelecekleri düşünerek, bir insanın ne kadar güçlü olursa olsun, yine de gücünü kıracak birilerinin şu dünyada var olabileceğini göstermek istiyorum."
Bu savaşta zalime boyun eğip refah içinde bir yaşam yerine ölümü seçen İmam Hüseyin mazlumluğun, inanmışlığın sembolü olurken, Yezit ise isim olmaktan çıkıp her devirde zalimlere verilen bir sıfat olmuştur ... "
KERBELA MERSİYESİ
Deli gönül çok acilıp şad olma
Kerbalada şah Hüseyin,ne baksana
Nefsine uyup ta kahkaha gülme
Ehlibeyt yastadır gama baksana
Yezit kasteyledi vermedi suyu
Orada tutuldu kasımın soyu
Sırriye ağliyor ne murat deyu
Fatımann kinasına baksana
Ümmü Gülsüm Zeynep çekerler tazip
Kerbala çöl/eri mazluma nasip
Siması peygamber cemali Yusuf
AI Ekberin leylasma baksana
Esiri cuş eyle bu dünya cefa
Bunca kahramanlar sürmedi sefa
Ağalar agası ey necef şaha
Harabada Sakineye baksana
KERBELA MERSİYESİ -2-
Mümünlerin yaşın yaşın ağlatan
Ah senin dertelerin İmam Hüseyin
Kerbala çölünde kanın çağlatan
Ah senin dertlerin İmam Hüseyin
Şehit düştü İmamların şahbazı
Bu imiş taktirde yazılan yazı
Arşa Çıktı Ehlibeytin avazl
Ah senin dertlerin İmam Hüseyin
İptida meydanı Hürşehit açtı
Arştaki melekler kanlı yaş saçtı
Yetmiş iki pehlivan hepşehit düştü
Ah senin dertlerin İmam Hüseyin
İmam Zeynel kaldı Aliden aslı
Şükür kesilmedi ehlibeyt nesli
Yüz yirmi dört bin peygamber yaslı
Ah senin dertlerin İmam Hüseyin
Lahnet olsun ol yezidin soyuna
Kin husumet kan bürüdü gözünü
Kasteyledi İmamların hepsine
Ah senin dertlerin İmam Hüseyin
Sefil Sıtkı şu gönlümün zarı var
Kerbalada ehlibeytin nuru var
On iki ay kan aglasam yeri var
Ah senin dertlerin İmam Hüseyin
(Kaynak: AABF İnanç Kurulu)
1. İMAM HZ. ALİ
2. İMAM HZ. HASAN
3. İMAM HZ. HÜSEYİN
4. İMAM ZEYNEL ABİDİN
5. İMAM MUHAMMED BAKIR
6. İMAM CAFER-İ SADIK
7. IMAM MUSA-İ KAZIM
8. İMAM ALİ RIZA
9. İMAM MUHAMMED TAKİ
10. İMAM ALİ-EN NAKİ
11. İMAM HASAN-ÜL ASKERİ
12. İMAM MUHAMMED MEHDİ
4. İMAM ZEYNEL ABİDİN

Adı
|
Zeynel Abidin
|
Ünvanı
|
Zeyn'ül Abidin (ibadet edenlerin bezentisi), Seyyid'üs-Sacidin (secde edenlerin ulusu).
|
Anası
|
Şer-I Banu (İran hükümdarı Yezd-ü Cürd’ in kızı)
|
Babası
|
Hz. Ali
|
Doğum yeri ve tarihi
|
Medine, 659
|
Çocukları
|
Muhammed Bakır, Abdullah Bahir, Zeyd, Eşref, Hüseyn-ül
Asgar, Aliyül Asgar başta olmak üzere, onbir erkek, dört kız çocuğu olmuştur.
|
Şehadet tarihi
|
Medine, 719 (bazı kaynaklarda 713)
|
Türbesi
|
Medine’de
|
Şehadet sebebi
|
Emevi halifelerinden Abdülmelik tarafından zehirlendiği söylenir.
|
İmamların soyunu sürdüren Zeynel Abidin, Kerbela'da babası Hz. Hüseyin şehit edildiğinde 24 yaşındaydı. Aşure günü Zeynel Abidin hasta döşeğinde yattığında, savaşa katılması için babası ona izin vermemişti. Fakat İmam Zeynel Abidin benim ne günahım var ki, bunca sevdiğimin arkasından bir hizmet yapamadan yaşayacağım, İmam Hüseyin bu sözler karşısında İmam Zeynel Abidin'e verdiği cevap "Muhammed-Ali soyunun devamı senin vücuduna bağlıdır onların soyu seninle yürüyecektir", sözlerini takiben Zeynel Abidin'i çadırının bir köşesine doğru götürmüştür.
Bazı tarihciler İmam Hüseyin, Zeynel Abidin'e imamet ve velayete ait sırları bildirdiğinden bahsederler,
İmam Hüseyin atına binip şavaş meydanına giderken, peşinden yetişen eşi Şehriban Ana derki: "…Ey yüce server. Ben Yezd-i Cürd'ün (iran Şahı) neslinden gelmiş bir kadınım, düşmanın şerrinden sana sığınmıştım, Şimdi korkum o dur ki, senden sonra bu zalimler, Ehl-j Beyt hatunlarına, belki peygamber soyu diye saygı gösterirler, Oysa bana ihanette bulunurlar. Beni kime teslim edip gidiyorsun…"
"…Ey Şehr-i Banu bunun için gam yeme; çünki sende Ehl-i Beyt ailesindesin…" diyerek şavaş meydanına döner.
Ehl-i Beyt ve İmamların soyunu hayatta kalarak sürdüren Zeynel Abidin'e, Adem-i Sani (ikinci Adem) veya Adem-i AI-i Aba (Peygamber soyunun başı) denirdi,
İmam Zeynel Abidin de kendini ilme veren bilinçli ve şair ruhlu bir kişiydi. O da babası ve dedesi gibi fakirin ve ezilenin dostuydu, Parayla köle satın alıp serbest bırakırdı. Yiyeceğini fakirlerle paylaşırdı.
Önemli yapıtları: Sahfet'ül - Kamile, Sahife-i Seccide ve Risilet'ül Hukuk'dur.
İmam Zeynel Abidin'e erelim
İmamlann divanına duralım
Doksan bin erlere niyaz edelim
Mürvet günahıma ya Ali
- Pir Sultan Abdal -
(Kaynak: AABF İnanç Kurulu)
1. İMAM HZ. ALİ
2. İMAM HZ. HASAN
3. İMAM HZ. HÜSEYİN
4. İMAM ZEYNEL ABİDİN
5. İMAM MUHAMMED BAKIR
6. İMAM CAFER-İ SADIK
7. IMAM MUSA-İ KAZIM
8. İMAM ALİ RIZA
9. İMAM MUHAMMED TAKİ
10. İMAM ALİ-EN NAKİ
11. İMAM HASAN-ÜL ASKERİ
12. İMAM MUHAMMED MEHDİ
5. İMAM MUHAMMED BAKIR

Adı
|
Muhammed
|
Ünvanı
|
Bakır (geniş bilgi sahibi)
|
Anası
|
Fatma (İmam Hasan’ ın kızı)
|
Babası
|
Zeynel Abidin
|
Doğum yeri ve tarihi
|
Medine, 676
|
Çocukları
|
Caferi Sadık, Abdullah, Ali ve ibrahim adında dört oğlu; Zeynep ve Ümmü Gülsüm adında iki kız cocuğu vardı.
|
Şehadet tarihi
|
Medine, 733
|
Türbesi
|
Medine / Bakıy’ de babası Zeynel Abidin’ in yanında
|
Şehadet sebebi
|
Emevi halifelerinden Hişam tarafından zehirletilerek şehit edildi.
|
İmam Muhammed lakabı Bakır'dır. Bakır ilimieri yarıp açan anlamına gelir.
Dördüncü İmam Zeynel Abidin'nin oğludur. Hicretin 57. yılında (676) dünyaya gelmiştir. Babasından sonra imamet makamına gelmiştir. 733 ya da 735. yılında Emevi halifesi Hişam'ın kardeşi oğlu İbrahim Velid'in vasıtasıyla zehirletilerek şehit edilmiştir.
Beşinci İmamın devrinde bir yandan Ümeyye oğullarının zulümleri, İslam topraklarının her bir köşesinde çeşitli kıyımlara ve savaşlara neden olmuştur.
Diğer taraftan da Ümeyye oğullarının kendi aralarında çeşitli siyasal anlaşmazlıklar meydana geldiği için, bunlar iktidar kavgasıyla boğuşurken Ehl-i Beyt'e kast etmekten - biraz da olsa gecikmişlerdir…
Kerbela’da işlenen katliam ve orada Ehl-i Beyt'e yapılan bu zulüm dördüncü İmam Zeynel Abidin tarafından bendelerine anlatılarak daha geniş çevrelercede büyük bir sempati toplamıştır. İmam Muhammed Bakır da bu gelişmeden yararlanarak, insanlara Ehl-i Beyt'i sevdirmiş ve insanları, hor gören, zulmeden, bir düşüncenin hiç bir zaman halk tarafından kabul edilemiyeceğini halka anlatarak, Ehl-i Beyt düşüncelerini her platformda anlatmaya çalışmıştır.
Sözleri çağının bilginleri arasında bir kanıt niteliği taşıyan ve bilge kişiliğiyle tanınan İmam Muhammed Bakır, Hümanist bir kişiliğe sahipti.
İmam Hüseyin'in Kerbela'da mazlum olarak şehid olmasından sonra, Emevi zulmüne karşı Küfe'de isyan bayrağını açanlardan biri de İmam Muhammed Bakır'ın kardeşi İmam Zeyd 'tir (ölümü: Küfe, 740).
İmam Bakır'ın ısrarlı engellerine ve izin vermemesine rağmen, İmam Hüseyin'in katledilişinin öcünü almak üzere; İmam Zeynel Abidin'nin oğlu Zeyd öfke ile isyan haline gelen topluma önderlik yapmaya kalkışınca... yakalanıp öldürülüyor... cesedi çırılçıplak 5 ay asılı bırakılıyor!...
Beş yıl sonra Zeyd'in oğlu Gürcan da aynı biçimde maalesef babasının akibetine uğruyor!...
Bu Emevi soyunun saltanatı... toplam 89 yıl (661-750 yılına kadar Emevi Saltanatı süresince) devam etmiştir. Abbasi ve Selçuklular döneminde de aynı zihniyet ve zulümler yine devam etmiştir!... Bildiğimiz gibi, Osmanlı Devletinin Padişahlık saltanatıyla Emevi dönemindeki saltanat için uygulanan barbarlık, sonuç itibarıya yine aynı değil midir? iktidar olma uğruna yapılası bütün insanlık dışı ihanetler, tıpkı önceki orta çağ rejiminin anlayışının devamı gibidir! Osmanlı'da sadece isimler farklıydı. Osmanlı Hükümdan, önce Padişahtı, sonra Sultan'lık da eklenince; Halife Yavuz Sultan daha da azgınlaşarak padişahlığını Alevileri toptan katlederek sürdürdü ve gelecek veliahtlarına da kanlı siyasal ünvanını miras olarak devretti!...
Zeynel'in canına kıldılar cefa
Muhammed Bakır 'dır sırrı Murtaza
İmam Cafer Kazim Musa'yı Rıza
Bizi dergahmdan mahrum eyleme
- Derviş Mehmed -
(Kaynak: AABF İnanç Kurulu)
1. İMAM HZ. ALİ
2. İMAM HZ. HASAN
3. İMAM HZ. HÜSEYİN
4. İMAM ZEYNEL ABİDİN
5. İMAM MUHAMMED BAKIR
6. İMAM CAFER-İ SADIK
7. IMAM MUSA-İ KAZIM
8. İMAM ALİ RIZA
9. İMAM MUHAMMED TAKİ
10. İMAM ALİ-EN NAKİ
11. İMAM HASAN-ÜL ASKERİ
12. İMAM MUHAMMED MEHDİ
6. İMAM CAFER-İ SADIK

Adı
|
Cafer
|
Ünvanı
|
Sadık (doğru, gerçek dost)
|
Anası
|
Ümmü Ferve
|
Babası
|
İmam Muhammed Bakır
|
Doğum yeri ve tarihi
|
Medine, 699 (702)
|
Çocukları
|
İsmail, Abdullah, Musa Kazım, İshak, Muhammed, Esma
|
Şehadet tarihi
|
Medine, 765
|
Türbesi
|
Medine’ de
|
Şehadet sebebi
|
Abbasi Halifelerinden Ebu Cafer el Mansur tarafından zehirletilerek şehit edildi.
|
Altıncı İmam olan Cafer-i Sadık, 699'da Medine'de dünyaya geldi. Babası beşinci İmam Muhammed Bakır'dır,
İmam Cafer-i Sadık, tarihin en önemli dönemlerinden biri olan, Emevi saltanatının çöküşü ve Abbasi saltanatının başlaması döneminde yaşadı.
Emevi saltanatının ortadan kaldırılıp, yerine Abbasi saltanatının kurulması ile sonuçlanan olaylar, İmam Cafer'i Sadık zamanında meydana gelmiştir.
Ayaklanma hareketinin devam ettiği sırada, Ehl-i Beyt bendelerinin başında bulunan Eba Müslüm (Teberdar) Horasan'i İmam Cafer Sadık'a özel bir elçi göndererek, Halifeliği kabul etmesini istemiştir; fakat ondan red cevabı almıştır. Kabul etmeyişinin sebebi, Emeviler döneminde olan zulümlerin, Abbasi Hükümdarlığı döneminde de aynı zulümlerin devam etmesinden dolayıdır..
Ancak; İmam Cafer-i Sadık, saltanat sahiplerinin kendisine sunduğu bütün teklifleri red ederek bu arada binlerce insana ilmi toplantılar düzenlemiş, ve dersler vermiştir.
İmam Cafer-i Sadık diğer kendinden önceki ataları gibi, derin bir bilgiye sahipti. İmam Cafer-i Sadık bu bilgilerinin öğrencileri vasıtasıyla bütün insanlığa ulaşması için çalıştı.
Altıncı İmam olan Cafer-i Sadık salt dini bilgiler değil, insanlığın sorunlarına çözüm için diğer alanlarda da (fen bilimlerinde) dersler vermiştir; bu dersler sonucu, onlarca ilim sahibi insan yetiştirmiştir. Hatta bazı Sünni alimler bile, onun öğrencisi olmakla övündükleri bilinir...
İmam Cafer-i Sadık, öğretmenliğinin yanı sıra, ahlaklı-faziletli kişiliği ile de kendisiyle tanışan insanları etkiliyordu. Onunla tanışan, onun derslerine, sohbetlerine katılan bir çok insan, onun etkisinde kalmış, bilgisinden, davranışlarından feyz almıştır.
O dönemin saltanat sahipleri iktidarlarını tehlikeye düşürmemek için, İmam Cafer-j Sadık ile yetiştirdiği öğrencileri ve ilim adamlarına karşı kin güderek baskı uyguluyarlardı.
Sonunda onu zehirletip şehit ettiler (766), İmam Cafer-i Sadık şehadetinden sonra da, bıraktığı ilmi eserlerle Alevilere günümüze kadar yol gösterici oldu.
Zeynel'i sevdim de aşnaya yettim
Bakır'ı sevdim de müsahip tuttum
Cafer'i Sadık'a göz gönül kattım
Naci deryasında ummana düştüm
-Kul Himmet Üstad-
Evliya enbiya onlara aşık
Verdiler ikrarı oldular tanık
Hak mezhebi İmam Cafer'i Sadık
Söylersen Muhammed Ali'den söyle
-Genci Abdal-
(Kaynak: AABF İnanç Kurulu)
1. İMAM HZ. ALİ
2. İMAM HZ. HASAN
3. İMAM HZ. HÜSEYİN
4. İMAM ZEYNEL ABİDİN
5. İMAM MUHAMMED BAKIR
6. İMAM CAFER-İ SADIK
7. IMAM MUSA-İ KAZIM
8. İMAM ALİ RIZA
9. İMAM MUHAMMED TAKİ
10. İMAM ALİ-EN NAKİ
11. İMAM HASAN-ÜL ASKERİ
12. İMAM MUHAMMED MEHDİ
7. İMAM MUSA-İ KAZIM

Adı
|
Musa
|
Ünvanı
|
Kazim
|
Anası
|
Hamide
|
Babası
|
Cafer-i Sadık
|
Doğum yeri ve tarihi
|
Medine, 745
|
Çocukları
|
Ali Rıza, ibrahim, Abbas, Kasım, ismail, Ahmed, Muhammed, Hamza, Abdullah ve Zeyd.
|
Şehadet tarihi
|
Bağdat/Kazimezn, 799
|
Türbesi
|
Kendi adıyla anılan Bağdat/Kazimeyn semtinde; Kureyş mezarlığında
|
Şehadet sebebi
|
Abbasi halifelerinden Harun-Reşit tarafından devamlı göz altında tutuldu, zindanlara atıldı ve sonunda hastalanarak vefat etti.
|
Yedinci İmam Musa-i Kazim, 745 yılında doğmuştur ve 799 yılında şehit edilmiştir. Altıncı İmam Cafer-i Sadık'ın oğlu olan yedinci İmam Musa-i Kazım, yaşamı boyunca çok ağır zulümler görmüştür. Musa-i Kazım, Ehlibeyt'in yolunu bütün zulümlere, sapmalara karşın layıkıyla temsil etmiştir. İmam Musa-i Kazım, ataları gibi geceleri tek tek fakirlerin, yardıma muhtaçların evlerini ziyaret eder, onlara gereken yardımı yapmıştır. O da aynı ataları gibi, kendini tanıtmadan, kibirlenmeden yapardı.
Emevi saltanatı yıkılıp yerine Abbasiler geçince, Ehl'i Beyt ve taraftarları rahat edeceklerini sanmışlardı. Kısa bir süre geçmeden Abbasiler de, Emevileri aratmayacak zulümlere başvurmuşlardı. Abbasi yöneticilerinin korkusu, halkın Ehl'i Beyt evlatlarını yönetimde görmek istemesiydi. Kaldı ki; Abbasiler Ehl'i Beyt taraftarları sayesinde, iktidar olmuşlardı.
İktidarlarını başta Eba Müslüm Horasan'i olmak üzere, Ehl'i Beyt önderlerine borçluydular. Çünkü Emevi saltanatını yıkan en önemli darbeyi vuran büyük Alevi önderlerinden olan Eba Müslüm Horasan'dir. Ama ne acıdır ki; Abbasiler başta Eba Müslüm Horasan'j olmak üzere, bir çok kişiyi katletmişlerdir...
Ehl'i Beyt taraftarları Emevi saltanatı yıkılınca, büyük bir sevinç duymuşlardı. Artık inançlarını ve hayatlarını özgürce yaşayacaklarına inanıyorlardı.
Ehl'i Beyt taraftarlarının gücü, iktidarı tek başlarına almaya kafi gelmiyordu. Abbasi'lerle anlaşarak onları iktidara taşıdılar. Vaatlerde bulunan Abbasi'ler iktidarlarını sağlamlaştırınca, anlaşmalara uymadılar.
Abbasi halifesi Harun Reşid döneminde saraydaki ahlaksızlık ve umarsızlık doruğa çıkmıştı. Harun Reşid ve yandaşları lüks ve sefa içinde yaşarken, halk açlıktan kırılıyordu. İmam Müsa-i Kazim etrafında toplanan, düşünce ve ruhen de yoksullaşan halkı iktidarın karanlığına karşı aydınlatmaya çalışıyordu.
Kendi iktidarının tehlikede olduğunu bilen Harun Reşid, Musa-i Kazım'ı zindana attı ve 799 yılında zehirleterek şehit etti.
İmam Musa Kazım'dan aktarılan önemli bilgiler:
- "...Dedem Hz. Ali buyurdular: Meclisin başında ancak üç sıfata sahip olan kimse oturabilir: Bir şey sorduklarında cevap veren; halkın söz bulup konuşamadığı zaman konuşan; mecliste oturanların maslahatına (amaç) uygun olan görüşü ortaya koyan. Bu üç sıfattan birine sahip olmaksızın, meclisin başında kimse oturamaz..."
- "... Dedem İmam Zeynel Abidin buyurdular: Salih kimselerle oturmak, insanı doğruluğa götürür; alimlerin adabına uymak, aklı çoğaltır; adil yöneticilere itaat etmek, izzetin kemalidir; (ticaretle) malını artırmak ise, yiğitliğin kemalidir. istişare edene, doğru yolu göstermek, nimetin hakkını eda etmektir..."
- " ... Akıllı kimse, isteğine uygun olsa bile yalan söylemez...
- …Zamandan ve ehlinden öğüt al. Çünkü zaman hem kısadır, hem de uzun. Dünyanın geleceği geçmişine benzer; öyleyse ondan ibret al...
- .. Bütün insanlar yıldızları görür; ama yıldızların rotası ve dönüş yerlerini bilenden başkası onlara bakıp kendi yolunu bulamaz. Böylece sizler de hikmet öğreniyorsunuz, ama onunla amel edenlerden başkası hidayete erişemez.
- Emaneti eda etmek ve doğruluk, rızık getirir. Hıyanet ve yalan, fakirlik ve nifak doğurur.
- Kendinle kardeşin arasındaki saygınlığı yok etme; ondan birazını baki bırak. Çünkü saygınlığın yok olması, hayanın yok olmasıdır.
- Güçsüze yardım etmen en iyi sadakadır.
- Zulmün zorluğunu, (ancak) zulme uğrayan kimse anlar... "
Musa-ı Kazim'dan kuruldu erkan
Şah İmam Rıza'dır Pir-i Horasan
Taki ile Naki Mümine iman
Söylersen Muhammed-Ali'den söyle
-Genci Abdal-
(Kaynak: AABF İnanç Kurulu)
1. İMAM HZ. ALİ
2. İMAM HZ. HASAN
3. İMAM HZ. HÜSEYİN
4. İMAM ZEYNEL ABİDİN
5. İMAM MUHAMMED BAKIR
6. İMAM CAFER-İ SADIK
7. IMAM MUSA-İ KAZIM
8. İMAM ALİ RIZA
9. İMAM MUHAMMED TAKİ
10. İMAM ALİ-EN NAKİ
11. İMAM HASAN-ÜL ASKERİ
12. İMAM MUHAMMED MEHDİ
8. İMAM ALİ RIZA

Adı
|
İmam Ali Rıza
|
Ünvanı
|
Rıza, Sultanü Horasan, Garib el guruba (gariblerin garibi)
|
Anası
|
Mersiye (lakabı Necime)
|
Babası
|
Musa-i Kazım
|
Doğum yeri ve tarihi
|
Medine, 770
|
Çocukları
|
Muhammed Taki ve bir de kızı olduğu söylenir
|
Şehadet tarihi
|
İran’ ın Horasan eyaletine bağlı Meşhed (eski adıyla Tus) kenti, 818
|
Türbesi
|
Horasan/Meşhed
|
Şehadet sebebi
|
Abbasi Halifelerinden Memun tarafından zehirletilerek şehit edildi.
|
Sekizinci İmam Ali Rıza 770 yılında doğmuştur. 818 yılında diğer atalarının yolundan sapmadığı için, toplumun da yanlışa sapmasını engellediği ve haksızlıklara karşı olduğu için, şehit edilmiştir. Sekizinci İmam Ali Rıza ecdadlarının aydınlık yolunu insanlığa sunmak için, yaşamı boyunca çalışmıştır.
Toplumdaki ayrılık ve bölünmeleri gideren... açları doyuran... sefalet çekenlere yardım eden... korkanları esenleştiren İmam Rıza; iyilik sever, mert ve cömert bir kişiliğe sahipti. İmam Rıza ufku geniş, sadakası bol ve gönlü zengin, Abbasiler döneminde yaşayan, bilge bir insandı.
Abbasi halifesi Harun Reşid kendisinden sonra devlet yönetimini iki oğlu arasında paylaştırdı. Bu oğullardan Mem-un Ehl'j Beyt yanlısıydı. İmam Ali Rıza'yı hilafete veliaht atadı. Bu durum Abbasi ileri gelenleri tarafından isyana sebep oldu. Mem-un İmam Ali Rıza'yı yanına alarak, isyanı bastırmak için yola koyuldu.
Bu yolculuk sırasında İmam Ali Rıza yediği yiyeceklere zehir konulması sebebiyle, şehit düştü. Mem-un'un buradaki rolü daha günümüzde bile tam olarak anlaşılamamıştır. Ama anlaşılan bir şey var. O da; İmamlara karşı olan zalimlerin, sapmışların, nifak sahiplerinin karşısında olduğudur. Bütün İmamlar karanlığa karşı ışığı, zalimliğe karşı adaleti, yanlışa karşı doğruyu, saplantılara karşı hakikati temsil ediyorlardı. Bu durum zalimlerin, saltanat sahiplerinin, haksızların tahammül etmeyecekleri bir durumdu.
Aradan ne kadar zaman geçmiş olursa olsun, On iki İmamların insanlığa yol göstericiliği devam ettiğidir. Zaten On iki İmamların batinen 'zaman ve mekan' sorunu yoktur. Onlar her daim, her yerde hazır ve nazırdırlar. Gerçeği görüp anlamak için onların tarihteki zorluklarını iyi kavramak gerekiyor.
Kalplerinde ve ruhlarında kini-kibri; bencilliği atamayanlar; kendilerini dünyanın zevkleri ile kandıranlar; tarihi kendi yaşamları ile başlatıp, kendi yaşam süreleri ile hesaplayanlar için ise; arkalarında bıraktıkları kirli miras insanlık alemi için utanç vericidir. Bütün bunlara rağmen her halukarda On iki İmamların düşünce mayası ile yoğrulan, insanları doğruya davet etmeyi günümüzde de sürdürüyorlar.
İmam Rıza'dan günümüze kadar aktarılan önemli sözler:
1. Nimet sahibi olan kimse, ailesine huzurlu bir geçim sağlamalıdır.
2. Adil insan, sahip olduklarından gaflete düşmeyen kimsedir.
3. Sözünü ettiğin kimse, hazırsa künyesini, hazır değilse ismini zikret.
4. Herkesin dostu aklıdır. Cehalet de düşmanıdır.
5. Güçsüze yardım etmek, en iyi sadakadır.
Ta ezelden yarin yüzüne bakıp
Cemali didarı gören ağlar mı
Yetişip mürşidin eteğin tutup
Özünden benliği ayıran ağlar mı
Ali'ye Muhammed geldi
Hatice Fatma o ehli cana
Birleyip özünü ulu meydana
Anlayıp zatını bilen ağlar mı
Sahip zaman yakın yola gelirse
Hasan’la Hüseyin’in ahin alırsa
Erenler deminden her ne gelirse
Ere erip Hakk’ı gören ağlar mı
Zeynel Abidin'in yüzünü görüp
Muhammed Bakır’In sırrına erip
Cafer-i Sadık’In darına durup
Burada ikrarın veren ağlar mı
Musa-i Kazım'ın Turuna uçup
İmamı Rıza'nın yurduna göçüp
Küfür köprüsünü ileri geçip İ
İman deryasına dalan ağlarmı
Taki, Naki, Asker'yi dost bilen
Hak Muhammed ile Mehdi'dir gelen
Her daim Kırklann cem’inde olan
Muhabbet tadını duyan ağlar mı
Teslim Abdal daim yüksek uçar mı
Erenler teslim olan kaçar mı
Dört kapıdan kırk makamdan geçer mi
Bir olup birliğe yeten ağlar mı
Teslim Abdal
(Kaynak: AABF İnanç Kurulu)
1. İMAM HZ. ALİ
2. İMAM HZ. HASAN
3. İMAM HZ. HÜSEYİN
4. İMAM ZEYNEL ABİDİN
5. İMAM MUHAMMED BAKIR
6. İMAM CAFER-İ SADIK
7. IMAM MUSA-İ KAZIM
8. İMAM ALİ RIZA
9. İMAM MUHAMMED TAKİ
10. İMAM ALİ-EN NAKİ
11. İMAM HASAN-ÜL ASKERİ
12. İMAM MUHAMMED MEHDİ
8. İMAM ALİ RIZA

Adı
|
İmam Ali Rıza
|
Ünvanı
|
Rıza, Sultanü Horasan, Garib el guruba (gariblerin garibi)
|
Anası
|
Mersiye (lakabı Necime)
|
Babası
|
Musa-i Kazım
|
Doğum yeri ve tarihi
|
Medine, 770
|
Çocukları
|
Muhammed Taki ve bir de kızı olduğu söylenir
|
Şehadet tarihi
|
İran’ ın Horasan eyaletine bağlı Meşhed (eski adıyla Tus) kenti, 818
|
Türbesi
|
Horasan/Meşhed
|
Şehadet sebebi
|
Abbasi Halifelerinden Memun tarafından zehirletilerek şehit edildi.
|
Sekizinci İmam Ali Rıza 770 yılında doğmuştur. 818 yılında diğer atalarının yolundan sapmadığı için, toplumun da yanlışa sapmasını engellediği ve haksızlıklara karşı olduğu için, şehit edilmiştir. Sekizinci İmam Ali Rıza ecdadlarının aydınlık yolunu insanlığa sunmak için, yaşamı boyunca çalışmıştır.
Toplumdaki ayrılık ve bölünmeleri gideren... açları doyuran... sefalet çekenlere yardım eden... korkanları esenleştiren İmam Rıza; iyilik sever, mert ve cömert bir kişiliğe sahipti. İmam Rıza ufku geniş, sadakası bol ve gönlü zengin, Abbasiler döneminde yaşayan, bilge bir insandı.
Abbasi halifesi Harun Reşid kendisinden sonra devlet yönetimini iki oğlu arasında paylaştırdı. Bu oğullardan Mem-un Ehl'j Beyt yanlısıydı. İmam Ali Rıza'yı hilafete veliaht atadı. Bu durum Abbasi ileri gelenleri tarafından isyana sebep oldu. Mem-un İmam Ali Rıza'yı yanına alarak, isyanı bastırmak için yola koyuldu.
Bu yolculuk sırasında İmam Ali Rıza yediği yiyeceklere zehir konulması sebebiyle, şehit düştü. Mem-un'un buradaki rolü daha günümüzde bile tam olarak anlaşılamamıştır. Ama anlaşılan bir şey var. O da; İmamlara karşı olan zalimlerin, sapmışların, nifak sahiplerinin karşısında olduğudur. Bütün İmamlar karanlığa karşı ışığı, zalimliğe karşı adaleti, yanlışa karşı doğruyu, saplantılara karşı hakikati temsil ediyorlardı. Bu durum zalimlerin, saltanat sahiplerinin, haksızların tahammül etmeyecekleri bir durumdu.
Aradan ne kadar zaman geçmiş olursa olsun, On iki İmamların insanlığa yol göstericiliği devam ettiğidir. Zaten On iki İmamların batinen 'zaman ve mekan' sorunu yoktur. Onlar her daim, her yerde hazır ve nazırdırlar. Gerçeği görüp anlamak için onların tarihteki zorluklarını iyi kavramak gerekiyor.
Kalplerinde ve ruhlarında kini-kibri; bencilliği atamayanlar; kendilerini dünyanın zevkleri ile kandıranlar; tarihi kendi yaşamları ile başlatıp, kendi yaşam süreleri ile hesaplayanlar için ise; arkalarında bıraktıkları kirli miras insanlık alemi için utanç vericidir. Bütün bunlara rağmen her halukarda On iki İmamların düşünce mayası ile yoğrulan, insanları doğruya davet etmeyi günümüzde de sürdürüyorlar.
İmam Rıza'dan günümüze kadar aktarılan önemli sözler:
1. Nimet sahibi olan kimse, ailesine huzurlu bir geçim sağlamalıdır.
2. Adil insan, sahip olduklarından gaflete düşmeyen kimsedir.
3. Sözünü ettiğin kimse, hazırsa künyesini, hazır değilse ismini zikret.
4. Herkesin dostu aklıdır. Cehalet de düşmanıdır.
5. Güçsüze yardım etmek, en iyi sadakadır.
Ta ezelden yarin yüzüne bakıp
Cemali didarı gören ağlar mı
Yetişip mürşidin eteğin tutup
Özünden benliği ayıran ağlar mı
Ali'ye Muhammed geldi
Hatice Fatma o ehli cana
Birleyip özünü ulu meydana
Anlayıp zatını bilen ağlar mı
Sahip zaman yakın yola gelirse
Hasan’la Hüseyin’in ahin alırsa
Erenler deminden her ne gelirse
Ere erip Hakk’ı gören ağlar mı
Zeynel Abidin'in yüzünü görüp
Muhammed Bakır’In sırrına erip
Cafer-i Sadık’In darına durup
Burada ikrarın veren ağlar mı
Musa-i Kazım'ın Turuna uçup
İmamı Rıza'nın yurduna göçüp
Küfür köprüsünü ileri geçip İ
İman deryasına dalan ağlarmı
Taki, Naki, Asker'yi dost bilen
Hak Muhammed ile Mehdi'dir gelen
Her daim Kırklann cem’inde olan
Muhabbet tadını duyan ağlar mı
Teslim Abdal daim yüksek uçar mı
Erenler teslim olan kaçar mı
Dört kapıdan kırk makamdan geçer mi
Bir olup birliğe yeten ağlar mı
Teslim Abdal
(Kaynak: AABF İnanç Kurulu)
1. İMAM HZ. ALİ
2. İMAM HZ. HASAN
3. İMAM HZ. HÜSEYİN
4. İMAM ZEYNEL ABİDİN
5. İMAM MUHAMMED BAKIR
6. İMAM CAFER-İ SADIK
7. IMAM MUSA-İ KAZIM
8. İMAM ALİ RIZA
9. İMAM MUHAMMED TAKİ
10. İMAM ALİ-EN NAKİ
11. İMAM HASAN-ÜL ASKERİ
12. İMAM MUHAMMED MEHDİ
9. İMAM MUHAMMED TAKİ

Adı
|
Muhammed Taki
|
Ünvanı
|
Taki (Tanrıdan sakınan, kendini gözeten cömert)
|
Anası
|
Sebike
|
Babası
|
İmam Ali Rıza
|
Doğum yeri ve tarihi
|
Medine, 810
|
Çocukları
|
Ali Naki, Musa, Hasan, Muhammed adında dört oğlu; Hakime, Hübere, Ümame ve Fatma adında dört kızı vardı
|
Şehadet tarihi
|
Bağdat/Kazımiye, 835
|
Türbesi
|
Bağdat/Kazımiye’ de İmam Musa Kazım’ ın türbesinin bitişiğinde
|
Şehadet sebebi
|
Abbasi Halifelerinden Mutasım tarafından zehirletilerek şehit edildi.
|
Dokuzuncu İmam olan İmam Muhammed Taki, 811 yılında doğmuştur. 835 yılında ise şehit edilmiştir. İmam Muhammed Taki, genç yaşına rağmen büyük bilgi sahibiydi.
Onun bilgisini kıskananların başında Abbasi devrinin kadısı Yahya geliyordu. Kadı Yahya, İmam Muhammed Taki'yi toplum içinde küçük düşürmek, ona gösterilen sevgiyi, ilgiyi kırmak için toplantılar tertiplerdi. Fakat İmam Muhammed Taki, bilgisiyle adeta orada bulunanları büyülerdi.
Halife Mem-un İmam Muhammed Taki'yi Bağdat'a getirttiğinde, ancak on altı yaşındaydı. Burada Halife Mem-un'un kızı Ümmü Fazı ile evlendi. Mem-un'un ölümü üzerine Medine'ye yerleşti.
İmam Muhammed Taki, kendi ecdadlarının yolundan gittiği gibi haksızlıklara da boyun eğmedi. Mem-un'un yerine halife olan Mutasım İmam Muhammed Taki'yi Bağdat'a davet etti. Mutasım ikram ettiği yemeğin içine zehir katarak 25 yaşındaki Muhammed Taki'yi şehit ettirdi.
Muhammed Taki'den günümeze gelen kelamlar:
"ilim bir hazine, susmak ve sormak ise onun anahtarıdır."
"Halk, başındaki insanların düzelmesi ile düzelir."
"Fırsatlar bir ganimettir."
"Bir işi şağlamlaşmadan önce açıklamak, o işin bozulmasına sebep olabilir"
Taki ile Naki Nur oldu gitti
Hasanü'l Askeri pir oldu gitti
Mehdi mağarada sır oldu gitti
Allah bir Muhammed Ali diyerek
Kul Himmet
(Kaynak: AABF İnanç Kurulu)
1. İMAM HZ. ALİ
2. İMAM HZ. HASAN
3. İMAM HZ. HÜSEYİN
4. İMAM ZEYNEL ABİDİN
5. İMAM MUHAMMED BAKIR
6. İMAM CAFER-İ SADIK
7. IMAM MUSA-İ KAZIM
8. İMAM ALİ RIZA
9. İMAM MUHAMMED TAKİ
10. İMAM ALİ-EN NAKİ
11. İMAM HASAN-ÜL ASKERİ
12. İMAM MUHAMMED MEHDİ
10. İMAM ALİ-EL NAKİ

Adı
|
Ali
|
Ünvanı
|
Naki (hidayete kavuşturan, doğru yolu gösteren)
|
Anası
|
Semanet
|
Babası
|
İmam Muhammed Taki
|
Doğum yeri ve tarihi
|
Medine, 828/829
|
Çocukları
|
Hasan-ül Askeri, Hüseyn, Muhammed, Cafer adlı dört oğlu ve birde kızı vardı
|
Şehadet tarihi
|
Irak / Samarra, 868
|
Türbesi
|
Irak / Samarra’ dadır
|
Şehadet sebebi
|
Abbasi Halifelerinden Mütevekkilin oğlu Mutezzin tarafından zehirletilerek şehit edildi.
|
Onuncu İmam Ali Naki, "M.S." 829 yılında doğmuştur. 868 yılında şehit edilmiştir. İmam Ali Naki de diğer İmamlar gibi bütün yaşamı boyunca Hakk-Muhammed-AIi Yolu'nun yüceliğini korumak için "ilim ve irfanla" çevresine örnek bir önderlik duruşu vasıflarını (nitel gereklerini) yerine getirmeğe cansiperane gayretle sürdürmüştür...
Ehlibeyt Soyu'na "Hz. Ali hariç", diğer 11 İmam'a elbette dünyevi (zahiri) anlamda İslam'a yöneticilik yaptırılmadı. İslam öncesi "Cahiliye dönemi"ne göre; İslam'ın daha aydın olması gerektiği inancı ve düşüncesi dolayısıyla "etkin çevreler" tarafından "kabul" edilmesi; Ehlibeyt önderliğinde İslam toplumunun idare (yönetilmesi) edilmesiyle mümkün olabileceği umut ediliyordu!... Ne acıdırki bütün umutlar boşunaydı!... Çünkü On iki İmam'ların ve diğer Ehlibeyt önderlerinin akibetleri(!) arzu edilmeyen korkunç katliam ve kırımlarla sonuçlandı!... Ortaçağda despot İslam Halifeleri de iktidarları uğruna (Ehlibeyt önderleri, iktidarı yani halifeliği istemedikleri ve reddettikleri halde ... ) Ehlibeyt Soyu'na ve bütün aile efradlarıyla birlikte Ehlibeyt bendelerine de "garezle-kinle" baskı ve zulümden vazgeçmediler, pek çoğunu şehit ettiler!...
Ehlibeyt'i ikrar ve itikatla seven çevreler, her türlü belayı göğüsleyerek onları korumaya çalışırken(!) yaşamalarına olanak sağlananlar da İslam halifeleri tarafından sürekli takibat altında tutulup sindirilerek "gözden düşürülmeye çalışılıyordu!."Halifeler ve yandaş tayfaları, onların başka bölgelere göçmelerine dahi tahammül edemiyorlardı; çeşitli entrikalarla Ehlibeyt'i baskı altında tutup... gözdağı vererek Ehlibeyt'i vefakar bendelerinden ve çevrelerinden uzak tutmaya uğraşıyor... ve hayatlarını zehir ediyorlardı!...
Tarihi kayıtlar ve belgeler araştırılırsa; Emevi ve Abbasi halifeleri, iktidarda oldukları sürece idare ettikleri toplumlarının yararına değil... sadece saltanatları ve kendi zevk-i sefaları için çevrelerine sadık dalkavuk tayfalar toplayıp beslemişlerdir... Monarşist Saltanat'larını ve kendi güvenliklerini devam ettirmek amacıyla azgın ve çılgın baskılarla geniş çevreleri de sindirmişlerdir! Öyle anlaşılıyorki, kendi zevkleri ve safahatları için ancak böyle ayakta kalabilmişlerdir!... Bu despot "kanlı ve şanlı... " saltanat sahipleri; daima Ehlibeyt Soyu'nun temsilcilerinin kendilerinden uzak olmalarını, güçlü toplumsal muhalefet tehlikesi yaratmalarını asla istemezlerdi...
Ehlibeyt Soyu'nun toplum içinde örnek ve onurlu davranışlarla insanların müşterek yararları ve haklı taleplerine türcüman ve kılavuz olmaları, aydınlatıcı, uyarıcı doğru yolu gösteren, onurlu şahsiyet sahibi olmaları... halifeleri ve besleme çevrelerini ürküttüğü için monarşist saltanat sahipleri bu denli azgın ve saldırgan oluyorlardı...
Çünkü İmam Hüseyin'in Yezide karşı vermiş olduğu haklı mücadeleden ve geriye bırakmış olduğu "Onurlu .. Saygın .. Duruş .. " ile "insanlığın haysiyet ve şerefine, tabi-i nesnel-maddi varlıklarına özenle sahiplenmiştir. Ve kutsal vicdan i faziletlerine, her türlü haksızlığa karşı boyun eğmemiştir. Sevgi ile adalet temelinde barışçıl bütün değerler manzumesine" sahip çıkmış ve değer katmıştır. İmam Hüseyin'den sonra gelen İmamlar da bu haklı-erdemli davayı yaşadıkları sürece sahiplendikleri ve sürdürdükleri için; iktidarın başında bulunan tek egemen halife ve aristokrat (siyasi erk) kadrolarının işine gelmemiştir... Hain pusular kurarak, On iki İmamları şehit etmişlerdir!...
İşte bu saltanat sahiplerinden olan Abbasi halifesi Mütevekkil, onuncu İmam Ali Naki'yi küçük düşürmek için sarayına çağırtır. Aslında çağırma değil, emretmiştir... İmam Ali Naki mecburi saraya gitmiştir. Bu sırada zevk alemlerine dalmış olan Mütevekkil, İmam Ali Naki'ye içki içmesini istemiş... Ancak İmam Ali Naki bunu kabul etmemiştir... Ama O' güne değin hiç kimse halifeyi reddetme cüretini gösterememişken, İmam Ali'yel Naki haksızlığa ve halifeye karşı çıkmasından sonra dönemin halifelesi Mütevekkil'in oğlu Mutezzin tarafından zehirletilerek şehit edilmiştir!...
Muhammed Taki'nin nurunda idim
Aliy-yün Naki'nin sırrında idim
Hasan-ül Asker'in darında idim
Muhammed Mehdi'ye indi bu kurban
- Şah Hatayi -
(Kaynak: AABF İnanç Kurulu)
1. İMAM HZ. ALİ
2. İMAM HZ. HASAN
3. İMAM HZ. HÜSEYİN
4. İMAM ZEYNEL ABİDİN
5. İMAM MUHAMMED BAKIR
6. İMAM CAFER-İ SADIK
7. IMAM MUSA-İ KAZIM
8. İMAM ALİ RIZA
9. İMAM MUHAMMED TAKİ
10. İMAM ALİ-EN NAKİ
11. İMAM HASAN-ÜL ASKERİ
12. İMAM MUHAMMED MEHDİ
11. İMAM HASAN-ÜL ASKERİ

Adı
|
Hasan-ül Askeri
|
Ünvanı
|
Askeri (samarra'da askerlerin bulunduğu bir bölgede otururdu. Askerlerin kendisine gösterdiği büyük ilgi ve saygıdan ötürü El-Askeri ‚mahlası’ takma adı verildi; Ebu Muhammed ve…
|
Anası
|
Şuşen (Selil-Gazale… diye adlarla da anılır)
|
Babası
|
Ali el Naki
|
Doğum yeri ve tarihi
|
Medine, 2 Aralık 846 / 27 yıl, 1 ay, 29 gün yaşamıştır
|
Çocukları
|
Kaynaklarda 12 çocuğu olduğu belirtiliyor
|
Şehadet tarihi
|
Irak, Samarra, 1 Şubat 874
|
Türbesi
|
Irak / Samarra’ dadır
|
Şehadet sebebi
|
Abbasi Halifelerinden Mu-temid tarafından bir süre zindanlara atıldı, göz altında tutuldu ve daha sonra halife Mu-temid tarafından zehirletilerek şehit edildi.
|
Askeri lakabıyla (mahlasıyla) anılan İmam Hasan-ül Askeri, onuncu İmam Ali el Naki'nin oğludur. 846 yılında doğdu ve 873 (874 ?.) yılında da Abbasi halifesi olan Mu-temid'in planı üzere zehirletilerek şehit edildi.
On birinci İmam, babası şehit olduktan sonra, önceki İmamların tayiniyle İmamet makamına ulaştı. Yedi yıl İmamet ettiği müddet zarfında, hilafet hükümranlığı baskıları altında, zor bir durumda yaşadı.
İmam Hasan Askeri'n İmamet döneminde uzunca süre Ehli Beyt bendeleri ile İmamın görüşmesi Abbasi Halifesi tarafından yasaklanmıştı. Sadece çok özel durumlarda görüşme olanakları vardı. Zaten Ehli Beyt'e bağlı olan önemli alim ve şahsiyetler de ya göz hapsindeydiler, ya da çevreleri ile diyalogları yasaklanmıştı.
Ancak tüm bunlar bilginin ve sevginin diyaloğunu engeleyemiyordu. Çok geniş halk kitleleri tarafından tanınan ve sevilen İmamlann varlığı, hilafet makamını ciddi bir biçimde huzursuz ettiği için, diğer İmamlar gibi, İmam Hasan Askeri de aynı şekilde uğradığı zulümlerin ardından şehit edildi.
Bu kadar baskının nedeni ise şunlardı: Evvela o zamanlarda toplumun nüfusu artmış ve büyük bir güce sahip olmuşlardı. Toplumun İmama güven duyup inanması, adeta güneş ışınları gibi aydınlığa olan ihtiyaç duygusu kadar önemseniyordu. Bu yüzden hilafet makamı, İmamları daha fazla göz altına alıp mümkün yollar deniyor, sinsi planlarla bunları yok etmeğe çalışıyordu.
İkinci olarak hilafet makamı, on birinci İmamın bir oğlunun varlığını "muhtemelen" bilmiyordu... Ancak İmam Hasan-ül Asker'iyi seven-sayan yakın çevresi bir oğlunun olduğunu tahmin ediyorlardı ve bütün ailenin güvenliği anlamında "sır" gibi kimseye hissettirmiyorlardı!..
On birinci İmamdan ve diğer İmamlardan nakledilen rivayetlere göre onun oğlunun Mehdi olduğunu (Mehdi, sadık ve çok güvenilir bir ailenin çocuğu olarak tanınıyordu!..) çok az bir kesim biliyordu... İmam Muhammed Mehdi'yi .. daha önce bilenler tarafından "On ikinci İmam" olarak kabul ediliyordu.
Bu sebeplere göre on birinci İmam, diğer İmamlardan daha çok göz altında tutuluyordu. Zamanın halifesi, önemli güçte bir çoğunluğun inandığı ve itikat ettiği Ehli Beyt Soyu'na .. son vermek(!) ve bu kapıyı her zaman için kesin olarak kapatmak üzere... karar almıştı. Abbasi iktidarının halifesi Mu-temid, çok sinsi entrikalarla topluma hissettirmeden İmam Hasan-ül Asker'iyi zehirleterek hastalanmasını planladı!..
İhanet planı sonuç vermişti... artık sıra ikinci tuzağın uygulanmasına gelmişti!.. Buna göre İmamın hastalık haberi zamanın halifesi Mu-temid'e verilince, bir doktor göndermenin yanı sıra iç haberleri kontrol etmeleri için güvenilir adamlarından ve kadılarından birkaçını bu işle görevlendirdi. İmamın şahadetinden sonra da evini teftiş edip, İmamın hizmetçilerini de ebeler, muayene ettiler. Gizli memurları iki yıl boyunca araştırıp soruşturarak adeta o çevrelere terör estirdiler .. Toplumun hareket alanını, normal ilişkilerini dahi "despot fedailer" olarak kontrol ettiler... ümitleri kesilinceye dek İmamın oğlunu bulmak için çalıştılar!...
On birinci İmam şehit olduktan sonra O' da kendi evinde, babasının yanında Samarra'da bedeni toprağa verildi...
İmam Hasan-ül Askeri'den güzel sözler ...
1. Musibetlerden biri de, gördüğü iyiliği gizleyen ve kötülüğü açığa vuran komşudur.
2. Öfke, her kötülüğün anahtarıdır.
3. En huzursuz insanlar, kin güden kimselerdir.
4. Cahil ile dost olan ıstırap çeker.
5. Mahzun bir şahsın yanında, sevinçli olduğunu göstermek edepsizlik sayılır.
6. Cahile nefsinin isteklerine karşı durmasını sağlamak ve bir şeye alışkan olanı alışkanlığından vazgeçirmek, mucize gibi bir iştir.
7. Bir kimseyi zahmete sokacak bir şeyle ona ikramda bulunma
(Kaynak: AABF İnanç Kurulu)
1. İMAM HZ. ALİ
2. İMAM HZ. HASAN
3. İMAM HZ. HÜSEYİN
4. İMAM ZEYNEL ABİDİN
5. İMAM MUHAMMED BAKIR
6. İMAM CAFER-İ SADIK
7. IMAM MUSA-İ KAZIM
8. İMAM ALİ RIZA
9. İMAM MUHAMMED TAKİ
10. İMAM ALİ-EN NAKİ
11. İMAM HASAN-ÜL ASKERİ
12. İMAM MUHAMMED MEHDİ
12. İMAM MUHAMMED MEHDİ

Adı
|
Muhammed
|
Ünvanı
|
Mehdi (doğru yolu tutmuş olan, Allah tarafından hidayete erdirilen kişi) (Sahibi Zaman…)
|
Anası
|
Nergis Hatun
|
Babası
|
Hasan-ül Askeri
|
Doğum yeri ve tarihi
|
Samarra 868
|
Hakk’a yürüdüğü yer ve tarihi
|
Samarra mağarasında sır olduğuna inanırız
|
Kaim, Hüccet, Bakiyyetullah ve Sahibi Zaman, lakabıyla (Mahlas) da tanınan İmam Muhammed Mehdi,İmam Hasan-ül Askeri'nin oğludur. Babasının şehit edilmesinden ( .. beş yaşlarında ... ) sonra onun vasiyeti ile 12. İmam (On ikinci İmam olarak bendeleri tarafında ilan edildi) oldu.
Annesinin adı, Hz. İsa'nin havarisi rum'un neslinden olan Rum Kayser'in oğlu Yuşa'nın kızı Saykal veya Susen adı ile de bilinen Nergis'dir. Başka bir kaynağa göre de annesi bir cariyedir. Muhtemelen 30 Temmuz 869 tarihinde bir cuma günü Irak / Samarra'da dünyaya geldi. İmam Mehdi rivayetıere göre Samara'da bir mağaraya girerek sır oldu.
Rivayete göre İmam Mehdi'nin doğumu ile birlikte bir çok kerametler (mucizeler) gerçekleşir. Doğduğunda babası İmam Hasan-ül Askeri, onu sol elinin üzerinde oturttu ve sağ eliyle de arkasından tutarak "Konuş" dedi. Bunun üzerine (İmam) Mehdi konuşmaya başladı ve Allah birdir, Muhammed onun elçisidir. Allahın rahmeti onların üzerinde olsun" dedi. Sonra Hz. Ali ve diğer İmamlara salavat getirdi.
İktidarın İmamlara karşı düşmanlık niyetleri bilindiğinden İmam Mehdi'nin doğumu bir süre gizli tutuldu. Bunun nedeni: Abbasi Halifeleri'nin Ehli Beyt'e karşı düşmanlığı o denli büyüdü ki, Hz. Hüseyin'in mezarı yıktırılmış ve ziyaretini önlemek için, o bölgeye giden yollarda karakollar oluşturulmuş, Ve askerler Hz. Hüseyin'in mezarını ziyaret eden birisini bulsalar, hemen yakalıyor, öldürüyor veya ağır işkencelere tabi tutuyorlardı. Ehl-i Beyt'e karşı olan baskı o dereceye varmıştı ki, tanınmış kimseler dahi zalim Abbasi yöneticilerinin korkusundan kızlarını Ehl-i Beyt soyundan gelen gençlere vermekten sakınıyorlardı.
Örneğin Hz. AIi'nin soyundan olan Muhammed bin Salih adlı kişi, İbrahim bin Müdebbir İsa bin Musa Cehrumi'nin kızıyla evlenmek istediğini ona bildirdiğinde.. İsa bu isteği reddederek şöyle dedi: "Allah'a yemin ediyorum ki senin soyunu tanımadığım için seni reddetmiyorum; çünkü bu soydan daha üstün bir soy tanımıyorum. Bu yüzden bu akrabalık herkes için bir iftihardır. Ama kendi can ve malım hususundan Mütevekkil ve onun oğlundan korkuyorum. "
İmam Mehdi ile ilgili çok geniş kesimler çeşitli fikirler yürütürler. İmam Mehdi'nin kıyamet habercisi olduğunu yorumlayan ve buna inanan insanlar olduğu gibi, onun gelişi ile dünyanın
yanlış siyasi politikalardan ve onların etkilerinden kurtulacağını, dünyaya hak ve hukukun egemen olacağını, zalimin artık zulüm yapamayacağını, mazlumun ahının alınacağını, haksız yere artık kan dökülmeyeceğini, dünyanın bir nevi sömürüsüz ve sancısız bir yaşam yeri olacağını, dünyanın bir nevi güllük ve gülüstanlık haline dönüşeceğine inanırlar.
Gerçi, İmam Mehdi'yi kıyametin habercisi olarak algılayan ve ona inanan geniş bir kesim, kıyamet habercisi olarak Allah tarafından çeşitli görevler için yaratılmış 4 büyük melekten biri olduğuna inanırlar...
Aleviler ise bu konuda genellikle İmam Mehdi'yi kıyamet habercisi olmaktan ziyade, kurtuluş ve adalet habercisi (... Her Alevi; kendisine bu itikadi algılamadan hareketle bir tarihsel misyon ve de istikbale yönelik ilmi, irfani bir sorumluluk payı düştüğünü düşünerek; ancak, herhangi bir kargaşa ve sorun yaratacak fiziki-fiili bir yanlış yola girmeden, sadece çağcıl ilim-bilim ve uygar hukuki, demokratik yollarla kendisinde Mehdi'nin misyonu ve göreviyle donanmış hissetmelidir ... ) olarak inanır ve algılarlar.
Muhammed Mehdi olsahib zaman
Gayıb erenlerdir dertlere derman
Bu yola sığmaz şüpeyle güman
Hünkar Evliya yaktı delili
Hatayi'yim on ikiye bağlıyım
Hakkıtan gelir ışık ondan nuriuyum
Şirri Yezdan'da Ali soyluyum
Kırkların ceminde yandı bu delil
(Kaynak: AABF İnanç Kurulu)
1. İMAM HZ. ALİ
2. İMAM HZ. HASAN
3. İMAM HZ. HÜSEYİN
4. İMAM ZEYNEL ABİDİN
5. İMAM MUHAMMED BAKIR
6. İMAM CAFER-İ SADIK
7. IMAM MUSA-İ KAZIM
8. İMAM ALİ RIZA
9. İMAM MUHAMMED TAKİ
10. İMAM ALİ-EN NAKİ
11. İMAM HASAN-ÜL ASKERİ
12. İMAM MUHAMMED MEHDİ
KAYNAK: http://www.alevi-neufahrn.de/
Toplam 75759 ziyaretçi (121478 klik) sitemizi ziyaret etmiştir!...
|
|
|
 |
***
***
Duyuru Panosu |
|
|
***
HABERLER OKU |
|
|
***
***
***
***
***
***
|
|
|
|