|
CEVDET AKBURU "SİTEMİZE HOŞGELDİNİZ" |
|
İLİM YUVASI / OCAĞI |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
VUCUDU PİSLİKLERDEN ARINDIRAN SU; İNSANI GÜNAHLARINDAN ARINDIRANSA TÖVBE VE TAKVA'DIR!
TÖVBE VE TAKVA
“İstiğfârın en üstünü kulun şöyle demesidir: Allâhümme ente rabbî, lâ ilâhe illâ ente, halaktenî ve ene ‘abdüke, ve ene ‘alâ ‘ahdike ve va‘dike m’esteta‘tü. Eûzü bike min şerri mâ sana‘tü, ebûü leke bi-ni‘metike ‘aleyye, ve ebûü bi-zenbî, fağfir lî fe-innehû lâ yağfirü’z-zünûbe illâ ente: Allahım! Sen benim Rabbimsin. İbadete lâyık senden başka tanrı yoktur. Beni sen yarattın. Ben senin kulunum. Ezelde sana verdiğim sözümde ve vaadimde hâlâ gücüm yettiğince durmaktayım. İşlediğim kusurların şerrinden sana sığınırım. Bana lutfettiğin nimetleri yüce huzurunda minnetle anar, günahımı itiraf ederim. Beni affet; şüphe yok ki günahları senden başka affedecek yoktur.”
Allahım beni de daima tevbe eden kullarından eyle. Amin. Allah razı olsun.
estağfirullâh’ellezî lâ ilâhe illâ hû, el-Hayye’l-Kayyûme ve etûbü ileyh: Mumsema 1878. İbni Mes’ûd radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Her kim ‘estağfirullâh’ellezî lâ ilâhe illâ hû, el-Hayye’l-Kayyûme ve etûbü ileyh: Kendisinden başka ilâh bulunmayan, ebedî hayatla daima diri olan, her şeyin varlığı kendisine bağlı olup kâinatı yöneten Allah’tan beni bağışlamasını diler ve günahlarıma tövbe ederim’ diye yalvarırsa, savaştan kaçmış bile olsa, günahları bağışlanır.”
Ebû Dâvûd, Vitir 26; Tirmizî, Daavât 118; Hâkim, el-Müstedrek, I, 511. Ayrıca bk. İbni Mâce, Edeb 57
Açıklamalar
Tövbe ve istiğfâr değişik cümlelerle yapılabilir. 1876 numaralı hadiste Resûl-i Ekrem Efendimiz’in farklı bir istiğfâr cümlesini görmüştük. Cenâb-ı Hakk’ın güzel isimlerinden “Hay” ve “Kayyûm”u da ihtiva eden bu istiğfâr cümlesi ise daha yaygın olarak okunur. Hadisimizde böyle istiğfâr eden kimsenin günahlarının bağışlanacağı, hatta savaştan kaçmak gibi büyük günahlardan birini işlemiş olsa bile affedileceği müjdelenmektedir. Savaştan kaçmanın insanı helâke götüren yedi büyük günahtan biri olduğu 1797 numaralı hadiste geçmişti.
Burada, önemli bir hususa dikkat edilmesi gerekmektedir. “Estağfirullâh’ellezî lâ ilâhe illâ hû, el-Hayye’l-Kayyûme ve etûbü ileyh” diyen kimse, bağışlanma müjdesini almakla beraber, büyük bir sorumluluğun da altına girmektedir. Zira o, Hay ve Kayyûm olan Allah’a günahından tövbe ettiğine dair söz vermektedir. Kâinatın Rabbine böyle bir söz veren kimse bu sözünde mutlaka durmalıdır. Şayet tövbesine kendisi de inanmıyorsa, o takdirde Allah’a yalan söylüyor, daha açık bir ifadeyle, kendi münafıklığını onaylıyor demektir. Gönlünde bir günaha ilgi duyduğu halde onu yapmayacağına dair Allah’a söz veren kimse, hâşâ O’nunla alay etmiş olmaktadır. Böylesine korkunç bir durumun hiçbir izah şekli yoktur. Tövbesinde samimi olmak şartıyla insanın bağışlanmasına imkân hazırlayan bu istiğfârı dilden düşürmemelidir.
Hadisten Öğrendiklerimiz
1. İstiğfâr, insanın Allah hakkıyla ilgili günahlarından kurtulmasını sağlar. Bu sebeple bir kul Allah’ın yasaklarından birini çiğnediği zaman, yaptığından ötürü pişmanlık duyarak Allah’tan af dilemeli, tövbe ve istiğfâr etmelidir.
2. Tövbe ve istiğfârın kabul edilmesi için insanın o günahtan soğuması ve onu bir daha yapmayacağına dair Allah’a verdiği sözde samimi olması gerekir.
1879. Şeddâd İbni Evs radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“İstiğfârın en üstünü kulun şöyle demesidir: Allâhümme ente rabbî, lâ ilâhe illâ ente, halaktenî ve ene ‘abdüke, ve ene ‘alâ ‘ahdike ve va‘dike m’esteta‘tü. Eûzü bike min şerri mâ sana‘tü, ebûü leke bi-ni‘metike ‘aleyye, ve ebûü bi-zenbî, fağfir lî fe-innehû lâ yağfirü’z-zünûbe illâ ente: Allahım! Sen benim Rabbimsin. İbadete lâyık senden başka tanrı yoktur. Beni sen yarattın. Ben senin kulunum. Ezelde sana verdiğim sözümde ve vaadimde hâlâ gücüm yettiğince durmaktayım. İşlediğim kusurların şerrinden sana sığınırım. Bana lutfettiğin nimetleri yüce huzurunda minnetle anar, günahımı itiraf ederim. Beni affet; şüphe yok ki günahları senden başka affedecek yoktur.”
Resûl-i Ekrem sözüne şöyle devam etti: “Her kim, bu seyyidü’l-istiğfârı sevabına ve faziletine bütün kalbiyle inanarak gündüz okur da o gün akşam olmadan ölürse cennetlik olur. Yine her kim, sevabına ve faziletine gönülden inanarak gece okur da sabah olmadan ölürse cennetlik olur.”
Buhârî, Daavât 2, 16. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Edeb 100-101; Tirmizî, Daavât 15; Nesâî, İstiâze 57
Açıklamalar
Bu dua ve istiğfâr tövbenin her türünü içine almaktadır. Son derece zengin nefis üslûbu, oldukça derin geniş mânası sebebiyle ona “seyyidü’l-istiğfâr” adı verilmiştir. Zira seyyidü'l-istiğfârı okuyan bir kul, biricik ilâhının Cenâb-ı Hak olduğunu bütün samimiyetiyle belirtmekte, ibadetini sadece O’na yaptığını ifade etmektedir. Tek ve eşsiz yaratanın Allah olduğunu söylemekte, Rabbinin ezelde kendisiyle yaptığı sözleşmeyi kabul etmekte ve orada Mevlâsına verdiği söze bağlı kaldığını samimiyetle arzetmektedir. Cenâb-ı Mevlâ’nın kendisine lutfettiği nimetleri şükranla yâdetmekte, işlediği günahları mahcûbiyetle itiraf etmekte, bu günahlardan dolayı kime sığınmak gerektiğinin şuuru içinde olduğunu bildirmekte, günahlarından kurtulma arzusunu açıklamakta ve onları Allah’tan başka kimsenin affedemeyeceği bilinciyle bağışlanma niyaz etmektedir.
Görüldüğü üzere seyyidü’l-istiğfârda, yegâne kudret sahibinin erişilmez yüceliği dile getirilmekte, buna karşılık O’nun affına ve bağışına muhtaç olan kulun aczi ve zayıflığı, pek sade ve samimi bir dille ortaya konulmaktadır.
“Ezelde sana verdiğim sözümde ve vaadimde hâlâ gücüm yettiğince durmaktayım” cümlesinde kulun pek zarif bir surette aczini itirafı vardır. O bu sözüyle, yâ Rabbî! Bezm-i elestte bize “Sizin Rabbiniz değil miyim” diye sormuştun; biz de “Rabbimizsin Allahım!” demiştik. Kabul ve itiraf ettiğim bu kulluğun icabını şüphesiz en iyi biçimde yapmam gerekir. Çünkü sen buna lâyıksın; ama ben kusurlu bir varlığım; sana lâyık olduğun kulluğu gerektiği şekilde göstermekten âcizim, bununla beraber elimden geleni yapmaya çalışıyorum, demektedir. Bunun hemen ardından kul “İşlediğim kusurların şerrinden sana sığınırım” demekle, “Ey Rabbim! Durum arzettiğim gibi olduğuna göre, sen benim yaptıklarımın yetersizliğine bakma! Bana, ortaya koyduğum davranışlara ve kulluğa göre muâmele etme” diye yalvarmaktadır. Daha sonra kul Allah’ın nimetlerini minnetle anıp günahını itiraf etmekle, o günahlardan kurtulmayı çok istediğini, ama bunu yapmaya gücünün yetmediğini dile getirmekte ve “Rabbim! Beni affet!” diye yalvarmaktadır.
Şüphesiz bu istiğfâr, kulun Mevlâsına yakarışını samimi bir şekilde yansıtması sebebiyle, gerçekten de “seyyidü'l-istiğfâr” diye anılmaya lâyık güzellikte ve mükemmelliktedir. Nebiyy-i Muhterem Efendimiz’in en güzel hediyelerinden biri olan seyyidü'l-istiğfârın çarpıcı sözlerinde İlâhî vahyin izleri sezilmektedir.
Hadisin sonundaki “o gün veya o gece ölenin cennetlik olması” müjdesi, günahlar altında ezilen zavallı gönüllere bir seher yeli serinliği ve canlılığı getirmektedir.
Tecrîd-i Sarîh mütercimlerinden merhum Kâmil Miras Bey’in “Ne güzel âdet idi” diye belirttiğine göre, vaktiyle Anadolu’daki büyük camilerde, perşembe günleri ikindi namazından sonra, seyyidü'l-istiğfâr duası imam ve cemaat tarafından beraberce okunurmuş (Tecrid Tercemesi, XII, 335).
Hadisten Öğrendiklerimiz
1. Seyyidü'l-istiğfâr, her bir müslüman için mutlaka faydalanılması gereken büyük bir imkândır. Onun İnsana kazandıracağı ilâhî bağışa ve fazilete gönülden inanmalı, üstün bir edeple ve samimiyetle okumalıdır.
2. Bu dua, Allah’ın yüce kudretini, kulun aczini ve zaafını, Rabbine ve O’nun affına olan ihtiyacını pek nefis bir üslupla dile getirmekte, kul ile Rabbi arasında mükemmel bir yakınlık sağlamaktadır.
3. Seyyidü'l-istiğfârı, sevabına ve faziletine inanarak okuyan kimseye cennet vaad edilmektedir.
Riyazüs Salihin
****
İstigfâr Düâsı
|
Muhammed Ma’sûm hazretlerinin 2.ci cildi, 80.ci mektûbundaki hadîs-i şerîfde buyuruldu ki, (İstigfâr düâsına devâm edeni, Allahü teâlâ derdlerden kurtarır ve ummadığı yerden rızklandırır). Bu fakîr, her gün, farz nemâzlardan sonra, üç kerre istigfâr düâsı okuyorum. İstigfâr düâsı, (Estagfirullahel’azîm, ellezî lâ ilâhe illâ huv el-hayyel kayyûme ve etûbü ileyh)dir.
İstigfâr düâsından sonra, Lâ ilâhe illâ ente sübhâneke innî küntü minezzâlimîn ve ene abdin zâlimin li nefsihî lâ yemlikü li nefsihî mevten velâ hayâten velâ nüşûrâ. Hasbünallah ve ni’mel vekîl, ni’mel mevlâ ve ni’men nasîr. Velâ havle velâ kuvvete illâ billâhil aliyyil azîm! okunur.
Hangi fırkadan olursa olsun, nefsine uyan ve kalbi bozuk olan Cehenneme gidecekdir. Her mü’min nefsini tezkiye için, küfrü ve günâhları temizlemek için, her zemân çok (Lâ ilâhe illallah) ve kalbini tasfiye için, ya’nî nefsden ve şeytândan ve kötü arkadaşlardan ve zararlı bozuk kitâblardan gelmiş olan küfrden ve günâhlardan kurtulmak için, (Estagfirullah min külli mâ kerihallah) okumalıdır.
Ahkâm-ı islâmiyyeye uyanın düâları muhakkak kabûl olur. İstigfârı ve istigfâr düâsını bütün gece okuyup, uykusuz kalmamalıdır. İstigfârı ve bütün düâları, ma’nâsını düşünmeden, temiz kalb ile söylemezse, yalnız ağız ile söylerse, hiç fâidesi olmaz. İstigfârı ağız ile üç kerre söyleyince, temiz kalb ile de söylemeğe başlar. Günâh işlemekle kararmış olan kalbin söylemesi için, ağız ile çok söylemek lâzımdır. Harâm lokma yiyenin ve nemâz kılmayanın kalbi simsiyâh olur. Böyle kalblerin söylemeğe başlaması için, istigfâr düâsını üç kerre okumak ve sonra 67 kerre istigfâr söylemek, ya’nî (Estagfirullah) demek lâzımdır. Allahü teâlâ, (tevbe ve istigfâr edeni severim ve günâhını afv ederim) buyuruyor. Tevbe, günâhı işlediğine pişmân olmak, günâh işlemekden hemen vaz geçmek ve bir dahâ yapmamağa karâr vermek ve afv etmesi için Allahü teâlâya yalvarmakdır. Bu dört şeyden biri noksan olan tevbe kabûl olmaz ve günâhı afv edilmez. Tevbeden sonra günâhı tekrâr yaparsa, tevbesi bozulmaz, yeniden günâha girer. Bunun için, ayrıca tevbe etmesi lâzım olur. Hakîkî tevbesi yapılan günâh, muhakkak afv olur. Tevbe yapılmıyan günâh için, Allahü teâlâ, dilerse afv eder, dilerse azâb eder.
Alî bin Ebî Bekr, (Meâricülhidâye)de diyor ki, (İstigfârlardan meşhûr olanı, Peygamberimizden haber verilen, (Bir kimse, "Estagfirullahel’azîm ellezî lâ ilâhe illâ hüverrahmanürrahîm el-hayy-ül-kayyûmüllezî la-yemûtü ve etûbü ileyh Rabbigfir lî" istigfâr düâsını yirmibeş kerre okursa, odasında, âilesinde, evinde ve şehrinde hiç kazâ, belâ olmaz)dir. Bunu ayrıca her sabâh ve akşam da üç kerre okumalıdır. (Tergîb-üs-salât) 123.cü sahîfesinde yazılı hadîs-i şerîfde (Cum’a günü sabâh nemâzından önce, üç kerre istigfâr düâsını, ya’nî (Estagfirullahel’azîm ellezî lâ ilâhe illâ huv el-hayyel kayyûm ve etübü ileyh) okuyan kimsenin ve anasının ve babasının günâhları afv olur) buyuruldu. Her gün yatınca, (Yâ Allah, yâ Allah, estagfirullah min külli mâ kerihallah) çok okuyup, sonunda bir kelime-i tevhîd okumalıdır.
Duhâ ya’nî kuşluk vakti, hiç olmazsa iki rek’at nemâz kılmak lâzımdır. Teheccüd ve kuşluk nemâzlarının en çoğu oniki rek’atdir. [Nâfile nemâzlarda, gece iki rek’atde, gündüz dört rek’atde selâm verilir.]
Hasen-i Basrî rahmetullahilbârî hazretleri rivâyet ederler ki: Allahü teâlâ Tûr-i Sinâda, Mûsâ aleyhisselâma buyurdu ki, (Yâ Mûsâ, benim için ibâdet yap!) Mûsâ aleyhisselâm ise, yâ Rabbî! Sana ne zemân ibâdet yapayım ki, huzûrunda kabûl olunsun? diye arz edince, gecenin yarısında gece nemâzı kılması emr olundu. Nitekim, Müzzemmil sûresinin ikinci âyetinde meâlen, (Gecenin yarısında gece nemâz kıl!)buyuruldu. [Böyle olmakla berâber, (Dürr-ül-muhtâr) beşinci cildde buyuruyor ki, bir sâat ilm öğrenmek [ve öğretmek] geceyi ibâdetle geçirmekden dahâ çok sevâbdır.]
Gece yarısından sonra kılınan teheccüd nemâzı, gündüz kılınan bin rek’atden dahâ fazîletlidir. İki rek’at kazâ nemâzı kılmak da, teheccüd kılmakdan dahâ efdaldir. Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki: (Gece uyanınca, şu düâyı okuyan, her istediğine nâil olur: “Lâ ilâhe illallahü vahdehü lâ şerîke leh, lehül mülkü ve lehül hamdü ve hüve alâ külli şey’in kadîr sübhanellahi velhamdülillâhi ve lâ ilâhe illallahü vallahü ekber velâ havle velâ kuvvete illâ billahil aliyyil azîm.)
|
Kaynak: http://www.mumsema.com/
Toplam 73406 ziyaretçi (116779 klik) sitemizi ziyaret etmiştir!...
|
|
|
|
***
***
Duyuru Panosu |
|
|
***
HABERLER OKU |
|
|
***
***
***
***
***
***
|
|
|
|