cicek-010.gif

 

İLİM YUVASI / OCAĞI

ANA SAYFA
ATATÜRK KÖŞESİ
2018 UMUTLARIMIZIN YEŞERECEĞİ BİR YIL OLSUN
CEVDET AKBURU KİMDİR?
CEVDET İSMİNİN ANLAMI VE ÖNEMİ
SİTENİN KURULUŞ FELSEFESİ
ALLAH (CC)'E İLTİCA ZİKRİM
AŞK-I HÜDA ( AŞK-I SEMA) - "HU AŞKI"
HAYATIMA YÖNVEVEREN VE IŞIK TUTAN HADİSELER
SEMA'DAN SENA'YA MANA ALEMİ!
MANA ALEMİNDE LUTFEDİLENLER!
SIR KAPISI - SIRR-I HAKİKAT
HAK YOL’DA YÜRÜMEK; KILDAN İNCE, KILIÇTAN KESKİNDİR!
DİNİMİZİN EMRİ; OKU EMRİ ÜZERİNE İNŞAA EDİLMİŞTİR!
ALEVİ DEYİŞLERİ
MUTLAKA İZLENMESİ GEREN VİDEOALAR
ALEVİLİK NEDİR?
İSLAMİYET VE ALEVİLİĞİN ÖNEMİ!
EHLİBEYT KİMLERDİR?
ALEVİLİK'TE 4 KAPI 40 MAKAM'IN ÖZÜ VE TEMEL ESASLARI
HZ. ALİ (AS)'NIN SÖZLERİ VE SIR DERYASI
HZ. ALİ (AS) HAYATI
HZ. HASAN (AS)
HZ. HÜSEYİN (AS)
HZ. FATIMA (AS)
12 İMAMLAR KİMLERDİR? KISA TANITIM BİLGİSİ
12 İMAMLARIN HAYATLARI
KUR'AN-I KERİM OKUMAYI ÖĞREN!
KUR'AN-I KERİM OKU - DİNLE
MEALLİ KUR'AN-I KERİM DİNLE
FARKLI DİLLERDE KUR'AN OKU
MEALLİ KUR'AN-I KERİM OKU - DİNLE
KUR'AN-I KERİM'DE DUA AYETLERİ
KUR'AN-I KERİM DEN AYETLER GÜLİSTANI
KUR'AN-I KERİM'DEN UYARICI AYETLER
KUR'AN-I KERİM'DE ŞEYTAN'LA İLGİLİ AYETLER!
ALLAH (CC) İLMİ İÇİN ÇALIŞANLARIN YOLU HEP AÇIK TUTULUR!
ŞEYTAN'LA İLGİLİ HADİSLER
HZ: MUHAMMED (SAA)'İN HAYATI
HZ. MUHAMMED (SAA)'İN HAYAT ÖZETİ
HZ. MUHAMMED (SAA)'İN VEDA HUTBESİ
PEYGAMBERİMİZE SALAVAT GETİRMENİN ÖNEMİ - VİDEO!
HZ. MUHAMMED (SAA)'E SALAVAT OKU
SALAVAT-I FATİH - ÇOK KIYMETLİ SALAVAT
PEYGAMBERİMİZ (SAA)'İN DUASI
41 SORUDA PEYGAMBER EFENDİMİZ (SAA)'İ TANIYALIM
SORULARLA PEYGAMBER EFENDİMİZ (SAA)
ŞEYTAN'IN DİLİYLE NEFSİN YAP DEDİKLERİ!
ALEVİLİK VE YANLIŞ DEVLET POLİTİKALARI
"ENE'L HAKK" - HALLAC-I MANSUR
SELMAN-I FARİSİ KİMDİR?
"KÜNTÜ KENZ" (GİZLİ HAZİNE) AŞK U SEVDA "HÛ" ÇEKER
ESMAÜL HÜSNA - ENGİN NOYAN - VİDEO!
HAFTANIN 7 GÜNÜ HZ. MUHAMMED (SAA)'E SALAVAT OKU!
HAKK DOSTU HIZIR (AS) VE KERAMETLİ KİŞİLİĞİ!
HAKK DOSTU MEHDİ (AS) VE ÖNEMİ:
HAKK DOSTU MEHDİ (AS)'IN ZUHUR ETMESİ
HAKK DOSTU MEHDİ (AS) ZUHUR ETTİĞİNDE ŞU GÖREVLERİ İFA EDECEKTİR İNŞALLAH!
HAKK DOSTU VEYSEL KARANİ'NİN DUA-İ MUNACATI
HAKK DOSTU VEYSEL KARANİ'NİN HAYATI VE SÖZLERİ!
HAKK DOSTU ABDÜLKADİR GEYLANİ'NİN HAYATI VE SÖZLERİ!
HAKK DOSTU ARSLAN BABA HAZRETLERİ
HAKK DOSTU AHMET YESEVİ HAZRETLERİ
HAKK DOSTU HACIBEKTAŞ-I VELİ HAZRETLERİ VE SÖZLERİ
HAKK DOSTU ŞEMS-İ TEBRİZİ HAZRETLERİ
HAKK DOSTU MEVLANA HAZRETLERİ VE SÖZLERİ!
HAKK DOSTU HACIBAYRAM-I VELİ
HAKK DOSTU YUNUS EMRE HAZRETLERİ VE SÖZLERİ
HAKK DOSTU BİŞR-İ HAFİ HAZRETLERİ, HAYATI VE SÖZLERİ!
HAKK DOSTU SAİD-İ NURSİ VE RİSALE-İ NUR
YA ALLAH YA FERDU YA HAYYU YA KAYYUMU YA HAKEMU YA ADLU YA KUDDUSÜ!..
KENZÜL ARŞ OKU
CELCELUTİYE KASİDESİ OKU!
CELCELUTİYE KASİDESİ VE ÖNEMİ
CEVŞEN-ÜL KEBİR - BÜYÜK CEVŞEN OKU
SEKİNE DUASI HAKKINDA BİLGİLER VE OKUNUŞU
CUMA GÜNÜ VE MÜSLÜMANLIKTAKİ ÖNEMİ
ŞEMS-İ TEBRİZİ 'NİN 40 KURALI
ALLAH (CC)'Ü YÜCELTEREK DUA ETMEK!
ESRARLI DUALAR
AHMET HULUSİ'DEN İKİ İSM-İ AZAM DUASI
ESMAÜL HÜSNA'LAR VE ÜÇLÜ VEFKLERİ
BESMELE'NİN SIRLARI
KİMDİR BU DİLLERE DESTAN SEYİT BATTAL GAZİ!
VUCUDU PİSLİKLERDEN ARINDIRAN SU; İNSANI GÜNAHLARINDAN ARINDIRANSA TÖVBE VE TAKVA'DIR!
GİZEMLER VE BİLİNMEYENLER HER ZAMAN ÜRKÜTÜCÜDÜR
İLMİN KİŞİ VE İNSANLIK ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ
ARAŞTIRMACI YAZAR İSMAİL UÇAKÇI'NIN AŞİRET ARAŞTIRMASI SONUÇLARI
HER SIKINTIDA DUAYA SARILMAK
DÖRT BÜYÜK MELEK KİMLERDİR?
SORGU MELEKLERİ "MÜNKER VE NEKİR"
EVVELCE CİNLER ALEMİ VARDI
CİN MUSALLATI - CİNLERLER İNSANA NASIL MUSALLAT OLURLAR?
İSLAMDA İNSAN EŞİTLİĞİ VE KADININ YERİ
HERKESİN BİLMESİ GEREKEN DİNİ BİLGİLER
KÜÇÜKERİKLİ KÖYÜ NEREDEDİR VE NASIL BİR YERDİR?
İL İL TÜRKİYE'Yİ TANIYALIM!
GAZETE BAŞSAYFALARINA GÖZAT!
TARİHTE BU GÜN NE OLDU?
İŞ VE İŞÇİ BULMA İLANLARI
BİLGİSAYARINIZ İÇİN ON SEÇKİN PROGRAM
GERÇEĞE EN YAKIN ÇEVİRİ YAPAN ONLINE SİTELER
MISIR PİRAMİDLERİ 3D SANAL İZLE
KIYAMETİN KUYRUKLU YILDIZLARI!...
UYDUDAN BULUNDUĞUNUZ YERİ İZLEYİN!
2014 KURBAN BAYRAMI NE ZAMAN
HURRİYET BUMERANG HABER
İLLER ARASI MESAFELER
HTML KOD DENEME
DİĞER WEBSİTELERİMİZ
LÜTFEN ANKETİMİZE KATILIN...
Ziyaretçi defteri
İletişim
 

KUR'AN-I KERİM DEN AYETLER GÜLİSTANI



KUR'AN-I KERİM'İN İLK AYETİ VE HZ. MUHAMMED (SAV) EFENDİMİZE İNEN İLK SURE
ALAK SURESİ

Bismillahirrahmanirrahim

1. Ikra’ bismi rabbikelleziy halak
2. Halekal’insane min ‘alak
3. Ikre’ ve rabbükel’ekrem
4. Elleziy ‘alleme bilkalem
5. Allemel’insane ma lem ya’lem
6. Kella innel’insane leyatğa
7. Erra a hustağna
8. İnne ila rabbikerrüc’a.
9. Eraeytelleziy yenha
10. Abden iza salla
11. Eraeyte in kane ‘alelhüda
12. Ev emara bittakva
13. Eraeyte in kezzebe ve tevella
14. Elem ya’lem biennallahe yera
15. Kella lein lem yentehi lenesfe’an binnasıyeh
16. Nasıyetin kezibetin hatıeh
17. Felyed’u nadiyehu.
18. Sened’uzzebaniyete.
19. Kella la tütı’hü vescüd vakterib.

Anlamı

Rahman, Rahim olan Allah'ın adıyla.

1. Yaratan Rabbinin adıyla oku!
2. O, insanı bir aşılanmış yumurtadan yarattı.
3. Oku! Rabbin, en büyük kerem sahibidir.
4. O Rab ki kalemle (yazmayı) öğretti.
5. İnsana bilmedikleri şeyi öğretti.
6. Gerçek şu ki, insan azar.
7. Kendini kendine yeterli gördüğü için.
8. Kuşkusuz dönüş Rabbinedir.
9. Gördün mü şu men edeni,
10. Namaz kılarken bir kulu (Peygamber'i namazdan)?
11. Gördün mü, ya o (Peygamber) doğru yolda olur,
12. Yahut takvâyı emrediyorsa?
13. Ne dersin o (meneden, Peygamber'i) yalanlıyor ve doğru yoldan yüz çeviriyorsa!
14. (Bu adam) Allah'ın, (yaptıklarını) gördüğünü bilmez mi!
15. Hayır, hayır! Eğer vazgeçmezse, derhal onu alnından (perçeminden), yakalarız (cehenneme atarız).
16. O yalancı, günahkâr alından (perçemden),
17. O, hemen gidip meclisini (kendi taraftarlarını) çağırsın.
18. Biz de zebânîleri çağıracağız.
19. Hayır! Ona uyma! Allah'a secde et ve (yalnızca O'na) yaklaş!

FATİHA SURESİ
بسم الله الرحمن الرحيم
1. Bismillâhirrahmânirrahîm.

1. Rahman ve Rahim Olan Allah'ın Adı ile.

الْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
2. Elhamdü lillâhi rabbil’âlemîn
Hamd, alemlerin Rabbi,

الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ 
Errahmânirrahîm.
Rahman ve Rahîm olan

مَالِكِ يَوْمِ الدِّينِ 
Mâliki yevmiddîn
Din gününün sahibi olan Allah'a mahsustur.

إِيَّاكَ نَعْبُدُ وَإِيَّاكَ نَسْتَعِينُ
İyyâke na’büdü ve iyyâke neste’în.
Yalnız sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz.

اهْدِنَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَقِيمَ
İhdinas-sırâtal müstakîm.
Bizi dosdoğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet.

صِرَاطَ الَّذِينَ أَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ غَيْرِ الْمَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ وَلَا الضَّالِّينَ

Sırâtallezîne en’amte aleyhim gayrilmagdûbi aleyhim ve leddâllîn.
Gazaba uğrayan ve sapıkların yoluna değil. AMİN 


ABESE SURSİ
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِِ

Bismillâhirrahmânirrahîm.

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla.

عَبَسَ وَتَوَلَّى
Abese ve tevellee.
1. (Peygamber), yüzünü ekşitti ve geri döndü.

أَن جَاءهُ الْأَعْمَى
Encâehü'l ağmee.
2. Âmânın kendisine gelmesinden ötürü

وَمَا يُدْرِيكَ لَعَلَّهُ يَزَّكَّى
Ve mâ yüdrike leallehû yezekkee.
3. Belki o temizlenecek,

أَوْ يَذَّكَّرُ فَتَنفَعَهُ الذِّكْرَى
Ev yezzekkerû fetenefeahuz'zikrâ.
4.Yahut öğüt alacak da o öğüt ona fayda verecek.

أَمَّا مَنِ اسْتَغْنَى
Emmee menist(ea)ğnee,
5. Kendini (sana) muhtaç görmeyene gelince,

فَأَنتَ لَهُ تَصَدَّى
Feente lehû tesaddee.
6. Sen ona yöneliyorsun,

وَمَا عَلَيْكَ أَلَّا يَزَّكَّى
Ve mâ aleyke ellee yezekkee.
7. Oysa ki onun temizlenip arınmasından sen sorumlu değilsin.

وَأَمَّا مَن جَاءكَ يَسْعَى
Ve emmee men câeke yes'â,
8. Fakat koşarak sana gelen,

وَهُوَ يَخْشَى
Ve hüve ya(kh)şee,
9. Ve (Allah'tan) korkarak gelenle,

فَأَنتَ عَنْهُ تَلَهَّى
Feente anhü telehhâ.
10. Sen onunla ilgilenmiyorsun.

كَلَّا إِنَّهَا تَذْكِرَةٌ
Kellee innehee tezkirah,
11. Hayır! Şüphesiz bunlar bir öğüttür,

فَمَن شَاء ذَكَرَهُ
Femen Şâe zikrah,
12. Dileyen ondan (Kur'an'dan) öğüt alır,

فِي صُحُفٍ مُّكَرَّمَةٍ
Fî suhûfi'm-mükerrameh,
13. O, değerli sahifelerdir,

مَّرْفُوعَةٍ مُّطَهَّرَةٍ
Merfûati'm-mutahherah,
14. Tertemiz kılınmış, yüce makamlara kaldırılmış mukaddes sahifelerde,

بِأَيْدِي سَفَرَةٍ
Bieydî seferah,
15. Kâtiplerin ellerindedir,

كِرَامٍ بَرَرَةٍ
Kirâmi berarah.
16. Değerli ve güvenilir katiplerin.

قُتِلَ الْإِنسَانُ مَا أَكْفَرَهُ
Gutilel insânü mâ ekferah!
17. Kahrolası insan! Ne inkârcıdır!

مِنْ أَيِّ شَيْءٍ خَلَقَهُ
Min eyyi şey'in (kh)alegah?
18. Allah onu neden yarattı?

مِن نُّطْفَةٍ خَلَقَهُ فَقَدَّرَهُ
Min nutfetin (kh)alegahû fegadderah.
19. Bir nutfeden (spermadan) yarattı da ona şekil verdi.

ثُمَّ السَّبِيلَ يَسَّرَهُ
Sümmessebîle yesserah.
20. Sonra ona yolu kolaylaştırdı.

ثُمَّ أَمَاتَهُ فَأَقْبَرَهُ
Sümme emâtehû feegberah.
21. Sonra onun canını aldı ve kabre soktu.

ثُمَّ إِذَا شَاء أَنشَرَهُ
Sümme izâ şâe eneşerah.
22. Sonra dilediği bir vakitte onu yeniden diriltir.

كَلَّا لَمَّا يَقْضِ مَا أَمَرَهُ
Kellâ lemmâ yagdi mâ emerah.
23. Hayır! (İnsan) Allah'ın emrettiğini yapmadı.

فَلْيَنظُرِ الْإِنسَانُ إِلَى طَعَامِهِ
Felyenzüril insânu ilee taâmih!
24. İnsan, yediğine bir baksın!

أَنَّا صَبَبْنَا الْمَاء صَبّاً
Ennâ sababnel mâe sabbee,
 
25. Yağmurlar yağdırdık,

ثُمَّ شَقَقْنَا الْأَرْضَ شَقّاً
Sümme şegagnel arda şeggâ,
26. Sonra toprağı göz göz yardık,

فَأَنبَتْنَا فِيهَا حَبّاً
Feenbetnâ fîhâ habbee,
27. Bu suretle orada ekinler bitirdik,

وَعِنَباً وَقَضْباً
Ve ınebe ve gadbâ,
28. Üzümler, yoncalar,

وَزَيْتُوناً وَنَخْلاً
Ve zeytûnâ ve na(kh)lee,
29. Zeytinlikler, hurmalıklar,

وَحَدَائِقَ غُلْباً
Ve hadeeiga ğulbee,
30. İri ve sık ağaçlı bahçeler,

وَفَاكِهَةً وَأَبّاً
Ve feekihete ve ebbee.
31. Meyveler ve çayırlar bitirdik.

مَّتَاعاً لَّكُمْ وَلِأَنْعَامِكُمْ
Metealleküm ve lien'âmikum.

32. (Bütün bunlar) sizi ve hayvanlarınızı yararlandırmak içindir.

فَإِذَا جَاءتِ الصَّاخَّةُ
Feizee câeti's-sa(kh)hah,
33. Kulakları sağır eden o ses geldiğinde,

يَوْمَ يَفِرُّ الْمَرْءُ مِنْ أَخِيهِ
Yevme yefirru'l-mer'u e(kh)ih.
34. İşte o gün kişi kardeşinden, kaçar.

وَأُمِّهِ وَأَبِيهِ
Ve ümmihî ve ebih,
35. Annesinden, babasından,

وَصَاحِبَتِهِ وَبَنِيهِ
Ve sâhibetihî ve benih.
 
36. Eşinden ve çocuklarından.

لِكُلِّ امْرِئٍ مِّنْهُمْ يَوْمَئِذٍ شَأْنٌ يُغْنِيهِ
Likullimrii'm-minhüm yevmeizin şe'nin(y) yuğnih.
37. O gün, herkesin kendine yetip artacak bir derdi vardır.

وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ مُّسْفِرَةٌ 
Vucûhu'y-yevme izi'm-mesfirah.
38. O gün bir takım yüzler parıl parıl,

ضَاحِكَةٌ مُّسْتَبْشِرَةٌ
Dâhikatü'm-müstebşirah.
39. Güler ve sevinir.

وَوُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ عَلَيْهَا غَبَرَةٌ 
Ve vucûhu yevmeizin aleyhee ğaberah,
 
40. Yine o gün birtakım yüzleri de keder bürümüş,

تَرْهَقُهَا قَتَرَةٌ
Terheguhee gaterah.
41. Hüzünden kapkara kesilmiştir.

أُوْلَئِكَ هُمُ الْكَفَرَةُ الْفَجَرَةُ
Üleeike hümül keferatül fecerah.
 
42. İşte bunlar kâfirlerdir, günahkârlardır.

ADİYAT SURESİ

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِِ

Bismillâhirrahmânirrahîm.

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla.

وَالْعَادِيَاتِ ضَبْحاً
Ve'l âdiyâti dabhan,
1. Harıl harıl koşanlara,

فَالْمُورِيَاتِ قَدْحاً
Fel mûriyâti gadhan,
2. (Nallarıyla) çakarak kıvılcım saçanlara,

فَالْمُغِيرَاتِ صُبْحاً
Fel muğîrâti subhâ[n],
3. (Ansızın) sabah baskını yapanlara,

فَأَثَرْنَ بِهِ نَقْعاً
Fe es(*)erne bihî neg'an
4. Orada tozu dumana katanlara,

فَوَسَطْنَ بِهِ جَمْعاً
Fevesetne bihî cem'â[n],
5. Derken orada bir topluluğun ta ortasına girenlere yemin ederim ki,

إِنَّ الْإِنسَانَ لِرَبِّهِ لَكَنُودٌ
İnne'l insâne li Rabbihî lekenûd.
6. Şüphesiz insan, Rabbine karşı pek nankördür.

وَإِنَّهُ عَلَى ذَلِكَ لَشَهِيدٌ
Ve innehû alee zâlike leşehîd,
7. Şüphesiz buna kendisi de şahittir,

وَإِنَّهُ لِحُبِّ الْخَيْرِ لَشَدِيدٌ
Ve innehû lihubbi'l-(kh)ayri leşedîd.
8. Ve o, mal sevgisine de aşırı derecede düşkündür.

أَفَلَا يَعْلَمُ إِذَا بُعْثِرَ مَا فِي الْقُبُورِ
Efelee yağlemu izee buğs(*)ira mee fi'l-gubûr?
9. Kabirlerde bulunanların diriltilip dışarı atıldığını düşünmez mi?

وَحُصِّلَ مَا فِي الصُّدُورِ
Ve hussilamee fi's-sudûr,
10. Ve kalplerde gizlenenler ortaya konduğu zaman,

إِنَّ رَبَّهُم بِهِمْ يَوْمَئِذٍ لَّخَبِيرٌ 
İnne rabbehüm bihim yevmeizin(l) le(kh)abîr. (**)

11. Şüphesiz Rableri o gün onlardan tamamıyle haberdardır.

ALA SURESİ

بسم الله الرحمن الرحيم
Bismillâhirrahmânirrahîm.

Rahman ve Rahim Olan Allah'ın Adı ile. 

1. سَبِّحِ اسْمَ رَبِّكَ الْأَعْلَى

1. Sebbih esme Rabbüke'l Ağlee.

1. Yüce Rabbinin adını tespih et.

2. الَّذِي خَلَقَ فَسَوَّى

2. Ellezî (kh)alaga fesevvee.

2. O, yaratıp şekillendiren, âhenk veren ve düzene koyandır.

3. وَالَّذِي قَدَّرَ فَهَدَى 

3. Vellezî gaddera fehedee.

3. O, (her şeyi) ölçüyle yapıp yönlendirendir.

4. وَالَّذِي أَخْرَجَ الْمَرْعَى 
5. فَجَعَلَهُ غُثَاء أَحْوَى 


4. Vellezî e(kh)ace'l mer'â.
5. Fecealehû ğusee en ehvâ.

4. 5. O, yeşil bitki örtüsünü çıkaran, sonra da onları çürüyüp kararmış çerçöpe çevirendir.

6. سَنُقْرِؤُكَ فَلَا تَنسَى 

6. Senugriüke felâ tensee.

6. Sana Kur'an'ı okutacağız ve sen onu unutmayacaksın.

7. إِلَّا مَا شَاء اللَّهُ إِنَّهُ يَعْلَمُ الْجَهْرَ وَمَا يَخْفَى 

7. İllâ mâşâllâhu innehû ylemu'l cehra vemee yağfee.

7. Ancak Allah'ın dilediği başka. Şüphesiz O, açık olanı da bilir, gizliyi de.

8. وَنُيَسِّرُكَ لِلْيُسْرَى 

8. Venuyessiruke lilyusrâ.

8. Biz seni en kolay olana kolayca ileteceğiz.

9. فَذَكِّرْ إِن نَّفَعَتِ الذِّكْرَى 

9. Fezekkir innefeati'z-zikrâ.

9. O halde, eğer öğüt fayda verirse, öğüt ver.

10. سَيَذَّكَّرُ مَن يَخْشَى 

10. Seyezekkeru mey-ye(kh)şee.

10. Allah'a karşı derin saygı duyarak ondan korkan öğüt alacaktır.

11. وَيَتَجَنَّبُهَا الْأَشْقَى 
12. الَّذِي يَصْلَى النَّارَ الْكُبْرَى 


11. Veyetecennebuhe'l-eşgâ.
12. Ellezî yaslen nâra'l-kübrâ.

11. 12. En büyük ateşe girecek olan en bedbaht kimse (kâfir) ise, öğüt almaktan kaçınır.

13. ثُمَّ لَا يَمُوتُ فِيهَا وَلَا يَحْيَى 

Sümme lâ yemûtu fîhee velâ yahyee.

13. Sonra orada ne ölür (kurtulur), ne de (rahat bir hayat) yaşar.

14. قَدْ أَفْلَحَ مَن تَزَكَّى 
15. وَذَكَرَ اسْمَ رَبِّهِ فَصَلَّى 


14. Gad efleha men tezekkee.
15. Vezekera'sme rabbihî fesallee.

14. 15. Arınan ve Rabbinin adını anıp, namaz kılan kimse mutlaka kurtuluşa erer.

16. بَلْ تُؤْثِرُونَ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا 

16. Bel tu'sirûne'l-hayâte'd-dünyâ.

16. Fakat sizler dünya hayatını tercih ediyorsunuz.

17. وَالْآخِرَةُ خَيْرٌ وَأَبْقَى 

Ve'l-â(hk)iratü (kh)ayrüv-veebgâ.

17. Oysa âhiret, daha hayırlı ve süreklidir.

18. إِنَّ هَذَا لَفِي الصُّحُفِ الْأُولَى 
19. صُحُفِ إِبْرَاهِيمَ وَمُوسَى

18.İnne heezee lefi's-suhufi'l ûlee.
19. Suhufi İbrâhîme ve Mûsâ.

ASR SURESİ
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِِ
Bismillâhirrahmânirrahîm.

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla.

وَالْعَصْرِ
1. Ve'l asr.
1. Asra andolsun; 

إِنَّ الْإِنسَانَ لَفِي خُسْرٍ
2. İnnel insâne lefî khusr.
2. Gerçekten insan, ziyandadır.

إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَتَوَاصَوْا بِالْحَقِّ وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ

3. İllellezîne Eemenû ve amilus-sâlihâti ve tevâ savbil haggi ve tevâ savbis sabr.
3. Ancak iman edip salih amellerde bulunanlar, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka.

CUMA SURESİ
1. يُسَبِّحُ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ الْمَلِكِ الْقُدُّوسِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ 
1. Yüsebbihu lillēhi mē fîssemēvēti vemē fil erdil melikil guddûsil azîzil hakîm. 
1. Göklerde ve yerde olanların hepsi; mülkün sahibi, mukaddes, Azîz, Hakîm olan Allah'ı tesbih ederler.

2. هُوَ الَّذِي بَعَثَ فِي الْأُمِّيِّينَ رَسُولاً مِّنْهُمْ يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِهِ وَيُزَكِّيهِمْ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَإِن كَانُوا مِن قَبْلُ لَفِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ 
2. Hüvellezî bease fil ummiyyîne rasûlem-minhum yetlû aleyhim ēyētihî veyüzekkîhim veyuallimuhumul kitēbe vēlhikmete vein kēnû min gablu lefî dalēlim-mubîn.
2. O Allah ki okuma yazma bilmeyen ümmî bir kavmin içinden, onlara Allah'ın âyetlerini okuyan, onları temizleyen, onlara Kitab'ı ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermiştir. Halbuki onlar daha önceden apaçık bir sapıklık içinde idiler.

3. وَآخَرِينَ مِنْهُمْ لَمَّا يَلْحَقُوا بِهِمْ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ 
3. Veâ[k]harîne minhum lemmē yelhagû bihim vehüvel azîzul hakîm.
3. Allah o Peygamber'i ümmî Araplar'dan başka, henüz kendilerine erişip ulaşmamış bulunan diğer bütün insanlara da göndermiştir. O Azîz'dir, hükmünde hikmet sahibidir.

4. ذَلِكَ فَضْلُ اللَّهِ يُؤْتِيهِ مَن يَشَاءُ وَاللَّهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظِيمِ 
4. Zēlike fadlullâhi yu'tîhi mey-yeşēu vellâhu zûlfadlil azîm.
4. Bu Allah'ın fazl-u ikramıdır, kime dilerse ona verir. Allah büyük lütuf sahibidir.

5. مَثَلُ الَّذِينَ حُمِّلُوا التَّوْرَاةَ ثُمَّ لَمْ يَحْمِلُوهَا كَمَثَلِ الْحِمَارِ يَحْمِلُ أَسْفَاراً بِئْسَ مَثَلُ الْقَوْمِ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِ اللَّهِ وَاللَّهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ 
5. Meselullezîne hummilût-tevrâte sümme lem yehmilûhē kemeselil himēri yehmilu esfēram-bi'se meselul gavmillezîne kezzebû biēyētillēhi vellâhu lē yehdil gavmez-zâlimîn. 
5. Kendilerine Tevrat yükletildiği halde, onu taşımayanların (onunla amel etmeyenlerin) durumu, koca koca kitaplar taşıyan merkebin durumu gibidir. Allah'ın âyetlerini yalanlamış olan kavmin durumu ne kötüdür! Allah zâlimler gürûhunu hidayete erdirmez.

6. قُلْ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ هَادُوا إِن زَعَمْتُمْ أَنَّكُمْ أَوْلِيَاء لِلَّهِ مِن دُونِ النَّاسِ فَتَمَنَّوُا الْمَوْتَ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ 
6. Gul yē eyyuhellezîne hēdû in zeamtum enneküm evliyēe lillēhi min dûnin-nēsi fetemennevûlmevte in küntüm sâdigîn.
6. De ki: "Ey yahudiler! Bütün insanları bir yana bırakarak, yalnız kendinizin Allah'ın dostları olduğunuzu iddiâ ediyorsanız ve bu iddiânızda samimi iseniz, ölümü temenni ediniz."

7. وَلَا يَتَمَنَّوْنَهُ أَبَداً بِمَا قَدَّمَتْ أَيْدِيهِمْ وَاللَّهُ عَلِيمٌ بِالظَّالِمِينَ 
7. Velē yetemennevnehû ebedem-bimē gaddemet eydîhim vellâhu alîmum-bizzâlimîn.
7. Fakat onlar elleriyle önden gönderdiklerinden (yaptıklarından) dolayı ölümü aslâ temenni etmezler. Allah zâlimleri çok iyi bilir.

8. قُلْ إِنَّ الْمَوْتَ الَّذِي تَفِرُّونَ مِنْهُ فَإِنَّهُ مُلَاقِيكُمْ ثُمَّ تُرَدُّونَ إِلَى عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَيُنَبِّئُكُم بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ 
8. Gul innel mevtellezî tefirrûne minhu feinnehû mulēgîküm sümme turaddûne ilē âlimil ğaybi vēşşehēdeti feyunebbiuküm bimē küntüm teğmelûn.
8. De ki: "Sizin kendisinden kaçtığınız ölüm muhakkak sizi bulacaktır. Sonra görünmeyeni ve görüneni bilen Allah'a döndürüleceksiniz. O size yaptıklarınızı haber verecektir."

9. يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا نُودِي لِلصَّلَاةِ مِن يَوْمِ الْجُمُعَةِ فَاسْعَوْا إِلَى ذِكْرِ اللَّهِ وَذَرُوا الْبَيْعَ ذَلِكُمْ خَيْرٌ لَّكُمْ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ 
9. Yē eyyuhellezîne ēmenû izē nûdî lissalēti miy-yevmil cumuati fēs'av ilē zikrillâhi vezerûlbeya zâliküm [k]hayrul leküm in küntüm teğlemûn.
9. Ey iman edenler! Cuma günü namaz için ezan okunduğu zaman hemen Allah'ı zikretmeye koşun. Alış-verişi (işi-gücü) bırakın. Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır.

10. فَإِذَا قُضِيَتِ الصَّلَاةُ فَانتَشِرُوا فِي الْأَرْضِ وَابْتَغُوا مِن فَضْلِ اللَّهِ وَاذْكُرُوا اللَّهَ كَثِيراً لَّعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ 
10. Feizē gudiyetissalētu fēnteşirû fil erdi vēbteğû min fadlillâhi vēzkürûllâhe kesîral lealleküm tuflihûn.
10. Namaz kılındıktan sonra yeryüzüne dağılın, Allah'ın fazlından nasibinizi arayın. Allah'ı çok zikredin ki kurtuluşa eseriniz. 
11. وَإِذَا رَأَوْا تِجَارَةً أَوْ لَهْواً انفَضُّوا إِلَيْهَا وَتَرَكُوكَ قَائِماً قُلْ مَا عِندَ اللَّهِ خَيْرٌ مِّنَ اللَّهْوِ وَمِنَ التِّجَارَةِ وَاللَّهُ خَيْرُ الرَّازِقِينَ 
11. Veizē raev ticēraten ev lehven(in)feddû ileyhē veterakûke gâimen gul mē indellâhi [k]hayrum-minel-lehvi veminetticērati veallâhu [k]hayrur-râzigîn.
11. Onlar bir ticaret veya bir oyun eğlence gördükleri zaman hemen dağılıp oraya yönelirler ve seni ayakta bırakırlar. De ki: Allah'ın nezdinde bulunan, eğlenceden de ticaretten de hayırlıdır. Allah rızık verenlerin en hayırlısıdır.

DUHA SURESİ
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِِ

Bismillâhirrahmânirrahîm.
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla...

1. وَالضُّحَى 
1. Vedduhâ
1. Kuşluk vaktine andolsun,

2. وَاللَّيْلِ إِذَا سَجَى 
2. Velleyli izē secē.
2. Karanlığı çöktüğü vakit geceye andolsun ki,

3. مَا وَدَّعَكَ رَبُّكَ وَمَا قَلَى 
3. Mē veddeake rabbüke vemē galē.
3. Rabbin seni terk etmedi, sana darılmadı da.[1]

4. وَلَلْآخِرَةُ خَيْرٌ لَّكَ مِنَ الْأُولَى 
4. Velel â[k]hiratü [k]hayrül-leke minel ûlē.
5. Muhakkak ki âhiret senin için dünyadan daha hayırlıdır.

5. وَلَسَوْفَ يُعْطِيكَ رَبُّكَ فَتَرْضَى 
5. Velesevfe yuğtîke Rabbüke feterdâ.
5. Şüphesiz, Rabbin sana verecek ve sen de hoşnut olacaksın.

6. أَلَمْ يَجِدْكَ يَتِيماً فَآوَى 
6. Elem yecidke yetîmen feēvē.
6. Seni yetim bulup da barındırmadı mı?

7. وَوَجَدَكَ ضَالّاً فَهَدَى 
7. Ve vecedeke dâllen fehedē.
7. Seni yolunu kaybetmiş olarak bulup da yola iletmedi mi?

8. وَوَجَدَكَ عَائِلاً فَأَغْنَى 
8. Ve vecedeke âilen feağnē.
8. Seni ihtiyaç içinde bulup da zengin etmedi mi?

9. فَأَمَّا الْيَتِيمَ فَلَا تَقْهَرْ 
9. Feemmel yetîme felē teghar.
9. Öyleyse sakın yetimi ezme!

10. وَأَمَّا السَّائِلَ فَلَا تَنْهَرْ 
10. Ve emmessēile feilē tenhar.
10. Sakın isteyeni azarlama!

11. وَأَمَّا بِنِعْمَةِ رَبِّكَ فَحَدِّثْ 
11. Ve emmē biniğmeti Rabbike fehaddis.
11. Rabbinin nimetine gelince; işte onu anlat.

FECR SURESİ
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِِ

Bismillēhirrahmēnirrahîm.
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla...

1. وَالْفَجْرِ 
1. Vel Fecr. 
1. Fecre andolsun,

2. وَلَيَالٍ عَشْرٍ 
2. Veleyēlin aşr. 
2. On geceye,

3. وَالشَّفْعِ وَالْوَتْرِ 
3. Veşşef'i vel vetr. 
3. Çifte ve tek'e,

4. وَاللَّيْلِ إِذَا يَسْرِ 
4. Velleyli izē yesr. 
4. Akıp-gittiği zaman geceye,

5. هَلْ فِي ذَلِكَ قَسَمٌ لِّذِي حِجْرٍ 
5. Hel fî zēlike gasemul-lizî hicr. 
5. Bunlarda, akıl sahibi olan için bir yemin var, değil mi?

6. أَلَمْ تَرَ كَيْفَ فَعَلَ رَبُّكَ بِعَادٍ 
6. Elemtera keyfe feale rabbuke biâd. 
6. Rabbinin Ad (kavmin)e ne yaptığını görmedin mi?

7. إِرَمَ ذَاتِ الْعِمَادِ 
7. İrame zētil imēd. 
7. 'Yüksek sütunlar' sahibi İrem'e?

8. الَّتِي لَمْ يُخْلَقْ مِثْلُهَا فِي الْبِلَادِ 
8. Elletî lem yu[k]hleg misluhē fil bilēd. 
8. Ki şehirler içinde onun bir benzeri yaratılmış değildi.

9. وَثَمُودَ الَّذِينَ جَابُوا الصَّخْرَ بِالْوَادِ 
9. Ve Semûdellezîne cēbus-sa[k]hra bil vēd. 
9. Ve vadilerde kayaları oyup biçen Semud'a?

10. وَفِرْعَوْنَ ذِي الْأَوْتَادِ 
10. Ve fir'avne zil evtēd. 
10. Ve kazıklar (ehramlar) sahibi Firavun'a?

11. الَّذِينَ طَغَوْا فِي الْبِلَادِ 
11. Ellezîne tağav fil bilēd. 
11. Ki onlar, şehirlerde azgınlaşmışlardı.

12. فَأَكْثَرُوا فِيهَا الْفَسَادَ 
12. Feekserû fîhel fesēd. 
12. Böylece oralarda fesadı yaygınlaştırmış-arttırmışlardı.'

13. فَصَبَّ عَلَيْهِمْ رَبُّكَ سَوْطَ عَذَابٍ 
13. Sesabbe aleyhim rabbuke sevta azēb. 
13. Bundan dolayı, Rabbin, onların üzerine bir azap kamçısı çarpıverdi.

14. إِنَّ رَبَّكَ لَبِالْمِرْصَادِ 
14. İnne rabbeke lebil mirsâd. 
14. Çünkü senin Rabbin, gerçekten gözetleme yerindedir.

15. فَأَمَّا الْإِنسَانُ إِذَا مَا ابْتَلَاهُ رَبُّهُ فَأَكْرَمَهُ وَنَعَّمَهُ فَيَقُولُ رَبِّي أَكْرَمَنِ 
15. Feemmel insēnu izē mebtelēhu rabbuhû feekramehû veneğ'amehû feyegûlu rabbî ekramen. 
15. Fakat insan; ne zaman Rabbi kendisini bir denemeden geçirse, ona bir keremde bulunsa, nimetler verse: "Rabbim bana ikram etti" der.

16. وَأَمَّا إِذَا مَا ابْتَلَاهُ فَقَدَرَ عَلَيْهِ رِزْقَهُ فَيَقُولُ رَبِّي أَهَانَنِ 
16. Ve emmē izē mebtelēhu fegadera aleyhi rizgahû feyegûlu rabbî ehēnen. 
16. Ama ne zaman onu deneyerek, rızkını kıssa, hemen: "Rabbim bana ihanet etti" der.

17. كَلَّا بَل لَّا تُكْرِمُونَ الْيَتِيمَ 
17. Kellē bel lē tukrimûnel yetîm. 
17. Hayır; aksine, siz yetime ikram etmiyorsunuz.

18. وَلَا تَحَاضُّونَ عَلَى طَعَامِ الْمِسْكِينِ 
18. Ve lē tehâddûne alē taâmil miskîn. 
18. Yoksula yedirmek için birbirinizi teşvik etmiyorsunuz.

19. وَتَأْكُلُونَ التُّرَاثَ أَكْلاً لَّمّاً 
19. Ve te'kulûnet-turâse eklel-lemmē. 
19. Mirası, sınır tanımaz (helal, haram aldırmaz) bir tarzda yiyorsunuz.

20. وَتُحِبُّونَ الْمَالَ حُبّاً جَمّاً 
20. Ve tuhibbûnel mēle hubben cemmē. 
20. Malı 'bir yığma tutkusu ve hırsıyla' seviyorsunuz.

21. كَلَّا إِذَا دُكَّتِ الْأَرْضُ دَكّاً دَكّاً 
21. Kellē izē zukketil ardu dekken dekkē. 
21. Hayır; yer, parça parça yıkılıp darmadağın olduğu,

22. وَجَاء رَبُّكَ وَالْمَلَكُ صَفّاً صَفّاً 
22. Ve cēe rabbuke vel meleku saffen saffē. 
22. Rabbin(in buyruğu) geldiği ve melekler dizi dizi durduğu zaman;

23. وَجِيءَ يَوْمَئِذٍ بِجَهَنَّمَ يَوْمَئِذٍ يَتَذَكَّرُ الْإِنسَانُ وَأَنَّى لَهُ الذِّكْرَى 
23. Ve cîe yevme izim-bicehenneme yevme iziy-yetezekkerul insēnu ve ennē lehuz-zikrâ. 
23. O gün, cehennem de getirilmiştir. İnsan o gün düşünüp-hatırlar, ancak (bu) hatırlamadan ona ne fayda?

24. يَقُولُ يَا لَيْتَنِي قَدَّمْتُ لِحَيَاتِي 
24. Yegûlu yē leytenî  gaddemtu li hayētî. 
24. Der ki: "Keşke hayatım için, (önceden bir şeyler) takdim edebilseydim."

25. فَيَوْمَئِذٍ لَّا يُعَذِّبُ عَذَابَهُ أَحَدٌ 
25. Feyevme izil-lē yuazzibu azēbehû ehad. 
25. Artık o gün hiç kimse (Allah'ın) vereceği azap gibi azaplandıramaz.

26. وَلَا يُوثِقُ وَثَاقَهُ أَحَدٌ 
26. Ve lē yûsigu ve sēgahû ehad. 
26. Onun vuracağı bağı hiç kimse vuramaz.

27. يَا أَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ 
27. Yē eyyetuhen-nefsul mutmainneh. 
27. Ey mutmain (tatmin bulmuş) nefis,

28. ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً 
28. İrciî ilē rabbiki râd(z)iyatem-merdiyyeh. 
28. Rabbine, hoşnut edici ve hoşnut edilmiş olarak dön.

29. فَادْخُلِي فِي عِبَادِي 
29. Fed[k]hulî fî ibēdî. 
29. Artık kullarımın arasına gir.

30. وَادْخُلِي جَنَّتِي 
30. Ved[k]hulî cennetî. 
30. Cennetime gir.

FETİH SURESİ
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِِ

Bismillēhirrahmēnirrahîm.
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla...

1. إِنَّا فَتَحْنَا لَكَ فَتْحاً مُّبِيناً 
1. İnnē fetahnē leke fetham-mubînē 
1. Şüphesiz, Biz sana apaçık bir fetih verdik.

2. لِيَغْفِرَ لَكَ اللَّهُ مَا تَقَدَّمَ مِن ذَنبِكَ وَمَا تَأَخَّرَ وَيُتِمَّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكَ وَيَهْدِيَكَ صِرَاطاً مُّسْتَقِيماً 
2. Liyeğfira lekellâhu mē tegaddeme min zenbike vemē tee[k]h-[k]hara veyutimme niğmetehû aleyke veyehdiyeke sırâtam-mustegîmē.
2. Öyle ki Allah, senin geçmiş ve gelecek (her) günahını bağışlasın, üzerindeki nimetini tamamlasın ve seni dosdoğru bir yola yöneltsin.

3. وَيَنصُرَكَ اللَّهُ نَصْراً عَزِيزاً 
3. Veyensurakellâhu nesran azîzē.
3. Ve Allah, sana 'üstün ve onurlu' bir zaferle yardım etsin.

4. هُوَ الَّذِي أَنزَلَ السَّكِينَةَ فِي قُلُوبِ الْمُؤْمِنِينَ لِيَزْدَادُوا إِيمَاناً مَّعَ إِيمَانِهِمْ وَلِلَّهِ جُنُودُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَكَانَ اللَّهُ عَلِيماً حَكِيماً 
4. Huvellezî enzeles-sekînete fî gulûbil mu'minîne liyezdēdû îmēnem-mea îmēnihim. Velillēhi cunûdus-semēvēti vel ard. Ve kēnellâhu alîmen hakîmē.
4. Mü'minlerin kalplerine, imanlarına iman katıp-arttırsınlar diye, 'güven duygusu ve huzur' indiren O'dur. Göklerin ve yerin orduları Allah'ındır: Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

5. لِيُدْخِلَ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا وَيُكَفِّرَ عَنْهُمْ سَيِّئَاتِهِمْ وَكَانَ ذَلِكَ عِندَ اللَّهِ فَوْزاً عَظِيماً 
5. Liyud[k]hilel mu'minîne vēl mu'minēti cennētin tecrî min tehtihel enhēru [k]hâlidîne fîhē veyukeffira anhum seyyiētihim. Ve kēne zēlike indellâhi fevzen azîme.
5. (Bütün bunlar,) Mü'min erkekleri ve mü'min kadınları, içinde ebedi kalıcılar olmak üzere, altından ırmaklar akan cennetlere sokması ve kötülüklerini örtüp-bağışlaması içindir. İşte bu, Allah Katında 'büyük kurtuluş ve mutluluk’tur.

6. وَيُعَذِّبَ الْمُنَافِقِينَ وَالْمُنَافِقَاتِ وَالْمُشْرِكِينَ وَالْمُشْرِكَاتِ الظَّانِّينَ بِاللَّهِ ظَنَّ السَّوْءِ عَلَيْهِمْ دَائِرَةُ السَّوْءِ وَغَضِبَ اللَّهُ عَلَيْهِمْ وَلَعَنَهُمْ وَأَعَدَّ لَهُمْ جَهَنَّمَ وَسَاءتْ مَصِيراً 
6. Veyuazzibel munēfigîne vel munēfigâti velmuşrikîne vel muşrikētiz-zânnîne billēhi zannes-sev'. Aleyhim dēiratus-sev'. Veğadibellâhu aleyhim veleanehum veeaddelehum cehennem. Vesēet masîrâ.
6. Bir de; kötü bir zan ile zanda bulunan münafık erkeklerle münafık kadınları ve müşrik erkeklerle müşrik kadınları azaplandırması için. O kötülük çemberi, tepelerine insin. Allah, onlara karşı gazablanmış, onları lanetlemiş ve onlara cehennemi hazırlamıştır. Varacakları yer ne kötüdür.

7. وَلِلَّهِ جُنُودُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَكَانَ اللَّهُ عَزِيزاً حَكِيماً 
7. Velillēhi cunûdus-semēvēti vēl ard. Vekēnellâhu azîzen hakîmē.
7. Göklerin ve yerin orduları Allah'ındır. Allah, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.

8. إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ شَاهِداً وَمُبَشِّراً وَنَذِيراً 
8. İnnē erselnēke şēhidev-vemubeşşirav-venezîrâ.
8. Şüphesiz, Biz seni bir şahid, bir müjde verici ve bir uyarıcı olarak gönderdik.

9. لِتُؤْمِنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَتُعَزِّرُوهُ وَتُوَقِّرُوهُ وَتُسَبِّحُوهُ بُكْرَةً وَأَصِيلاً 
9. Litu'minû billēhi verasûlihî vetuazzirûhu vetuveggirûh. Vetusebbihûhu bukratev-veesîlē.
9. Ki Allah'a ve Resûlü’ne iman etmeniz, O’nu savunup-desteklemeniz, O’nu en içten bir saygıyla-yüceltmeniz ve sabah akşam O'nu (Allah'ı) tesbih etmeniz için.

10. إِنَّ الَّذِينَ يُبَايِعُونَكَ إِنَّمَا يُبَايِعُونَ اللَّهَ يَدُ اللَّهِ فَوْقَ أَيْدِيهِمْ فَمَن نَّكَثَ فَإِنَّمَا يَنكُثُ عَلَى نَفْسِهِ وَمَنْ أَوْفَى بِمَا عَاهَدَ عَلَيْهُ اللَّهَ فَسَيُؤْتِيهِ أَجْراً عَظِيماً 
10. İnnellezîne yubēyiûneke innemē yubēyiûnellâh. Yedullâhi fevga eydîhim. Femen-nekese feinnemē yenkusu alē nefsih. Vemen evfē bimē âhede aleyhullâhe feseyu'tîhi ecran azîmē.
10. Şüphesiz sana biat edenler, ancak Allah'a biat etmişlerdir. Allah'ın eli, onların ellerinin üzerindedir. Şu halde, kim ahdini bozarsa, artık o, ancak kendi aleyhine ahdini bozmuş olur. Kim de Allah'a verdiği ahdine vefa gösterirse, artık O da, ona büyük bir ecir verecektir.

11. سَيَقُولُ لَكَ الْمُخَلَّفُونَ مِنَ الْأَعْرَابِ شَغَلَتْنَا أَمْوَالُنَا وَأَهْلُونَا فَاسْتَغْفِرْ لَنَا يَقُولُونَ بِأَلْسِنَتِهِم مَّا لَيْسَ فِي قُلُوبِهِمْ قُلْ فَمَن يَمْلِكُ لَكُم مِّنَ اللَّهِ شَيْئاً إِنْ أَرَادَ بِكُمْ ضَرّاً أَوْ أَرَادَ بِكُمْ نَفْعاً بَلْ كَانَ اللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيراً 
11. Seyegûlu lekel mu[k]hallefûne minel eğrâbi şeğaletnē emvēlunē veehlûnē fēsteğfir lenē. Yegûlûne bielsinetihim mē leyse fî gulûbihim. Gul femey-yemliku lekum minellâhi şey'en in erâde bikum darran ev erâde bikum nef'â. Bel kēnellâhu bimē tâğmelûne [k]habîrâ.
11. Bedevilerden geride bırakılanlar, sana diyecekler ki: "Bizi mallarımız ve ailelerimiz meşgul etti. Bundan dolayı bizim için mağfiret dile." Onlar, kalplerinde olmayan şeyi dilleriyle söylüyorlar. De ki: "Şimdi Allah, size bir zarar isteyecek ya da bir yarar dileyecek olsa, sizin için Allah'a karşı kim herhangi bir şeyle güç yetirebilir? Hayır, Allah yaptıklarınızı haber alandır."

12. بَلْ ظَنَنتُمْ أَن لَّن يَنقَلِبَ الرَّسُولُ وَالْمُؤْمِنُونَ إِلَى أَهْلِيهِمْ أَبَداً وَزُيِّنَ ذَلِكَ فِي قُلُوبِكُمْ وَظَنَنتُمْ ظَنَّ السَّوْءِ وَكُنتُمْ قَوْماً بُوراً 
12. Bel zanentum el ley-yengaliber-rasûlu velmu'minûne ilē ehlîhim ebedē. Vezuyyine zelike fî gulûbikum vezanentum zannes-sev'. Vekuntum gavmem-bûrâ.
12. Hayır, siz Peygamberin ve mü'minlerin, ailelerine ebedi olarak bir daha dönmeyeceklerini zannettiniz; bu, kalplerinizde çekici kılındı ve kötü bir zan ile zanda bulundunuz da, yıkıma uğramış bir topluluk oldunuz.

13. وَمَن لَّمْ يُؤْمِن بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ فَإِنَّا أَعْتَدْنَا لِلْكَافِرِينَ سَعِيراً 
13. Vemellem yu'mim-billēhi verasûlihî feinnē eğtednē lilkēfirîne seîrâ.
13. Kim Allah'a ve Resûlü’ne iman etmezse, (bilsin ki) gerçekten Biz, kafirler için çılgınca yanan bir ateş hazırlamışızdır.

14. وَلِلَّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ يَغْفِرُ لِمَن يَشَاءُ وَيُعَذِّبُ مَن يَشَاءُ وَكَانَ اللَّهُ غَفُوراً رَّحِيماً 
14. Velillēhi mulkus-semēvēti vēl ard. Yeğfiru limey-yeşēu veyuazzibu mey-yeşē'. Vekēnellâhu ğafûrar-rahîmē.
14. Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır; dilediğine mağfiret eder, dilediğini azaplandırır. Allah, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.

15. سَيَقُولُ الْمُخَلَّفُونَ إِذَا انطَلَقْتُمْ إِلَى مَغَانِمَ لِتَأْخُذُوهَا ذَرُونَا نَتَّبِعْكُمْ يُرِيدُونَ أَن يُبَدِّلُوا كَلَامَ اللَّهِ قُل لَّن تَتَّبِعُونَا كَذَلِكُمْ قَالَ اللَّهُ مِن قَبْلُ فَسَيَقُولُونَ بَلْ تَحْسُدُونَنَا بَلْ كَانُوا لَا يَفْقَهُونَ إِلَّا قَلِيلاً 
15. Seyegûlul mu[k]hallefûne izentalegtum ilē meğânime lite'[k]huzûhē zerûnē nettebiğkum. Yurîdûne ey-yubeddilû kelēmellâh. Gul len tettebiûnē kezelikum gâlellâhu min gabl. Feseyegûlûne bel tehsudûnenē. Bel kēnû lē yefgahûne illē galîlē.
15. (Savaştan) Geride bırakılanlar, siz ganimetleri almaya gittiğiniz zaman diyeceklerdir ki: "Bizi bırakın da sizi izleyelim." Onlar, Allah'ın kelamını değiştirmek istiyorlar. De ki: "Siz, kesin olarak bizim izimizden gelemezsiniz. Allah, daha evvel böyle buyurdu." Bunun üzerine: "Hayır, bizi kıskanıyorsunuz" diyecekler. Hayır, onlar pek az anlayan kimselerdir.

16. قُل لِّلْمُخَلَّفِينَ مِنَ الْأَعْرَابِ سَتُدْعَوْنَ إِلَى قَوْمٍ أُوْلِي بَأْسٍ شَدِيدٍ تُقَاتِلُونَهُمْ أَوْ يُسْلِمُونَ فَإِن تُطِيعُوا يُؤْتِكُمُ اللَّهُ أَجْراً حَسَناً وَإِن تَتَوَلَّوْا كَمَا تَوَلَّيْتُم مِّن قَبْلُ يُعَذِّبْكُمْ عَذَاباً أَلِيماً 
16. Gul lilmu[k]hallefîne minel eğrâbi setud'avne ilē gavmin uvlî be'sin şedîdin tugâtilûnehum ev yuslimûn. Fein tutîû yu'tikumullâhu ecran hasenē. Vein tetevellev kemē tevelleytum min gablu yuazzibkum azēben elîmē.
16. Bedevilerden geride bırakılanlara de ki: "Siz yakında zorlu savaşçı olan bir kavme çağrılacaksınız; onlarla (ya) savaşırsınız ya da (onlar) Müslüman olurlar. Bu durumda eğer itaat ederseniz, Allah, size güzel bir ecir verir; eğer bundan önce sırt çevirdiğiniz gibi (yine) sırt çevirirseniz, sizi acı bir azap ile azaplandırır."

17. لَيْسَ عَلَى الْأَعْمَى حَرَجٌ وَلَا عَلَى الْأَعْرَجِ حَرَجٌ وَلَا عَلَى الْمَرِيضِ حَرَجٌ وَمَن يُطِعِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ وَمَن يَتَوَلَّ يُعَذِّبْهُ عَذَاباً أَلِيماً 
17. Leyse alel eğmē haracuv-velē alel eğraci haracuv-velē alel merîdi harac. Vemey-yutiillēhe verasûlehû yud[k]hilhu cennētin tecrî min tehtihel enhēr. Vemey-yetevelle yuazzibhu azēben elîmē.
17. Kör olana güçlük (sorumluluk) yoktur, topal olana güçlük yoktur, hasta olana da güçlük yoktur. Kim Allah'a ve Resûlü’ne itaat ederse, (Allah) onu, altından ırmaklar akan cennetlere sokar. Kim de sırt çevirirse, onu acı bir azap ile azaplandırır.

18. لَقَدْ رَضِيَ اللَّهُ عَنِ الْمُؤْمِنِينَ إِذْ يُبَايِعُونَكَ تَحْتَ الشَّجَرَةِ فَعَلِمَ مَا فِي قُلُوبِهِمْ فَأَنزَلَ السَّكِينَةَ عَلَيْهِمْ وَأَثَابَهُمْ فَتْحاً قَرِيباً 
18. Legad radiyellâhu anil mu'minîne iz yubēyiûneke tehteş-şecerati fealime mē fî gulûbihim feenzeles-sekînete aleyhim veesēbehum fethan garîbē.
18. Andolsun, Allah, sana o ağacın altında biat ederlerken mü'minlerden razı olmuştur, kalplerinde olanı bilmiş ve böylece üzerlerine 'güven duygusu ve huzur' indirmiştir ve onlara yakın bir fethi sevap (karşılık) olarak vermiştir.

19. وَمَغَانِمَ كَثِيرَةً يَأْخُذُونَهَا وَكَانَ اللَّهُ عَزِيزاً حَكِيماً 
19. Vemeğânime kesîraten ye'[k]huzûnehē. Vekēnellâhu azîzen hakîmē.
19. Ve alacakları birçok ganimetleri de. Allah, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.

20. وَعَدَكُمُ اللَّهُ مَغَانِمَ كَثِيرَةً تَأْخُذُونَهَا فَعَجَّلَ لَكُمْ هَذِهِ وَكَفَّ أَيْدِيَ النَّاسِ عَنكُمْ وَلِتَكُونَ آيَةً لِّلْمُؤْمِنِينَ وَيَهْدِيَكُمْ صِرَاطاً مُّسْتَقِيماً 
20. Veadekumullâhu meğânime kesîraten te'[k]huzûnehē feaccelelekum hēzihî vekeffe eydiyennēsi ankum. Velitekûne ēyetel lilmu'minîne veyehdiyekum sırâtem-mustegîmē.
20. Allah, alacağınız daha birçok ganimetleri size va'detti, bunu size hemencecik verdi ve insanların ellerini sizden çekti ki, (bu,) mü'minler için bir ayet olsun ve sizi dosdoğru bir yola yöneltsin.

21. وَأُخْرَى لَمْ تَقْدِرُوا عَلَيْهَا قَدْ أَحَاطَ اللَّهُ بِهَا وَكَانَ اللَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيراً 
21. Veu[k]hrâ lem tegdirû aleyhē gad ehâtallâhu bihē. Vekēnellâhu alē külli şey'in gadîrâ. 
21. Ve (daha) başka (nice nimetler de, ki,) siz henüz onlara güç yetirmiş değilsiniz; (ama) gerçekten Allah, onları kuşatmıştır. Allah, her şeye güç yetirendir.

22. وَلَوْ قَاتَلَكُمُ الَّذِينَ كَفَرُوا لَوَلَّوُا الْأَدْبَارَ ثُمَّ لَا يَجِدُونَ وَلِيّاً وَلَا نَصِيراً 
22. Velev gâtelekumullezîne keferû levellevul edbēra summe lē yecidûne veliyyev-velē nasîrâ.
22. Kafir olanlar, sizinle savaşmış olsalardı, arkalarını dönüp kaçarlardı; sonra, ne bir veli (koruyucu dost), ne bir yardımcı bulamazlardı.

23. سُنَّةَ اللَّهِ الَّتِي قَدْ خَلَتْ مِن قَبْلُ وَلَن تَجِدَ لِسُنَّةِ اللَّهِ تَبْدِيلاً 
23. Sunnetellâhilletî gad [k]halet min gabl. Velen tecide lisunnetillēhi tebdîlē. 
23. (Bu,) Allah'ın öteden beri sürüp giden sünnetidir. Sen Allah'ın sünnetinde kesinlikle bir değişiklik bulamazsın.

24. وَهُوَ الَّذِي كَفَّ أَيْدِيَهُمْ عَنكُمْ وَأَيْدِيَكُمْ عَنْهُم بِبَطْنِ مَكَّةَ مِن بَعْدِ أَنْ أَظْفَرَكُمْ عَلَيْهِمْ وَكَانَ اللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيراً 
24. Vehuvellezî keffe eydiyehum ankum veeydiyekum anhum bibetni mekkete mim-bağdi en ezferakum aleyhim. Vekēnellâhu bimē tağmelûne basîrâ.
24. Onlara karşı size zafer verdikten sonra, Mekke'nin göbeğinde ellerini sizden ve sizin de ellerinizi onlardan çeken O'dur. Allah, yaptıklarınızı hakkıyla görendir.

25. هُمُ الَّذِينَ كَفَرُوا وَصَدُّوكُمْ عَنِ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ وَالْهَدْيَ مَعْكُوفاً أَن يَبْلُغَ مَحِلَّهُ وَلَوْلَا رِجَالٌ مُّؤْمِنُونَ وَنِسَاء مُّؤْمِنَاتٌ لَّمْ تَعْلَمُوهُمْ أَن تَطَؤُوهُمْ فَتُصِيبَكُم مِّنْهُم مَّعَرَّةٌ بِغَيْرِ عِلْمٍ لِيُدْخِلَ اللَّهُ فِي رَحْمَتِهِ مَن يَشَاءُ لَوْ تَزَيَّلُوا لَعَذَّبْنَا الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْهُمْ عَذَاباً أَلِيماً 
25. Humullezîne keferû vesaddûkum anil Mescidil Harâmi velhedye meğkûfen ey-yebluğa mehilleh. Velevlē ricēlum-mu'minûne venisēimmu'minētul-lem teğlemûhum en tetaûhum fetusîbekum minhum mearratum biğayri ilm. Liyud[k]hilellâhu fî rahmetihî mey-yeşē'. Lev tezeyyelû leazzebnellezîne keferû minhum azēben elîmē.
25. Ki onlar, inkar ettiler, sizi Mescid-i Haram'dan ve durdurulmakta (bekletilmekte) olan hediyeleri (kurbanları), yerlerine varmaktan alıkoydular. Eğer kendilerini bilmediğiniz mü'min erkekler ve mü'min kadınları, bilgisizlik dolayısıyla darmadağın edip de bu yüzden size 'dayanılmaz bir sıkıntı' dokunmayacak olsaydı (o zaman durum farklı olurdu. Durumunun böyle olması,) Allah'ın dilediğini rahmetine sokması içindir. Eğer (karışık yaşayan mü'minler), seçilip ayrılmış olsalardı, muhakkak içlerinden inkar edenleri acı bir azap ile azaplandırırdık.

26. إِذْ جَعَلَ الَّذِينَ كَفَرُوا فِي قُلُوبِهِمُ الْحَمِيَّةَ حَمِيَّةَ الْجَاهِلِيَّةِ فَأَنزَلَ اللَّهُ سَكِينَتَهُ عَلَى رَسُولِهِ وَعَلَى الْمُؤْمِنِينَ وَأَلْزَمَهُمْ كَلِمَةَ التَّقْوَى وَكَانُوا أَحَقَّ بِهَا وَأَهْلَهَا وَكَانَ اللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيماً 
26. İz cealellezîne keferû fî gulûbihimul hamiyyete hamiyyetel cēhiliyyeti feenzelellâhu sekînetehû alē rasûlihî vealel mu'minîne veelzemehum kelimetet-tegvē vekēnû ehagga bihē veehlehē. Vekēnellâhu bikulli şey'in alîmē.
26. Hani o inkar edenler, kendi kalplerinde, 'öfkeli soy koruyuculuğu'nu (hamiyeti), cahiliyenin 'öfkeli soy koruyuculuğunu' kılıp-kışkırttıkları zaman, hemen Allah; elçisinin ve mü'minlerin üzerine '(kalbi teskin eden) güven ve yatışma duygusunu' indirdi ve onları "takva sözü" üzerinde 'kararlılıkla ayakta tuttu." Zaten onlar da, buna layık ve ehil idiler. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.

27. لَقَدْ صَدَقَ اللَّهُ رَسُولَهُ الرُّؤْيَا بِالْحَقِّ لَتَدْخُلُنَّ الْمَسْجِدَ الْحَرَامَ إِن شَاء اللَّهُ آمِنِينَ مُحَلِّقِينَ رُؤُوسَكُمْ وَمُقَصِّرِينَ لَا تَخَافُونَ فَعَلِمَ مَا لَمْ تَعْلَمُوا فَجَعَلَ مِن دُونِ ذَلِكَ فَتْحاً قَرِيباً 
27. Legad sadegallâhu rasûlehur-ru'yē bil hagg. Leted[k]hulunnel mescidel harâme in şēellâhu ēminîne muhalligîne ruûsekum vemugassırîne lē te[k]hâfûn. Fealime mē lem tağlemû feceale min dûni zēlike fethan garîbē.
27. Andolsun Allah, elçisinin gördüğü rüyanın hak olduğunu doğruladı. Eğer Allah dilerse, mutlaka siz Mescid-i Haram'a güven içinde, saçlarınızı tıraş etmiş, (kiminiz de) kısaltmış olarak (ve) korkusuzca gireceksiniz. Fakat Allah, sizin bilmediğinizi bildi, böylece bundan önce size yakın bir fetih (nasib) kıldı.

28. هُوَ الَّذِي أَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدَى وَدِينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدِّينِ كُلِّهِ وَكَفَى بِاللَّهِ شَهِيداً 
28. Huvellezî ersele rasûlehû bil hudē vedînil haggi liyuzhirahu aled-dîni kullih. Vekefē billēhi şehîdē. 
28. Ki O, elçilerini hidayetle ve hak din ile, diğer bütün dinlere karşı üstün kılmak için gönderdi. Şahid olarak Allah yeter.

29. مُّحَمَّدٌ رَّسُولُ اللَّهِ وَالَّذِينَ مَعَهُ أَشِدَّاء عَلَى الْكُفَّارِ رُحَمَاء بَيْنَهُمْ تَرَاهُمْ رُكَّعاً سُجَّداً يَبْتَغُونَ فَضْلاً مِّنَ اللَّهِ وَرِضْوَاناً سِيمَاهُمْ فِي وُجُوهِهِم مِّنْ أَثَرِ السُّجُودِ ذَلِكَ مَثَلُهُمْ فِي التَّوْرَاةِ وَمَثَلُهُمْ فِي الْإِنجِيلِ كَزَرْعٍ أَخْرَجَ شَطْأَهُ فَآزَرَهُ فَاسْتَغْلَظَ فَاسْتَوَى عَلَى سُوقِهِ يُعْجِبُ الزُّرَّاعَ لِيَغِيظَ بِهِمُ الْكُفَّارَ وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنْهُم مَّغْفِرَةً وَأَجْراً عَظِيماً 
29. Muhammedur-rasûlullâh. Vellezîne meahû eşiddēu alel kuffēri ruhamēu beynehum terâhum rukkean succedey-yebteğûne fedlem-minellâhi veridvēnē. Sîmēhum fî vucûhihim min eseris-sucûd. Zēlike meseluhum fit-tevrâti vemeseluhum fil incîl. Kezer'in e[k]hrace şet'ehû feâzerahû festeğleza fēstevē alē sûgihî yuğcibuz-zurrâa liyeğîza bihimul kuffēr. Veadellâhullezîne ēmenû veamilus-sâlihâti minhum mağfiratev-veecran azîmē.
29. Muhammed, Allah'ın elçisidir. Ve onunla birlikte olanlar da kafirlere karşı zorlu, kendi aralarında ise merhametlidirler. Onları, rüku edenler, secde edenler olarak görürsün; onlar, Allah'tan bir fazl (lütuf ve ihsan) ve hoşnutluk arayıp-isterler. Belirtileri, secde izinden yüzlerindedir. İşte onların Tevrat'taki vasıfları budur: İncil'deki vasıfları ise: Sanki bir ekin; filizini çıkarmış, derken onu kuvvetlendirmiş, derken kalınlaşmış, sonra sapları üzerinde doğrulup-boy atmış (ki bu,) ekicilerin hoşuna gider. (Bu örnek,) Onunla kafirleri öfkelendirmek içindir. Allah, içlerinden iman edip salih amellerde bulunanlara bir mağfiret ve büyük bir ecir va'detmiştir.

TALAK SURESİ
Bismillâhirrahmânirrahîm.

1. يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ إِذَا طَلَّقْتُمُ النِّسَاء فَطَلِّقُوهُنَّ لِعِدَّتِهِنَّ وَأَحْصُوا الْعِدَّةَ وَاتَّقُوا اللَّهَ رَبَّكُمْ لَا تُخْرِجُوهُنَّ مِن بُيُوتِهِنَّ وَلَا يَخْرُجْنَ إِلَّا أَن يَأْتِينَ بِفَاحِشَةٍ مُّبَيِّنَةٍ وَتِلْكَ حُدُودُ اللَّهِ وَمَن يَتَعَدَّ حُدُودَ اللَّهِ فَقَدْ ظَلَمَ نَفْسَهُ لَا تَدْرِي لَعَلَّ اللَّهَ يُحْدِثُ بَعْدَ ذَلِكَ أَمْراً 
1. Yē eyyuhēnnebiyyu izē tallegtumun-nisēe fetalligûhunne liiddetihinne veehsûl iddete vēttegullâhe rabbeküm lē tu[k]hricûhunne mim buyûtihinne velē ye[k]hrucne illē en ye'tîne bifēhişetim-mubeyyinetiv-vetilke hudûdullâhi vemen yeteadde hudûdellâhi fegad zaleme nefsehu lē tedrî leallellâhe yuhdisu bağde zelike emrâ.
1. Ey Peygamber! Kadınları boşadığınız zaman, onları iddetleri içinde boşayın ve iddeti de sayın. Rabbiniz olan Allah'tan korkun. Apaçık bir hayâsızlık yapmaları hali müstesnâ, onları evlerinden çıkarmayın. Kendileri de çıkmasınlar. Bu hükümler Allah'ın hudududur. Kim Allah'ın hududunu aşarsa, kendisine yazık etmiş olur. Sen bilmezsin, belki de Allah bunun ardından bir durum peyda ediverir.

2. فَإِذَا بَلَغْنَ أَجَلَهُنَّ فَأَمْسِكُوهُنَّ بِمَعْرُوفٍ أَوْ فَارِقُوهُنَّ بِمَعْرُوفٍ وَأَشْهِدُوا ذَوَيْ عَدْلٍ مِّنكُمْ وَأَقِيمُوا الشَّهَادَةَ لِلَّهِ ذَلِكُمْ يُوعَظُ بِهِ مَن كَانَ يُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ وَمَن يَتَّقِ اللَّهَ يَجْعَل لَّهُ مَخْرَجاً 
2. Feizē beleğne ecelehunne feemsikûhunne bimeğrûfin ev fērigûhunne bimeğrûfiv-veeşhidû zevey adlim-minküm veegîmûş-şehēdete lillâhi zeliküm yûazu bihî men kēne yu'minu billâhi vēlyevmil â[k]hiri vemen yettegillâhe yecallâhu me[k]hracee. 
2. İddet sürelerini doldurduklarında, onları güzellikle tutun veya onlardan güzellikle ayrılın. İçinizden adalet sahibi iki kişiyi de şâhit tutun. Şâhitliği Allah için yapın. İşte bu, Allah'a ve ahiret gününe inananlara verilen öğüttür. Kim Allah'tan korkarsa, Allah ona bir çıkış yolu ihsan eder, sıkıntıdan kurtarır.

3. وَيَرْزُقْهُ مِنْ حَيْثُ لَا يَحْتَسِبُ وَمَن يَتَوَكَّلْ عَلَى اللَّهِ فَهُوَ حَسْبُهُ إِنَّ اللَّهَ بَالِغُ أَمْرِهِ قَدْ جَعَلَ اللَّهُ لِكُلِّ شَيْءٍ قَدْراً 
3. Veyerzughu min haysu lē yehtesibu vemen yetevekkel alēllâhi fehüve hasbuhû innellâhe bēliğu emrihî gad cealellâhu likülli şeyin gadrâ 
3. Ona hayaline gelmeyecek yerlerden rızık verir. Kim Allah'a tevekkül ederse, Allah ona yeter. Şüphesiz ki Allah emrini yerine getirendir. Allah her şey için bir ölçü tayin etmiştir.

4. وَاللَّائِي يَئِسْنَ مِنَ الْمَحِيضِ مِن نِّسَائِكُمْ إِنِ ارْتَبْتُمْ فَعِدَّتُهُنَّ ثَلَاثَةُ أَشْهُرٍ وَاللَّائِي لَمْ يَحِضْنَ وَأُوْلَاتُ الْأَحْمَالِ أَجَلُهُنَّ أَن يَضَعْنَ حَمْلَهُنَّ وَمَن يَتَّقِ اللَّهَ يَجْعَل لَّهُ مِنْ أَمْرِهِ يُسْراً 
4. Vēllâî yeisne minel mehîdi min-nisēiküm inirtebtum feiddetuhunne selēsetu eşhuriv vēllâî lem yehidne veuvlētul ehmēli eceluhunne en yedağne hamlehunne vemen yettegillâhe yecallâhu min emrihi yusrâ. 
4. Kadınlarınız içinden âdetten kesilmiş olanlarla, henüz âdetini görmemiş olanların iddetinde eğer tereddüt ederseniz, onların iddeti üç aydır. Hamile olanların bekleme süresi ise yüklerini bırakmalarına (doğum yapmalarına) kadardır. Kim Allah'tan korkarsa, Allah onun her işinde bir kolaylık verir.

5. ذَلِكَ أَمْرُ اللَّهِ أَنزَلَهُ إِلَيْكُمْ وَمَن يَتَّقِ اللَّهَ يُكَفِّرْ عَنْهُ سَيِّئَاتِهِ وَيُعْظِمْ لَهُ أَجْراً 
5. Zelike emrullâhi enzelehû ileyküm vemen yettegillâhe yukeffir anhu seyyiētihî veyuğzım lehû ecrâ.

5. İşte bu, Allah'ın size indirdiği emridir. Kim Allah'tan korkarsa, Allah onun kusurlarını örter ve mükâfâtını büyütür.

6. أَسْكِنُوهُنَّ مِنْ حَيْثُ سَكَنتُم مِّن وُجْدِكُمْ وَلَا تُضَارُّوهُنَّ لِتُضَيِّقُوا عَلَيْهِنَّ وَإِن كُنَّ أُولَاتِ حَمْلٍ فَأَنفِقُوا عَلَيْهِنَّ حَتَّى يَضَعْنَ حَمْلَهُنَّ فَإِنْ أَرْضَعْنَ لَكُمْ فَآتُوهُنَّ أُجُورَهُنَّ وَأْتَمِرُوا بَيْنَكُم بِمَعْرُوفٍ وَإِن تَعَاسَرْتُمْ فَسَتُرْضِعُ لَهُ أُخْرَى 
6. Eskinûhunne min haysu sekentum miv-vucdiküm velē tudârrûhunne litudayyigû aleyhinne vein künne ûlēti hamlin feenfigû aleyhinne hattē yedağne hamlehunne fein erdağne leküm feâtûhunne ucûrahunne ve'temirû beyneküm bimeğrûfiv-vein teâsertum feseturdiu lehû u[k]hrâ. 
6. Boşadığınız o kadınları (iddetleri müddetince) gücünüz ölçüsünde oturduğunuz yerin bir bölümünde oturtun. Onları sıkıştırıp evden çıkarmaya zorlamak için kendilerine zarar vermeye kalkışmayın. Eğer onlar hamile iseler, çocuklarını doğuruncaya kadar nafakalarını verin. Sonra doğan çocuğu sizin faidenize emzirirlerse, emzirme ücretlerini verin. Aranızda bu hususta güzelce istişare edin. Anlaşmakta güçlük çekerseniz, bu takdirde çocuğu baba hesabına başka bir kadın emzirecektir.

7. لِيُنفِقْ ذُو سَعَةٍ مِّن سَعَتِهِ وَمَن قُدِرَ عَلَيْهِ رِزْقُهُ فَلْيُنفِقْ مِمَّا آتَاهُ اللَّهُ لَا يُكَلِّفُ اللَّهُ نَفْساً إِلَّا مَا آتَاهَا سَيَجْعَلُ اللَّهُ بَعْدَ عُسْرٍ يُسْراً 
7. Liyunfig zû seatim-min seatihî vemen gudira aleyhi rizguhû felyunfig mimmē âtēhullâhu lē yukellifullâhu nefsen illē mē âtēhē seyecalullâhu bağde usrin yusrâ. 
7. Hali vakti geniş olan, nafakayı genişliğine göre versin. Rızkı dar olan fakir de, nafakayı Allah'ın kendisine verdiğinden versin. Allah bir kimseyi ancak ona verdiği şeyle mükellef tutar. Allah bir güçlükten sonra er geç bir kolaylık ihsan edecektir.

8. وَكَأَيِّن مِّن قَرْيَةٍ عَتَتْ عَنْ أَمْرِ رَبِّهَا وَرُسُلِهِ فَحَاسَبْنَاهَا حِسَاباً شَدِيداً وَعَذَّبْنَاهَا عَذَاباً نُّكْراً 
8. Vekeeyyim min garyetin atet an emri rabbihē verusulihi fehâsebnēhē hisē[be]en şedî[dal]ev veazzebnēhē azē[be]en nnuk[ra]en 
8. Nice memleketler vardır ki, Rablerinin ve peygamberlerinin emrinden uzaklaşıp azmıştır. Biz de onları çetin bir hesaba çekmiş ve onları şiddetli bir azaba uğratmışızdır.

9. فَذَاقَتْ وَبَالَ أَمْرِهَا وَكَانَ عَاقِبَةُ أَمْرِهَا خُسْراً 
9. Fezēgat vebēle emrihē vekēne âgibetu emrihē [k]husrâ.
9. Böylece onlar kendi yaptıklarının cezasını çektiler. İşlerinin sonucu da tam bir hüsran oldu.

10. أَعَدَّ اللَّهُ لَهُمْ عَذَاباً شَدِيداً فَاتَّقُوا اللَّهَ يَا أُوْلِي الْأَلْبَابِ الَّذِينَ آمَنُوا قَدْ أَنزَلَ اللَّهُ إِلَيْكُمْ ذِكْراً 
10. Eaddellâhu lehum azē[be]en şedî[dal]en fēttegû [elif][lem]llehe yē uvlil elbēbil lezîne âmenû gad enzelellâhu ileyküm zik[ra]en

10. Allah onlara şiddetli bir azap hazırlamıştır. Ey iman etmiş olan akıl sahipleri, Allah'tan korkun! Allah size bir zikir indirmiştir.

11. رَّسُولاً يَتْلُو عَلَيْكُمْ آيَاتِ اللَّهِ مُبَيِّنَاتٍ لِّيُخْرِجَ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ وَمَن يُؤْمِن بِاللَّهِ وَيَعْمَلْ صَالِحاً يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا أَبَداً قَدْ أَحْسَنَ اللَّهُ لَهُ رِزْقاً 
11. Rasûley-yetlû aleyküm âyētillâhi mubeyyinētil liyu[k]hricellezîne âmenû veamilûs-sâlihâti minez-zulumēti ilēn-nûri vemey-yu'mim billâhi veyeğmel sâlihen yud[k]hilhu cennētin tecrî min tehtihel enhēru [k]hâlidîne fîhē ebede. Gad ehsenellâhu lehu rizgâ.

11. İman edip sâlih amel işleyenleri, karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için, size Allah'ın apaçık âyetlerini okuyan bir peygamber göndermiştir. Kim Allah'a iman eder ve sâlih amel işlerse, Allah onu altlarından ırmaklar akan cennetlere sokar. Orada ebedî kalırlar. Allah ona gerçekten güzel bir rızık vermiştir.
12. اللَّهُ الَّذِي خَلَقَ سَبْعَ سَمَاوَاتٍ وَمِنَ الْأَرْضِ مِثْلَهُنَّ يَتَنَزَّلُ الْأَمْرُ بَيْنَهُنَّ لِتَعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ وَأَنَّ اللَّهَ قَدْ أَحَاطَ بِكُلِّ شَيْءٍ عِلْماً

12. Ellâhullezî [k]halega seba semēvētiv-veminel erdi mislehunne yetenezzelul emru beynehunne liteğlemû ennellâhe alē külli şeyin gadîr.Veennellâhe gad ehâta bikülli şeyin ilmee. 
12. Yedi kat göğü ve yerden de o kadarını yaratan Allah'tır. Allah'ın fermanı bunların arasından iner ki, böylece Allah'ın her şeye kâdir olduğunu, her şeyi ilmiyle kuşattığını bilesiniz
 

MÜDDESİR SURESİ
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِِ

Bismillēhirrahmēnirrahîm.
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla...

1. يَا أَيُّهَا الْمُدَّثِّرُ
1. Yē eyyuhel muddessir,
1. Ey bürünüp örtünen,

2. قُمْ فَأَنذِرْ
2. Gum feenzir,
2. Kalk (ve) bundan böyle uyar,

3. وَرَبَّكَ فَكَبِّرْ
3. Verabbeke fekebbir.
3. Rabbini tekbir et (yücelt).

4. وَثِيَابَكَ فَطَهِّرْ
4. Vesiyēbeke fetahhir
4. Elbiseni temizle.

5. وَالرُّجْزَ فَاهْجُرْ
5. Verrucze fehcur.
5. Pislikten kaçınıp-uzaklaş.

6. وَلَا تَمْنُن تَسْتَكْثِرُ
6. Velē temnun testeksir.
6. Daha çok istekte bulunmak için iyilik yapma.

7. وَلِرَبِّكَ فَاصْبِرْ
7. Velirabbike fasbir.
7. Rabbin için sabret.

8. فَإِذَا نُقِرَ فِي النَّاقُورِ
8. Feizē nugira fîn-nēgûr,
8. Çünkü o boruya (sûr'a) üfürüldüğü zaman,

9. فَذَلِكَ يَوْمَئِذٍ يَوْمٌ عَسِيرٌ
9. Fezēlike yevmeiziy-yevmun asîr;
9. İşte o gün, zorlu bir gündür;

10. عَلَى الْكَافِرِينَ غَيْرُ يَسِيرٍ
10. Alel kēfirîne ğayru yesîr.
10. Kâfirler içinse hiç kolay değildir.

11. ذَرْنِي وَمَنْ خَلَقْتُ وَحِيداً
11. Zernî vemen [k]halegtu vahîdē;
11. Kendisini tek olarak (ve yapayalnız) yarattığım (şu adam)ı Bana bırak;

12. وَجَعَلْتُ لَهُ مَالاً مَّمْدُوداً
12. Vecealtu lehû mēlem-memdûdē.
12. Ki Ben ona, 'alabildiğine geniş kapsamlı bir mal’ (servet) verdim.

13. وَبَنِينَ شُهُوداً
13. Vebenîne şuhûdē.
13. Göz önünde-hazır çocuklar (verdim).

14. وَمَهَّدتُّ لَهُ تَمْهِيداً
14. Vemehhedtu lehû temhîdē.
14. Ve sayısız imkân ve fırsatları önüne serdim.

15. ثُمَّ يَطْمَعُ أَنْ أَزِيدَ
15. Summe yetmeu en ezîd.
15. Sonra, daha arttırmam için tamah eder (doyumsuz istekte bulunur).

16. كَلَّا إِنَّهُ كَانَ لِآيَاتِنَا عَنِيداً
16. Kellē innehû kēne liēyētinē anîdē.
16. Hayır; çünkü o, Bizim âyetlerimize karşı 'kesin bir inatçıdır."

17. سَأُرْهِقُهُ صَعُوداً
17. Seurhiguhû saûdē.
17. Onu alabildiğine sarp bir yokuşa süreceğim.

18. إِنَّهُ فَكَّرَ وَقَدَّرَ
18. İnnehû fekkera vegadder.
18. Çünkü o, düşündü ve bir ölçü tespit etti.

19. فَقُتِلَ كَيْفَ قَدَّرَ
19. Fegutile keyfe gadder?
19. Kahrolası, nasıl bir ölçü koydu?

20. ثُمَّ قُتِلَ كَيْفَ قَدَّرَ
20. Summe gutile keyfe gadder?
20. Yine kahrolası, nasıl bir ölçü koydu?

21. ثُمَّ نَظَرَ
21. Summe nezar.
21. Sonra bir baktı.

22. ثُمَّ عَبَسَ وَبَسَرَ
22. Summe abese vebesar.
22. Sonra kaşlarını çattı ve yüzünü ekşitti.

23. ثُمَّ أَدْبَرَ وَاسْتَكْبَرَ
23. Summe edbera vestekbar.
23. Sonra da sırt çevirdi ve büyüklük tasladı (istikbâr).

24. فَقَالَ إِنْ هَذَا إِلَّا سِحْرٌ يُؤْثَرُ
24. Fegâle in hēzē illē sihruy-yu'ser.
24. Böylece: "Bu, yalnızca 'aktarılarak öğrenilen' bir büyüdür" dedi.

25. إِنْ هَذَا إِلَّا قَوْلُ الْبَشَرِ
25. İn hēzē illē gavlul beşer.
25. "Bu, bir beşer sözünden başkası değildir."

26. سَأُصْلِيهِ سَقَرَ
26. Seuslîhi segar.
26. Onu Ben, Sekar'a (cehenneme) sürükleyip-atacağım.

27. وَمَا أَدْرَاكَ مَا سَقَرُ
27. Vemē edrâke mē segar?
27. Cehennem (Sekâr) nedir, sen bilir misin?

28. لَا تُبْقِي وَلَا تَذَرُ
28. Lē tubgî velē tezer.
28. Ne alıkoyar, ne bırakır.

29. لَوَّاحَةٌ لِّلْبَشَرِ
29. Levvēhatul lil beşer.
29. İnsana delicesine susamıştır.

30. عَلَيْهَا تِسْعَةَ عَشَرَ
30. Aleyhē tis'ate aşer.
30. Onun üzerinde on dokuz vardır.

31. وَمَا جَعَلْنَا أَصْحَابَ النَّارِ إِلَّا مَلَائِكَةً وَمَا جَعَلْنَا عِدَّتَهُمْ إِلَّا فِتْنَةً لِّلَّذِينَ كَفَرُوا لِيَسْتَيْقِنَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ وَيَزْدَادَ الَّذِينَ آمَنُوا إِيمَاناً وَلَا يَرْتَابَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ وَالْمُؤْمِنُونَ وَلِيَقُولَ الَّذِينَ فِي قُلُوبِهِم مَّرَضٌ وَالْكَافِرُونَ مَاذَا أَرَادَ اللَّهُ بِهَذَا مَثَلاً كَذَلِكَ يُضِلُّ اللَّهُ مَن يَشَاءُ وَيَهْدِي مَن يَشَاءُ وَمَا يَعْلَمُ جُنُودَ رَبِّكَ إِلَّا هُوَ وَمَا هِيَ إِلَّا ذِكْرَى لِلْبَشَرِ
31. Vemē cealnē eshâben-nēri illē melēiketev-vemē cealnē iddetehum illē fitnetel-lillezîne keferû liyesteyginellezîne ûtûl kitēbe veyezdēdellezîne ēmenû îmēnev-velē yertēbellezîne ûtul kitēbe vel mu'minûne veliyegûlellezîne fî gulûbihim-meraduv-vel kēfirûne mēzē erâdellâhu bihezē meselē. Kezelike yudillullâhu mey-yeşēu veyehdî mey-yeşē'. Vemē yağlemu cunûde Rabbike illē hû. Vemē hiye illē zikra lil beşer.
31. Biz, o ateşin koruyucularını meleklerden başkasını kılmadık. Ve onların sayısını inkâr edenler için yalnızca bir fitne (konusu) yaptık ki, kendilerine kitap verilenler, kesin bir bilgiyle inansın, îmân edenlerin de îmânları artsın; kendilerine kitap verilenler ve îmân edenler, (böylece) kuşkuya kapılmasın. Kalplerinde bir hastalık olanlar ile kâfirler de şöyle desin: "Allah, bu örnekle neyi anlatmak istedi?" İşte Allah, dilediğini böyle şaşırtıp-saptırır, dilediğini böyle hidâyete erdirir. Rabbinin ordularını Kendisi'nden başka (hiç kimse) bilmez. Bu ise, beşer (insan) için yalnızca bir öğüttür.

32. كَلَّا وَالْقَمَرِ
32. Kellē vel gamer,
32. Hayır; Ay'a andolsun,

33. وَاللَّيْلِ إِذْ أَدْبَرَ
33. Velleyli iz edber.
33. Dönüp gittiği zaman geceye,

34. وَالصُّبْحِ إِذَا أَسْفَرَ
34. Vessubhi izē esfer.
34. Ağardığı zaman sabaha,

35. إِنَّهَا لَإِحْدَى الْكُبَرِ
35. İnnehē leihdel kuber.
35. Gerçekten o, büyük (musîbet)lerden biridir.

36. نَذِيراً لِّلْبَشَرِ
36. Nezîral lil beşer.
36. Beşer (insan) için bir uyarıdır.

37. لِمَن شَاء مِنكُمْ أَن يَتَقَدَّمَ أَوْ يَتَأَخَّرَ
37. Limen şēe minkum ey-yetegaddeme ev yetee[k]h[k]har. 
37. Sizlerden öne geçmek veya geride kalmak isteyenler için.

38. كُلُّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْ رَهِينَةٌ
38. Kullu nefsim-bimē kesebet rahîneh.
38. Her nefis, kazandıklarına karşılık bir rehinedir.

39. إِلَّا أَصْحَابَ الْيَمِينِ
39. İllē eshâbel yemîn.
39. Ancak Ashâb-ı Yemin (sağ ehli) hariç.

40. فِي جَنَّاتٍ يَتَسَاءلُونَ
40. Fî cennētiy-yetesēelûn.
40. Onlar cennetlerdedirler; birbirlerine sorarlar.

41. عَنِ الْمُجْرِمِينَ
41. Anil mucrimîn;
41. Suçlu-günâhkârları;

42. مَا سَلَكَكُمْ فِي سَقَرَ
42. Mē selekekum fî segar?
42. "Sizi şu Sekar'a (cehenneme) sürükleyip-iten nedir?"

43. قَالُوا لَمْ نَكُ مِنَ الْمُصَلِّينَ
43. Gâlû lem neku minel musallîn.
43. Onlar: "Biz namaz kılanlardan değildik" dediler.

44. وَلَمْ نَكُ نُطْعِمُ الْمِسْكِينَ
44. Velem neku nut'imul miskîn.
44. "Yoksula yedirmezdik."

45. وَكُنَّا نَخُوضُ مَعَ الْخَائِضِينَ
45. Vekunnē ne[k]hûdu meal [k]hâidîn.
45. "(Bâtıla ve tutkulara) Dalıp gidenlerle biz de dalar giderdik."

46. وَكُنَّا نُكَذِّبُ بِيَوْمِ الدِّينِ
46. Vekunnē nukezzibu biyevmid-dîn.
46. "Din (hesap ve ceza) gününü yalan sayıyorduk."

47. حَتَّى أَتَانَا الْيَقِينُ
47. Hattē etēnel yegîn.
47. "Sonunda yakîn (kesin bir gerçek olan ölüm) gelip bize çattı."

48. فَمَا تَنفَعُهُمْ شَفَاعَةُ الشَّافِعِينَ
48. Femē tenfeuhum şefēatuş-şēfiîn.
48. Artık, şefaat edenlerin şefaati, onlara bir yarar sağlamaz.

49. فَمَا لَهُمْ عَنِ التَّذْكِرَةِ مُعْرِضِينَ
49. Femē lehum anit-tezkirati muğridîn?
49. Buna rağmen, bunlara ne oluyor ki öğütten yüz çevirip duruyorlar?

50. كَأَنَّهُمْ حُمُرٌ مُّسْتَنفِرَةٌ
50. Keennehum humurum-mustenfirah;
50. Sanki onlar, ürkmüş yaban eşekleri gibidirler;

51. فَرَّتْ مِن قَسْوَرَةٍ
51. Ferrat min gasverah.
51. Arslandan korkup-kaçmışlar

52. بَلْ يُرِيدُ كُلُّ امْرِئٍ مِّنْهُمْ أَن يُؤْتَى صُحُفاً مُّنَشَّرَةً
52. Bel yurîdu kullu emri im-minhum ey-yu'tē suhufem-muneşşerah.
52. Hayır; her biri, kendisine açılmış sâhifelerin verilmesini ister.

53. كَلَّا بَل لَا يَخَافُونَ الْآخِرَةَ
53. Kellē bel lē ye[k]hâfûnel ē[k]hirah.
53. Hayır; onlar, şüphesiz âhiretten korkmuyorlar.

54. كَلَّا إِنَّهُ تَذْكِرَةٌ
54. Kellē innehû tezkirah.
54. Gerçek (şu ki), o (Kurân,) elbette bir öğüttür.

55. فَمَن شَاء ذَكَرَهُ
55. Femen şēe zekerah.
55. Artık kim dilerse, öğüt alıp-düşünür.

56. وَمَا يَذْكُرُونَ إِلَّا أَن يَشَاءَ اللَّهُ هُوَ أَهْلُ التَّقْوَى وَأَهْلُ الْمَغْفِرَةِ
56. Vemē yezkurûne illē ey-yeşēellâh. Huve ehlut-tagvē ve ehlul mağfirah.
56. Allah dilemedikçe onlar, öğüt almazlar; takvânın sâhibi (onu kabul etmeye ehil olan) O'dur, mağfiretin sahibi (bağışlamaya ehil olan da) O'dur.


KADİR SURESİ

بسم الله الرحمن الرحيم
Bismill
êhirrahmênirrahîm.
Rahmân ve rahîm olan Allah'ın adıyla.

إِنَّا أَنزَلْنَاهُ فِي لَيْلَةِ الْقَدْرِ
1. İnnê enzelnêhu fî Leyleti'l-Kadr(i).
1. Doğrusu Biz, onu (Kurân'ı) Kadir gecesinde indirdik.

وَمَا أَدْرَيكَ مَا لَيْلَةُ الْقَدْرِ
2.Ve mê edrâke mê Leyletu'l-Kadr.
2. Kadr gecesinin ne olduğunu bilir misin sen?

لَيْلَةُ الْقَدْرِ خَيْرٌ مِّنْ أَلْفِ شَهْرٍ
3. Leyletu'l-Kadri [k]hayrum-min elfi şehr.
3. Kadr (Kadir) gecesi; bin aydan daha hayırlıdır.

تَنَزَّلُ الْمَلَائِكَةُ وَالرُّوحُ فِيهَا بِإِذْنِ رَبِّهِم مِّن كُلِّ أَمْرٍ
4. Tenezzelül melêiketu ver-rûhu fîhê biizni Rabbihim min kulli emr.
4. O gece Rab'lerinin izniyle Ruh ve melekler, her türlü iş için iner de iner...

سَلَامٌ هِيَ حَتَّى مَطْلَعِ الْفَجْرِ
5. Selêmun hiye hattê metla’il fecr.
5. Artık o gece bir esenliktir gider... Tâ [ki] tan ağarana kadar...

 

MÜZEMMİL SURESİ
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِِ

Bismillēhirrahmēnirrahîm.
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla...

1. يَا أَيُّهَا الْمُزَّمِّلُ 
1. Yē eyyuhel muzzemmil.
1. Ey örtüsüne bürünen (Peygamber),

2. قُمِ اللَّيْلَ إِلَّا قَلِيلاً 
2. Gumil-leyle illē galîlē.
2. Az bir kısmı hâriç olmak üzere, geceleyin kalk:

3. نِصْفَهُ أَوِ انقُصْ مِنْهُ قَلِيلاً 
3. Nisfehû evingus minhu galîlē.
3. (Gecenin) Yarısı kadar. Ya da ondan biraz eksilt.

4. أَوْ زِدْ عَلَيْهِ وَرَتِّلِ الْقُرْآنَ تَرْتِيلاً 
4. Ev zid aleyhi verattilil gur'ēne tertîlē.
4. Veya üzerine ilâve et. Ve Kurân'ı belli bir düzen içinde (tertil üzere) oku.

5. إِنَّا سَنُلْقِي عَلَيْكَ قَوْلاً ثَقِيلاً 
5. İnnē senulgî aleyke gavlen segîlē.
5. Gerçek şu ki, Biz, senin üzerine 'oldukça ağır' bir söz (vahy) bırakacağız.

6. إِنَّ نَاشِئَةَ اللَّيْلِ هِيَ أَشَدُّ وَطْءاً وَأَقْوَمُ قِيلاً 
6. İnne nēşietel-leyli hiye eşeddu vet ev-veegvemu gîlē.
6. Doğrusu gece neşesi (gece ibadeti, insanın iç dünyasında uyandırdığı) etki bakımından daha kuvvetli, okumak bakımından daha sağlamdır.

7. إِنَّ لَكَ فِي اَلنَّهَارِ سَبْحاً طَوِيلاً 
7. İnne leke fînnehēri sebhan tavîlē.
7. Çünkü gündüz, senin için uzun uğraşılar vardır.

8. وَاذْكُرِ اسْمَ رَبِّكَ وَتَبَتَّلْ إِلَيْهِ تَبْتِيلاً 
8. Vēzkurisme Rabbike vetebettel ileyhi tebtîlē.
8. Rabbinin ismini zikret ve her şeyden kendini çekerek yalnızca O'na yönel.

9. رَبُّ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ فَاتَّخِذْهُ وَكِيلاً 
9. Rabbul meşrigi vel mağribi lē ilēhe illē huve fētte[k]hizhu vekîlē.
9. (Allah,) Doğunun ve batının Rabbidir. O'ndan başka İlâh yoktur. Şu halde (yalnızca) O'nu vekîl tut.

10. وَاصْبِرْ عَلَى مَا يَقُولُونَ وَاهْجُرْهُمْ هَجْراً جَمِيلاً 
10. Vasbir alē mē yegûlûne vehcurhum hecran cemîlē.
10. Onların demelerine karşı sen sabret ve onlardan güzel bir ayrılma tarzıyla (düşünce ve eylem bakımından köklü bir tutum) ile kopup-ayrıl.

11. وَذَرْنِي وَالْمُكَذِّبِينَ أُولِي النَّعْمَةِ وَمَهِّلْهُمْ قَلِيلاً 
11. Vezernî vel mukezzibîne ûlinnağmeti vemehhilhum galîlē.
11. Yalanlamakta olan nimet (refah ve servet) sahiplerini sen Bana bırak ve onlara az bir süre tanı.

12. إِنَّ لَدَيْنَا أَنكَالاً وَجَحِيماً 
12. İnne ledeynē enkēlev-vecehîmē.
12. Çünkü Bizim yanımızda bukağılar ve cayır cayır yanan bir ateş vardır:

13. وَطَعَاماً ذَا غُصَّةٍ وَعَذَاباً أَلِيماً 
13. Vetaâmen zē ğussativ-veazēben elîmē.
13. Boğazı tıkayıp kalan bir yemek ve acı bir azap vardır.

14. يَوْمَ تَرْجُفُ الْأَرْضُ وَالْجِبَالُ وَكَانَتِ الْجِبَالُ كَثِيباً مَّهِيلاً 
14. Yevme tercuful erdu velcibēlu vekēnetil cibēlu kesîbem-mehîlē.
14. (Öyle) Bir gün ki, yeryüzü ve dağlar titremeye-tutulur ve dağlar göçüveren bir kum yığını olur.

15. إِنَّا أَرْسَلْنَا إِلَيْكُمْ رَسُولاً شَاهِداً عَلَيْكُمْ كَمَا أَرْسَلْنَا إِلَى فِرْعَوْنَ رَسُولاً 
15. İnnē erselnē ileykum rasûlen şēhiden aleykum kemē erselnē ilē fir'avne rasûlē.
15. Şüphesiz size, üzerinize şâhit olacak bir elçi gönderdik; Firavun'a bir elçi gönderdiğimiz gibi.

16. فَعَصَى فِرْعَوْنُ الرَّسُولَ فَأَخَذْنَاهُ أَخْذاً وَبِيلاً 
16. Feasâ fir'avnur-rasûle fee[k]haznēhu e[k]hzev-vebîlē.
16. Fakat Firavun elçiye isyan etti, Biz de onu pek vahim bir tarzda (azapla) yakalayıverdik.

17. فَكَيْفَ تَتَّقُونَ إِن كَفَرْتُمْ يَوْماً يَجْعَلُ الْوِلْدَانَ شِيباً 
17. Fekeyfe tettegûne in kefertum yevmey-yec alul vildēne şîbē.
17. Eğer inkar edecek olursanız, çocukların saçlarını ağartan bir günde kendinizi nasıl koruyacaksınız?

18. السَّمَاء مُنفَطِرٌ بِهِ كَانَ وَعْدُهُ مَفْعُولاً 
18. Essemēu munfetırum-bih. Kēne vağduhû mef ûlē.
18. Bu nedenle gök bile yarılıp-çatlamıştır; (artık) O'nun vaadi gerçekleştirilip-yerine getirilmiştir.

19. إِنَّ هَذِهِ تَذْكِرَةٌ فَمَن شَاء اتَّخَذَ إِلَى رَبِّهِ سَبِيلاً 
19. İnne hezihî tezkiratun femen şēet-te[k]haze ilē Rabbihi sebîlē.
19. Şüphesiz, bu bir öğüttür. Artık dileyen Rabbine bir yol bulabilir.

20. إِنَّ رَبَّكَ يَعْلَمُ أَنَّكَ تَقُومُ أَدْنَى مِن ثُلُثَيِ اللَّيْلِ وَنِصْفَهُ وَثُلُثَهُ وَطَائِفَةٌ مِّنَ الَّذِينَ مَعَكَ وَاللَّهُ يُقَدِّرُ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ عَلِمَ أَن لَّن تُحْصُوهُ فَتَابَ عَلَيْكُمْ فَاقْرَؤُوا مَا تَيَسَّرَ مِنَ الْقُرْآنِ عَلِمَ أَن سَيَكُونُ مِنكُم مَّرْضَى وَآخَرُونَ يَضْرِبُونَ فِي الْأَرْضِ يَبْتَغُونَ مِن فَضْلِ اللَّهِ وَآخَرُونَ يُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ فَاقْرَؤُوا مَا تَيَسَّرَ مِنْهُ وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ وَأَقْرِضُوا اللَّهَ قَرْضاً حَسَناً وَمَا تُقَدِّمُوا لِأَنفُسِكُم مِّنْ خَيْرٍ تَجِدُوهُ عِندَ اللَّهِ هُوَ خَيْراً وَأَعْظَمَ أَجْراً وَاسْتَغْفِرُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ 
20. İnne Rabbeke ylemu enneke tegûmu ednē min suluseyil-leyli venisfehû vesulusehû vetâifetum-minellezîne meak. Vallâhu yugaddirul-leyle vennehēr. Alime el-len tuhsûhu fetēbe aleykum fegraû mē teyessera minel gur'ēn. Alime en seyekûnu minkum merdâ veâ[k]harûne yedribûne fil ardi yebteğûne min fadlillēhi veâ[k]harûne yugâtilûne fî sebîlillēhi fēgraû mē teyessera minhu veegîmûs-salēte veētuz-zekēte veegridullâhe gardan hasenē. Vemē tugaddimû lienfusikum min [k]hayrin tecidûhu indellâhi huve [k]hayrav-veeğzame ecrâ. Vestağfirûllâhe innallâhe ğafûrur-rahîm.
20. Gerçekten Rabbin, senin gecenin üçte ikisinden biraz eksiğinde, yarısında ve üçte birinde (namaz için) kalktığını bilir; seninle birlikte olanlardan bir topluluğun da (böyle yaptığını bilir). Geceyi ve gündüzü Allah takdir eder. Sizin bunu sayamayacağınızı bildi, böylece tövbenizi (O'na dönüşünüzü) kabul etti. Şu halde Kurân'dan kolay geleni okuyun. Allah sizden hastalar olduğunu, başkalarının Allah'ın fazlından aramak için yeryüzünde gezip-dolaşacaklarını ve diğerlerinin Allah yolunda çarpışacaklarını bilmiştir. Öyleyse ondan (Kurân'dan) kolay geleni okuyun. Namazı dosdoğru kılın, zekatı verin ve Allah'a güzel bir borç verin. Hayır olarak kendi nefisleriniz için önceden takdim ettiğiniz şeyleri daha hayırlı ve daha büyük bir ecir (karşılık) olarak Allah Katında bulursunuz. Allah'tan mağfiret dileyin. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.


HAKKA SURESİ
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِِ

Bismillēhirrahmēnirrahîm.
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla...

1. الْحَاقَّةُ
1. Elhâggah.
1. 'Elbette gerçekleşecek olan' (kıyâmet).

2. مَا الْحَاقَّةُ
2. Mel hâggah.
2. Nedir o 'muhakkak gerçekleşecek olan?'

3. وَمَا أَدْرَاكَ مَا الْحَاقَّةُ
3. Vemē edrâke mel hâggah.
3. O gerçekleşecek olanı (kıyâmeti) sana bildiren nedir?

4. كَذَّبَتْ ثَمُودُ وَعَادٌ بِالْقَارِعَةِ
4. Kezzebet semûdu ve âdum-bil gâriah.
4. Semud ve Ad (toplumları), kâriâ'yı yalan saydılar.

5. فَأَمَّا ثَمُودُ فَأُهْلِكُوا بِالطَّاغِيَةِ
5. Feemmē semûdu feuhlikû bit-tâğiyeh.
5. Bu nedenle Semud (halkı), korkunç bir sesle helâk edildi.

6. وَأَمَّا عَادٌ فَأُهْلِكُوا بِرِيحٍ صَرْصَرٍ عَاتِيَةٍ
6. Veemmē âdun feuhlikû birîhin sarsarin âtiyeh.
6. Ad (halkın)a gelince; onlar da, uğultu yüklü, azgın bir kasırga ile helâk edildiler.

7. سَخَّرَهَا عَلَيْهِمْ سَبْعَ لَيَالٍ وَثَمَانِيَةَ أَيَّامٍ حُسُوماً فَتَرَى الْقَوْمَ فِيهَا صَرْعَى كَأَنَّهُمْ أَعْجَازُ نَخْلٍ خَاوِيَةٍ
7. Se[k]h[k]harahē aleyhim seb'a leyēliv-vesemēniyete eyyēmin husûmen feteral gavme fîhē sar'â keennehum eğcēzu ne[k]hlin [k]hâviyeh.
7. (Allah) Onu, yedi gece ve sekiz gün, aralık vermeksizin üzerlerine musallat etti. Öyle ki, o kavmin, orada sanki içi kof hurma kütükleriymiş gibi çarpılıp yere yıkıldığını görürsün.

8. فَهَلْ تَرَى لَهُم مِّن بَاقِيَةٍ 
8. Fehel terâ lehum mim-bēgiyeh.
8. Şimdi onlardan hiç arta kalan (bir şey) görüyor musun?

9. وَجَاء فِرْعَوْنُ وَمَن قَبْلَهُ وَالْمُؤْتَفِكَاتُ بِالْخَاطِئَةِ
9. Vecēe fir'avnu vemen gablehû velmu'tefikētu bil [k]hâtıeh.
9. Firavun (kavmi), ondan öncekiler ve yerle bir olan şehirler (halkı da hep) o hata ile (tarih sahnesine) geldiler.

10. فَعَصَوْا رَسُولَ رَبِّهِمْ فَأَخَذَهُمْ أَخْذَةً رَّابِيَةً
10. Feasav rasûle Rabbihim fee[k]hazehum e[k]hzeter-râbiyeh.
10. Böylece Rablerinin elçisine isyân ettiler. Bu yüzden onları, şiddeti gittikçe artan bir yakalayışla yakaladı.

11. إِنَّا لَمَّا طَغَى الْمَاء حَمَلْنَاكُمْ فِي الْجَارِيَةِ
11. İnnē lemmē tağal mēu hamelnēkum fil cēriyeh.
11. Gerçek şu ki, su taştığı zaman, o gemide Biz, sizi taşıdık;

12. لِنَجْعَلَهَا لَكُمْ تَذْكِرَةً وَتَعِيَهَا أُذُنٌ وَاعِيَةٌ
12. Linec'alehē lekum tezkiratev-veteiyehē uzunuv-vēiyeh.
12. Öyle ki, onu sizlere bir ibret (hatırlatma ve öğüt) kılalım. 'Gerçeği belleyip kavrayabilen' kullar da onu belleyip-kavrasın.'

13. فَإِذَا نُفِخَ فِي الصُّورِ نَفْخَةٌ وَاحِدَةٌ
13. Feizē nufi[k]ha fîs-sûri nef[k]hatuv-vēhideh. 
13. Artık sûr'a tek bir üfürülüşle üfürüleceği.

14. وَحُمِلَتِ الْأَرْضُ وَالْجِبَالُ فَدُكَّتَا دَكَّةً وَاحِدَةً
14. Vehumiletil ardu velcibēlu fedukketē dekketev-vēhideh.
14. Yeryüzü ve dağlar, yerlerinden oynatılıp kaldırılacağı, ardından tek bir çarpma ile birbirlerine çarpılıp parça parça olacağı zaman.

15. فَيَوْمَئِذٍ وَقَعَتِ الْوَاقِعَةُ
15. Feyevmeiziv-vegaatil vēgiah.
15. İşte o gün, vakıa (bir gerçek olan kıyamet) artık vukû bulmuş (gerçekleşmiş)tur.

16. وَانشَقَّتِ السَّمَاء فَهِيَ يَوْمَئِذٍ وَاهِيَةٌ
16. Venşeggatis-semēu fehiye yevmeiziv-vēhiyeh.
16. Gök yarılıp-çatlamıştır; artık o gün, 'sarkmış-za'fa uğramıştır.'

17. وَالْمَلَكُ عَلَى أَرْجَائِهَا وَيَحْمِلُ عَرْشَ رَبِّكَ فَوْقَهُمْ يَوْمَئِذٍ ثَمَانِيَةٌ
17. Velmeleku alē ercēihē. Veyehmilu arşe Rabbike fevgahum yevmeizin semēniyeh.
17. Melek(ler) ise, onun çevresi üzerindedir. O gün, Rabbinin arşını onların da üstünde sekiz (melek) taşır.

18. يَوْمَئِذٍ تُعْرَضُونَ لَا تَخْفَى مِنكُمْ خَافِيَةٌ
18. Yevmeizin tuğradûne lē te[k]hfē minkum [k]hâfiyeh.
18. Siz o gün arz olunursunuz; sizden yana hiçbir gizli (şey), gizli kalmaz.

19. فَأَمَّا مَنْ أُوتِيَ كِتَابَهُ بِيَمِينِهِ فَيَقُولُ هَاؤُمُ اقْرَؤُوا كِتَابِيهْ
19. Feemmē men ûtiye kitēbehû biyemînihî feyegûlu hēumugraû kitēbiyeh.
19. Artık kitabı sağ-eline verilen kişi, der ki: "Alın, kitabımı okuyun."

20. إِنِّي ظَنَنتُ أَنِّي مُلَاقٍ حِسَابِيهْ
20. İnnî zanentu ennî mulēgin hisēbiyeh.
20. "Çünkü ben, gerçekten hesabıma kavuşacağımı sanmış (anlamış)tım."

21. فَهُوَ فِي عِيشَةٍ رَّاضِيَةٍ
21. Fehuve fî îşetir-râdiyeh.
21. Artık o, hoşnut bir yaşama içindedir.

22. فِي جَنَّةٍ عَالِيَةٍ
22. Fî cennetin âliyeh.
22. Yüksek bir cennette.

23. قُطُوفُهَا دَانِيَةٌ
23. Gutûfuhē dēniyeh.
23. Devşirilecek (meyve ve eşsiz ürün)leri pek yakındır.

24. كُلُوا وَاشْرَبُوا هَنِيئاً بِمَا أَسْلَفْتُمْ فِي الْأَيَّامِ الْخَالِيَةِ 
24. Kulû vēşrabû henîem-bimē esleftum fil eyyēmil [k]hâliyeh.
24. "Geride kalan günlerde, 'peşin olarak sunduklarınıza karşılık olmak üzere,' afiyetle yiyin ve için."

25. وَأَمَّا مَنْ أُوتِيَ كِتَابَهُ بِشِمَالِهِ فَيَقُولُ يَا لَيْتَنِي لَمْ أُوتَ كِتَابِيهْ
25. Veemmē men ûtiye kitēbehû bişimēlihî feyegûlu yē leytenî lem ûte kitēbiyeh.
25. Kitabı sol eline verilen ise; o da, der ki: "Bana keşke kitabım verilmeseydi."

26. وَلَمْ أَدْرِ مَا حِسَابِيهْ
26. Velem edri mē hisēbiyeh.
26. "Hesabımı hiç bilmeseydim."

27. يَا لَيْتَهَا كَانَتِ الْقَاضِيَةَ
27. Yē leytehē kēnetil gâdiyeh.
27. "Keşke o (ölüm her şeyi) kesip bitirseydi.

28. مَا أَغْنَى عَنِّي مَالِيهْ
28. Mē ağnē annî mēliyeh.
28. "Malım, bana hiçbir yarar sağlayamadı."

29. هَلَكَ عَنِّي سُلْطَانِيهْ
29. Heleke annî sultâniyeh.
29. "Güç ve kudretim, yok olup gitti."

30. خُذُوهُ فَغُلُّوهُ
30. [K]huzûhu feğullûh.
30. (Allah, buyruk verir:) "Onu tutuklayın, hemen bağlayın."

31. ثُمَّ الْجَحِيمَ صَلُّوهُ
31. Summel cehîme sallûh.
31. "Sonra çılgın alevlerin içine atın."

32. ثُمَّ فِي سِلْسِلَةٍ ذَرْعُهَا سَبْعُونَ ذِرَاعاً فَاسْلُكُوهُ
32. Summe fî silsiletin zer'uhē seb'ûne zirâan fēslukûh.
32. "Daha sonra onu, uzunluğu yetmiş arşın olan bir zincire vurup gönderin."

33. إِنَّهُ كَانَ لَا يُؤْمِنُ بِاللَّهِ الْعَظِيمِ
33. İnnehû kēne lē yu'minu billēhil azîm.
33. "Çünkü, o, büyük olan Allah'a iman etmiyordu."

34. وَلَا يَحُضُّ عَلَى طَعَامِ الْمِسْكِينِ
34. Velē yehuddu alē taâmil miskîn.
34. "Yoksula yemek vermeye destekçi olmazdı."

35. فَلَيْسَ لَهُ الْيَوْمَ هَاهُنَا حَمِيمٌ
35. Feleyse lehul yevme hēhunē hamîm.
35. "Bundan dolayı bugün, kendisine hiçbir sıcak dost yoktur."

36. وَلَا طَعَامٌ إِلَّا مِنْ غِسْلِينٍ
36. Velē taâmun illē min ğislîn.
36. "İrin ve kan karışımından başka bir yemek yoktur."

37. لَا يَأْكُلُهُ إِلَّا الْخَاطِؤُونَ
37. Lē ye'kuluhû illel [k]hâtiûn.
37. "Bunu da, hata edenlerden başkası yemez."

38. فَلَا أُقْسِمُ بِمَا تُبْصِرُونَ
38. Felē ugsimu bimē tubsirûn.
38. Hayır; gördüklerinize yemin ederim,

39. وَمَا لَا تُبْصِرُونَ
39. Vemē lē tubsirûn.
39. Görmediklerinize de.

40. إِنَّهُ لَقَوْلُ رَسُولٍ كَرِيمٍ
40. İnnehû legavlu rasûlin kerîm.
40. Hiç şüphesiz o (Kurân), şerefli bir elçinin kesin sözüdür.

41. وَمَا هُوَ بِقَوْلِ شَاعِرٍ قَلِيلاً مَا تُؤْمِنُونَ
41. Vemē huve bigavli şēir. Galîlem-mē tu'minûn.
41. O, bir şâirin sözü değildir. Ne az inanıyorsunuz?

42. وَلَا بِقَوْلِ كَاهِنٍ قَلِيلاً مَا تَذَكَّرُونَ
42. Velē bigavli kēhin. Galîlem mē tezekkerûn.
42. Bir kâhinin de sözü değildir. Ne az öğüt alıp-düşünüyorsunuz?

43. تَنزِيلٌ مِّن رَّبِّ الْعَالَمِينَ
43. Tenzîlum-mir-Rabbil âlemîn.
43. Alemlerin Rabbinden bir indirilmedir.

44. وَلَوْ تَقَوَّلَ عَلَيْنَا بَعْضَ الْأَقَاوِيلِ
44. Velev tegavvele aleynē beğdal egâvîl.
44. Eğer o, Bize karşı bazı sözleri uydurup-söylemiş olsaydı.

45. لَأَخَذْنَا مِنْهُ بِالْيَمِينِ
45. Lee[k]haznē minhu bil yemîn.
45. Muhakkak onun sağ-elini (bütün güç ve kudretini) çekip-alıverirdik.

46. ثُمَّ لَقَطَعْنَا مِنْهُ الْوَتِينَ
46. Summe legatağnē minhul vetîn.
46. Sonra onun can damarını elbette keserdik.

47. فَمَا مِنكُم مِّنْ أَحَدٍ عَنْهُ حَاجِزِينَ
47. Femē minkum min ehadin anhu hâcizîn.
47. O zaman, sizden hiç kimse araya girerek bunu kendisinden engelleyip-uzaklaştıramazdı.

48. وَإِنَّهُ لَتَذْكِرَةٌ لِّلْمُتَّقِينَ
48. Veinnehû letezkiratul lilmuttegîn.
48. Çünkü o (Kurân, Allah'tan sakınan) muttakîler için bir öğüttür.

49. وَإِنَّا لَنَعْلَمُ أَنَّ مِنكُم مُّكَذِّبِينَ
49. Veinnē lenağlemu enne minkum mukezzibîn.
49. Elbette Biz, içinizde yalanlayanların bulunduğunu biliyoruz.

50. وَإِنَّهُ لَحَسْرَةٌ عَلَى الْكَافِرِينَ
50. Veinnehû lehasratun alel kēfirîn.
50. Gerçekten o (Kurân), kafirler için bir hasrettir.

51. وَإِنَّهُ لَحَقُّ الْيَقِينِ
51. Veinnehû lehaggul yegîn.
51. Ve şüphesiz o, kesin bir gerçektir (hakku'l-yakîn).

52. فَسَبِّحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظِيمِ 
52. fesebbih bismi Rabbikel azîm.
52. Öyleyse, büyük Rabbini ismiyle tesbih et.

Kaynak:
http://gizliilimler.tr.gg/

 

 


 



Toplam 72559 ziyaretçi (114811 klik) sitemizi ziyaret etmiştir!...
 

Allah'a hakkıyla kulluk etmek; ölmeden ölmek, nefsini yenmektir!..

***
***
Duyuru Panosu
SİTEMİZE HOŞGELDİNİZ... "http://cevdet-akburu.tr.gg//" İSİMLİ SİTEMİZ 12.06.2014'TEN BERİ YAYIN HAYATINA DEVAM ETMEKTEDİR!
SİZLERİ HEM BİLGİLENDİRMEK HEM DE HOŞÇA VAKİT GEÇİRTEBİLMEK GAYESİNDEYİZ...
SİTEMİZ ASLA TİCARi AMAÇ GÜDÜLMEKSİZİN SADECE ALLAH RIZASI İÇİN HİZMETE SUNULMUŞTUR!..
***
HABERLER OKU
GÜNCEL HABERLERİ OKUMAK İÇİN,
HABER LİNLERİNİ TIKLAMANIZ YETERLİDİR.
***
ip adresi
***
View Cevdet Akburu's profile on LinkedIn
***
***
***
***

 
twitterfacebookgoogle pluslinkedinrss feedemail
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol