İran asıllıdır. Ateşe tapan Mecusî bir aileye mensuptur. Ailesi tarafından Mecusî inancına bağlı olarak yetiştirildiği halde Hıristiyanlığı tanıdıktan sonra bu dine bağlanmıştır. Hıristiyan din adamlarından son peygamberin vasıflarını öğrendikten sonra onu aramaya koyulmuştur. Bu özellikleri Hazreti Muhammed'in (asm) üzerinde gördükten sonra hemen Müslüman olmuştur. Asıl adı Mabeh bin Büzahşah'tır. Selman ismi Peygamber Efendimiz tarafından kendisine verilmiştir. Selman-ı Farisî adıyla tanınmıştır.
Selman, zengin bir ailenin çocuğu olarak İsfahan'ın Cey (Cay) Köyünde doğdu. Doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Mecusi olan ailesi çocuklarını kendi inançlarına bağlı bir şekilde eğitmeye itina gösterdiler. Babası, oğlunu çok sever ve gözünün önünden ayırmamaya gayret gösterirdi. Köyde bulunan arazilerini göstermek ve tanımasını sağlamak gayesiyle dışarı çıkarırdı. Kendisi ile beraber ateşe tapmasını sağlardı. Ancak Selman, bir kilisede yapılan ibadet dikkatini çekince buraya gidip onlarla beraber ibadet etti ve bu ibadetin ateşe tapmaktan daha fazla lezzet verdiğini hissetti. Bu kilisede bulunan bir rahip, dinleri hakkında daha geniş bilgiyi Şam'da bulabileceğini, onun için Şam'a gitmesini tavsiye etti.
Selman'ın, hem eve geç gelmesi, hem de yeni durumu hakkında ailesine bilgi vermesi babasının hiddetlenmesine sebep oldu. Babası elini kolunu bağlayarak onu eve hapsetti. Ancak, büyük bir arayış içinde olduğundan hiçbir şey kendisini engelleyemezdi. İlk fırsatta Şam'a doğru yola çıktı. Şam'da bir süre kaldıktan sonra yanına yerleştiği rahibin hastalanması üzerine, kendisinden sonra ne yapıp nereye gitmesi konusunda tavsiyede bulunmasını istedi. Din adamlarının tavsiyeleri doğrultusunda Musul, Nusaybin, Amuriye'ye gitti. Gayesi insanları irşad edecek bir zatın yanında bulunmak idi. Ancak, son olarak bulunduğu yerde aradığı vasıfları taşıyan kimsenin olmadığı söylendi. Akabinde, ahirzaman peygamberinin geliş zamanının yaklaştığı söylendi. Bu peygamberin Araplar arasından çıkacağını, hediye kabul edip sadakayı kabul etmeyeceğini, iki omuzu arasında nübüvvet mührünün olacağını, vatanından taşlık bir bölgede, hurması çok bir yere hicret edeceğini öğrendi.
Selman, son olarak yanında bulunduğu hocasının vefatı üzerine Arabistan'a gitmek için hemen hazırlıklara başladı. Bir kervan ile birlikte yola çıktı. Kervancıların ihanetine uğrayarak Vadiyü'l-Kura denilen yerde bir Yahudi'ye köle olarak satıldı. Bir süre sonra söz konusu Yahudi onu amcasının oğluna sattı ve Medine'ye götürüldü. Daha önceden kendisine tarif edilen yere benzediğini gördüğü Medine'de zamanın ve Son Peygamberin gelmesini beklemeye başladı.
Selman, hurma ağacının üzerinde çalıştığı bir sırada Peygamber Efendimizin (asm) Medine'ye geldiğini, sahibi olan Yahudi ile bir arkadaşı arasındaki konuşmadan öğrendi. Heyecandan ağaçtan düşecek gibi olup, hemen haberi getiren şahsa ne söylediğini sorunca sahibinden bir tokat yiyerek işinin başına geçmesi için azarlandı. Akşam üzeri bir miktar hurma alarak Resul-i Ekrem'in yayına gitti. Hurmaları sadaka niyetine getirdiğini söyleyince, hurmaları sahabelerine ikram eden Peygamber Efendimiz hiç yemedi. İkinci getirilişte hediye diye takdim edilen hurmalardan yedi. Böylece Selman, daha önce hocasından öğrendiği iki özelliği müşahede etmiş oldu.
Selman'ın son isteği peygamberlik alameti olan mührü görmek idi. Bu isteği anlayan Peygamber Efendimiz, onun isteğinin gerçekleşmesi için yardımcı oldu. Peygamberlik mührünü de görünce hemen iman edip Müslüman oldu. Ancak, o hala Yahudi'nin kölesi idi. Özgürlüğüne kavuşması hiç de kolay olmadı. Sahibi, kendisinden özgürlüğüne karşılık ödeyemeyeceği bir meblağ istedi. Peygamber Efendimiz de kendisini kölelikten kurtarmasını istemişti.
Selman'dan istenenler; üç yüz hurma fidanını dikip hurma verecek duruma getirmesi ve kırk kıyye altındı. Bunları karşılaması mümkün değildi. Risale-i Nur'da da aktarıldığı gibi, durumu Peygamber Efendimize (asm) arz etti. Peygamber Efendimiz kendi eliyle hurma fidanlarını dikti. Aynı yıl içinde hurma ağaçları meyva vermeye başladı. Fidanlardan sadece bir tanesi başkası tarafından dikilmişti ve bu sebeple de sadece o ağaç meyva vermedi. Peygamber Efendimiz onu da tekrar diktikten sonra o da meyva verdi. Selman'ın eline de yumurta büyüklüğünde altın vererek bundan Yahudi'nin istediği altını vermesini söyledi. Söz konusu altından istenen miktar verildiği halde hala eskisi kadar duruyordu. (Mektubat, s. 148) Böylece bir taraftan Peygamber Efendimizin büyük bir mucizesi gerçekleşti, diğer taraftan da Selman özgürlüğüne kavuştu.
Selman-ı Farisî'nin adının en çok anıldı hadiselerden birisi ve belki de başta geleni Hendek Savaşı ile ilgilidir. Köle olduğundan ötürü önceki savaş ve seferlere katılamadı. Hendek Savaşı öncesinde müşrikler büyük bir ordu hazırlayıp Müslümanları yok etmeyi planlamaları üzerine Peygamber Efendimiz (asm) sahabelerini toplayarak meşveret yaptı. Selman, Medine'nin etrafına hendekler kazılarak savunma savaşı yapılmasını teklif etti. Teklif kabul edildi ve şehrin etrafına hendekler kazılarak savaş hazırlıkları yapıldı. Hendeklerin kazılmasında Selman'ın göstermiş olduğu olağanüstü gayret ve çalışma başta Peygamber Efendimiz olmak üzere herkesin dikkatini çekti. Nitekim bu gayretlerinden ötürü Peygamber Efendimizin, "Selmanü'l-Hayr" iltifatı ve hitabına mazhar oldu.
Selman, zamanın büyük bir kısmını Peygamber Efendimiz ile beraber geçirmeye büyük itina gösterdi. Hendek Savaşı ile birlikte tüm savaş ve seferlere katıldı. Resulullah'ın sohbetlerinde bulunarak iltifatlarına mazhar oldu. Ashab-ı Suffa ile birlikte kaldı. Altmış civarında hadis rivayet etti. İlme büyük merakı olup, kendini geliştirmek için büyük gayret sarf etti.
Hazret-i Ebubekir'in (ra) halifeliği sırasında Medine'den ayrılmayarak, azami ölçüde Halifeye yakın durmaya ve sohbetlerinde bulunmaya gayret gösterdi. Hazret-i Ömer (ra) zamanında gerçekleştirilen İran seferine katıldı. Savaşın kazanılmasında büyük emeği geçti. İran ordusunda filler kullanıldığından Araplar bu tür savaşa alışkın değillerdi. Selman, böyle bir savaşta nasıl hareket edecekleri konusunda Müslümanları bilgilendirdi.
İran üzerine yapılan sefer ve ardından Medain şehrinin alınması üzerine buraya vali tayin edildi. İdarede gösterdiği hassasiyet, yaşadığı mütevazı hayat, adalet konusundaki titiz davranışı, nezaketi gibi özelliklerinden dolayı kısa süre zarfında halkın büyük sevgisini kazandı. Valiliği boyunca mütevazı bir hayat yaşamaya devam etti. İlim öğrenmek için gösterdiği gayret kadar öğrendiklerini başkalarına aktarmak için de çaba sarf etti. Çok sayıda kişiye ders verdi. Ebu Saidi'l-Hudri, ibn Abbas, Evs ibn Malik gibi tanınmış zatlar kendisinden ders alan talebeleri arasından yetişti.
Son Peygamberi görmek için bir çok sıkıntıyı göğüsledikten sonra gayesine ulaşan, Müslüman olduktan sonra büyük hizmet gösteren ve ömrünün sonuna kadar örnek bir hayat yaşayan Selman, 655 yılında Medain'de Hakk'ın rahmetine kavuştu.
SELMAN-I FARİSİ VE HZ. ALİ (RA) ARASINDA VUKUU BULAN NERGİS HADİSESİ
Canimiz melek canidir
Tenimiz selman tenidir
İçtiğimiz aslan sütüdür
İçebilirsen gel beri
Ben has bahçenin gülüyüm
Ayn-i cem bülbülüyüm
kırk kapının kilidiyim
Açabilirsen gel beri..
(Pir Sultan Abdal)
Alevi cemlerindeki süpürgeci duasi’indan bir alıntı ;
Biz üç bacıydık güruhu neciydik
kırklar meydanında süpürgeciydik
Süpürgeci Selman kör olsun Mervan
Zuhur ede mehdi sahibi zaman
İbni Abdilber (istiap) kitabında (Selman) maddesinde şöyle bir hadis yazıyor… :” Allahu teala sevdiği dört kişiyi sevmem için bana emir verdi, onlar Ali, Selman, Mikdat ve Ebuzer’dir” der.
Alevilerin amacı Selman olmaktır. Alevilikte Selman'ın Hikayesi Farklıdır. Selman'da türlü sırlar gizlidir. Alevilerin Selman'a neden önem verdiğini öğrenmek için aşağıdaki yazıyı okuyabilirsiniz. Alevi Mitolojisinde Selman'ın yeri.
Muhammed’i candan sev ki,
Ali’ye Selman olasın.
Ehlibeyt’e gönül ver ki
Ali’ye Selman olasın.
Allah Allah, Allah Allah!
Allah Allah, Allah Allah!
Muhammed’i hazır bil ki
Canı Hakk’a nazır bil ki
Her gördüğün Hızır bil ki
Ali’ye Selman olasın.
Muhammed’e gönül kat ki
Ceht edip rehbere yet ki
Bir gerçekten etek tut ki
Ali’ye Selman olasın.
Hasan ile girdim ceme
Hüseyin sırrını deme
Musahipsiz lokma yeme
Ali’ye Selman olasın.
Zeynel Bakır, Cafer, Kâzım
Rıza’ya bağlıdır özüm
Hatırın kırma şahbazın
Ali’ye Selman olasın.
Taki’ye, Naki’ye eriş
Askeri’de biter her iş
Mehdi’nin sırrına karış
Ali’ye Selman olasın.
Şah Hatayi’m özün ırma
Gerçekler gönlünü kırma
Her Ademe sırrın verme
Ali’ye Selman olasın.
Selman ve Hz. Ali Nergis olayı. Selman'ın 250 Yaşında Ölmesine Dayanır.
Selman, İran’da sultan ailesinin çocuğudur. Ailesi puta tapmaktadır. Selman, yedi yaşında bir Hıristiyan papazın emrine verilir. Papaz O’na İncil’i öğretir. İncil’de Faraklit adını görür ve hocasına sorar. Papaz, Faraklit’in gelecek olan son peygamber , Muhammed , olduğunu söyler.
Selman (asıl adı Bihrûz), Muhammed dinine girer ve Muhammed’i görmek ister.Ancak papaz Muhammed’in üç yüz yıl sonra geleceğini söyler.Bihrûz , Muhammed’i görmeyeceği için üzülür.Papaz, yıldız falına bakar ve Selman’ın Muhammed’i göreceğini müjdeler.
Bu konuşmaları duyan biri babasına haber verir. Bihrûz, Deşt-i Erzen’i bir aslanın yanına gönderir. Bihrûz Deşt-i Erzen’de bir ağcın altında yatar ve uyanır gölde yüzer.Bu sıra da bir aslan gelir ve elbiselerin üzerine yatar. Bihrüz göl de çıplak kalır. Tanrı’ya yalvarır. Bu sıra da korkuna bir nara duyulur,toprak çatlar ufuklar titrer ve bir atlı gelir. Kırmızı giymiş başında da bir imame var.
Aslanı ikiye böler , elbiseleri Bihrûz’e verir. Bihrüz menekşe , nesrin , nergiz toplar ve atlıya verir. Atlı çiçekleri alır ve o anda kaybolur.
Tam 200 sonra Ali , evinde oturmuş hurma yiyor , Selman’da hırkasını yamalıyor. Ali , Selman’ı görür ve bir hurma çekirdeği atar. Ali , o zaman çocuktur. 8-9 yaşındadır. Selman , “bu ihtiyarı incitme , ben 200 yaşındayım.” der. Ali, kendi yaşının ondan büyük olduğunu söyler ve Deşt-i Erzen’i anımsatır. Aslanı kendisinin öldürdüğünü söyler. Selman delil isteyince , Ali koynundan nergiz destesini çıkarır. Selman , Ali’nin elini öper, af diler.
Gerek diğer ozanlarda gerekse üç ozanımızda bu olaya sık rastlanır.
Şah İsmail Hatayî:
Selman’a erişti Erzen dağında
Allah medet ya Muhammed ya Ali
Selman seni gördü buldu ışığı
Arslandan kurtardın sen o aşığı
Öldürdün ejderi söktün beşiği
Allah medet ya Muhammed ya Ali
Onda Selman niyaz sundu nergizi
Kıblem sensin diye bağladı özü
Dünü günü sona eyler niyazı
Allah medet ya Muhammed ya Ali
Hz. Ali’nin aslanı öldürmesi ve Selman’ın nergis sunuşu anlatılıyor. Allah ,Muhammed , Ali üçü Ali olarak tek bir kişi gibi algılanıyor.
Hatayi, bu olayı bir destan olarak yazmıştır:
Uyur bitmez uyane
Atlı yetmez yayana
Ali nergisi sundu
Selman etti ayane
Hatay’m has değil mi
Bakın ihlas değilmi
Hazret Ali’nin lalası
Selman-ı Fars değil mi
Okurum hece hece
Bilmenem halim nice
İsmim Elif kodular
Nik beratlı bir hoca
Kul olam usul boya
Mubahta kohan yuya
Deş-i Erzan gülünde
Selman oynardı ceye
Selman korktu havf etti
Elim lam mim kaf etti
Selman’ın hırkasına
Geldi bir arslan yattı
Bilmedi kande cihan
Arslan geçmişti dondan
Çağırdım celal hakkıyçün
Kurtlar beni arslandan
Selman korktu havf etti
Elim lam mim kaf etti
Gördü bir atlı gelir
Arslan kakıdı gitti
Kul olam bu atlıya
Sağ eli beratlıya
Selman bir deste nergis
Niyaz sundu atlıya
Çağırdım ana ana
Kül oldum yana yana
Üçyüz yıl tam oldu
Ali geldi cihana
Kırmızı gül alası
Can cinin müptelası
Ali cihana geldi
Selman oldu lalası
Kırmızı gül harman ile
Dertliler derman ile
Ali hurma dibinde
Oynardı Selman ile
Oynum yetmez oyuna
Elim yetmez boyuna
Ali hurma çekirdeğin
Sındı Selman boynuna
Oku derim ben bunda
Ne oyunun var bende
Ben bir ulu kişiyim
Ne oyunun var bende
Can cana mulu musun
Dedim yar uslu musun
Söyle Selman göreyim
Sen benden ulu musun
Can cana mulu muyem
Dedim yar usluluyem
Ben üçyüz sen yedisinde
Pes ben senden uluyem
Ukuram bir ayetin
Etmenem kul ayetin
Deşt-i Erzan gülünden
Kim aldı hal ayetin
Kırmızı gül nalan ile
Kavlim yok yalan ile
Benim kasavetim var
Haletim alan ile
Erzene gölünde Selman’a erdi
Selman bir top nergis hediye verdi
Selman hurma yemez o hurma yerdi
Çiğidi Selman’a verendi Ali
Üç yüz yıldan sonra nişan bildiren
Selman’a nişanı sunandan medet
Pîr Sultan Abdal:
Selman’ın şeklinde bir oğlan girdi
Ne güzel izzetle sala getirdi
Aslan olup yol üstüne oturan
Selman’a destinde nergis getiren
Ali’yi seyrettim mahbup çağında
Erenler solunda Selman sağında
Selman’ın çiğninde bir oğlan geldi
Desturu Şah deyip elini aldı
Kul Himmet:
Selman’ınçiğninde çocuk yaşında
O’ dur ela gözlü sultanım benim
Yukarda hikâyesini incelediğimiz ve bu konudaki örneklerini gördüğümüz olayda adı geçen Selman, ilk Müslümanlardan, fars asıllı bir sahabedir. İslam dinini çeşitli yararlılık gösteren bir kişidir.
Alevi-Bektaşîler’de Selman, Hz. Ali’nin kemer-best kuşattığı on yedi adamından biridir ve Selman’ı Park’ı temsil eder. Selman, Kırklar ceminde de yerini alır.
DİĞER BİR KAYNAK HADİSE İSE ŞÖYLEDİR
Selman Su ihtiyacını gidermek için arayıp da bulduğu suyun önünde duraklar ve elini yüzünü yıkarken ansızın bir Aslan çıkar karşısına. Aslandan kurtulmanın yolunu ararken ya Ali imdadıma yetiş beni bu Aslandan kurtar der. O anda bir atlı çıkıveriyor kılıcını Aslanın ağzına dayıyor ve Aslanı ikiye ayırıyor.
Selman-ı Farisi, darda imdadına yetişen kurtarıcı atlıya yerden bir demet nergis toplayıp verir. Ve kurtarıcı atlı gözden kaybolup gider. Ve Selman-ı Farisi yoluna rahat bir şekilde devam ediyor.
Bu olaylar olup biterken daha Muhammed ve Ali dünyaya gelmemişler.
Daha sonra Muhammed ve Ali dünyaya gelir. Selman müslüman olur. Ali küçüktür. Selman ve Ali arasında şöyle bir olay yaşanır.
Yine ayni rivayete göre, Hz. Ali yedi yaşında bir çocukken bak Selman-ı Farisi'dir. İkiyüz yaşında olan Selman-ı Farisi hurma ağacının gölgesinde oturuyor. Yedi yaşındaki Hz. Ali hurma ağacına çıkıyor. Hurma ağacında hurma koparıp yerken çekirdeğini Selman-ı Farisi’nin başına atıyor. Selman-ı Farisi, ya Ali sen utanmıyormusun hurmayı yiyip çekirdeğini bu piri faninin başına atıyorsun der.
Hz. Ali, senmi büyüksün yoksa benmi der.
Selman-ı Farisi, ya Ali sen yedi yaşında bir çocuksun, ben ise piri fani biriyim.
Hz. Ali, o zaman gidip Hz. Muhammed'e soralım der ve Hz. Muhammed'in huzuruna çıkarlar.
Selman-ı Farisi, ya Muhammed Hz. Ali hurma ağacında hurma yiyip çekirdeğini bana atıyor ve benden büyük olduğunu söylüyor. Ne dersiniz.
Hz. Ali, Hz. Muhammed’e fırsat vermeden, ya Selman sen diyarı Rum’a gitmiştin, giderken Harranda nelerle karşılaştın bize anlat bakalım der.
Selman-ı Farisi, Harranda önüme bir Aslan çıktı.
Hz. Ali, sen ne yaptın der.
Selman-ı Farisi, Ya Ali imdadıma yetiş dedim, o anda çok heybetli bir atlı çıka geldi kılıcını uzattı aslanın ağzından ikiye böldü.
Hz. Ali, Selman-ı Farisi'ye, seni kurtarana nasıl bir karşılık verdin der.
Selman-ı Farisi, ben de bir demet nergis toplayıp kendisine verdim ve atlı gözden kayboldu der.
Ve o anda Hz. Ali cebinde nergisleri çıkarıyor, al verdiğin nergisleri deyip, Selman-ı Farisi’ye uzatıyor.
Ve Selman-ı Farisi, çağırdığı Ali'nin yanında çocuk olan Ali olduğunu anlar. Ali senin sırrına aklımız ermez der. Ve kusur işlediğinden dolayı, Hz. Ali den bağışlanmasını diler.
Kaynak: http://www.saidnursi.de/
Kaynak: http://www.frmtr.com/
|