cicek-010.gif

 

İLİM YUVASI / OCAĞI

ANA SAYFA
ATATÜRK KÖŞESİ
2018 UMUTLARIMIZIN YEŞERECEĞİ BİR YIL OLSUN
CEVDET AKBURU KİMDİR?
CEVDET İSMİNİN ANLAMI VE ÖNEMİ
SİTENİN KURULUŞ FELSEFESİ
ALLAH (CC)'E İLTİCA ZİKRİM
AŞK-I HÜDA ( AŞK-I SEMA) - "HU AŞKI"
HAYATIMA YÖNVEVEREN VE IŞIK TUTAN HADİSELER
SEMA'DAN SENA'YA MANA ALEMİ!
MANA ALEMİNDE LUTFEDİLENLER!
SIR KAPISI - SIRR-I HAKİKAT
HAK YOL’DA YÜRÜMEK; KILDAN İNCE, KILIÇTAN KESKİNDİR!
DİNİMİZİN EMRİ; OKU EMRİ ÜZERİNE İNŞAA EDİLMİŞTİR!
ALEVİ DEYİŞLERİ
MUTLAKA İZLENMESİ GEREN VİDEOALAR
ALEVİLİK NEDİR?
İSLAMİYET VE ALEVİLİĞİN ÖNEMİ!
EHLİBEYT KİMLERDİR?
ALEVİLİK'TE 4 KAPI 40 MAKAM'IN ÖZÜ VE TEMEL ESASLARI
HZ. ALİ (AS)'NIN SÖZLERİ VE SIR DERYASI
HZ. ALİ (AS) HAYATI
HZ. HASAN (AS)
HZ. HÜSEYİN (AS)
HZ. FATIMA (AS)
12 İMAMLAR KİMLERDİR? KISA TANITIM BİLGİSİ
12 İMAMLARIN HAYATLARI
KUR'AN-I KERİM OKUMAYI ÖĞREN!
KUR'AN-I KERİM OKU - DİNLE
MEALLİ KUR'AN-I KERİM DİNLE
FARKLI DİLLERDE KUR'AN OKU
MEALLİ KUR'AN-I KERİM OKU - DİNLE
KUR'AN-I KERİM'DE DUA AYETLERİ
KUR'AN-I KERİM DEN AYETLER GÜLİSTANI
KUR'AN-I KERİM'DEN UYARICI AYETLER
KUR'AN-I KERİM'DE ŞEYTAN'LA İLGİLİ AYETLER!
ALLAH (CC) İLMİ İÇİN ÇALIŞANLARIN YOLU HEP AÇIK TUTULUR!
ŞEYTAN'LA İLGİLİ HADİSLER
HZ: MUHAMMED (SAA)'İN HAYATI
HZ. MUHAMMED (SAA)'İN HAYAT ÖZETİ
HZ. MUHAMMED (SAA)'İN VEDA HUTBESİ
PEYGAMBERİMİZE SALAVAT GETİRMENİN ÖNEMİ - VİDEO!
HZ. MUHAMMED (SAA)'E SALAVAT OKU
SALAVAT-I FATİH - ÇOK KIYMETLİ SALAVAT
PEYGAMBERİMİZ (SAA)'İN DUASI
41 SORUDA PEYGAMBER EFENDİMİZ (SAA)'İ TANIYALIM
SORULARLA PEYGAMBER EFENDİMİZ (SAA)
ŞEYTAN'IN DİLİYLE NEFSİN YAP DEDİKLERİ!
ALEVİLİK VE YANLIŞ DEVLET POLİTİKALARI
"ENE'L HAKK" - HALLAC-I MANSUR
SELMAN-I FARİSİ KİMDİR?
"KÜNTÜ KENZ" (GİZLİ HAZİNE) AŞK U SEVDA "HÛ" ÇEKER
ESMAÜL HÜSNA - ENGİN NOYAN - VİDEO!
HAFTANIN 7 GÜNÜ HZ. MUHAMMED (SAA)'E SALAVAT OKU!
HAKK DOSTU HIZIR (AS) VE KERAMETLİ KİŞİLİĞİ!
HAKK DOSTU MEHDİ (AS) VE ÖNEMİ:
HAKK DOSTU MEHDİ (AS)'IN ZUHUR ETMESİ
HAKK DOSTU MEHDİ (AS) ZUHUR ETTİĞİNDE ŞU GÖREVLERİ İFA EDECEKTİR İNŞALLAH!
HAKK DOSTU VEYSEL KARANİ'NİN DUA-İ MUNACATI
HAKK DOSTU VEYSEL KARANİ'NİN HAYATI VE SÖZLERİ!
HAKK DOSTU ABDÜLKADİR GEYLANİ'NİN HAYATI VE SÖZLERİ!
HAKK DOSTU ARSLAN BABA HAZRETLERİ
HAKK DOSTU AHMET YESEVİ HAZRETLERİ
HAKK DOSTU HACIBEKTAŞ-I VELİ HAZRETLERİ VE SÖZLERİ
HAKK DOSTU ŞEMS-İ TEBRİZİ HAZRETLERİ
HAKK DOSTU MEVLANA HAZRETLERİ VE SÖZLERİ!
HAKK DOSTU HACIBAYRAM-I VELİ
HAKK DOSTU YUNUS EMRE HAZRETLERİ VE SÖZLERİ
HAKK DOSTU BİŞR-İ HAFİ HAZRETLERİ, HAYATI VE SÖZLERİ!
HAKK DOSTU SAİD-İ NURSİ VE RİSALE-İ NUR
YA ALLAH YA FERDU YA HAYYU YA KAYYUMU YA HAKEMU YA ADLU YA KUDDUSÜ!..
KENZÜL ARŞ OKU
CELCELUTİYE KASİDESİ OKU!
CELCELUTİYE KASİDESİ VE ÖNEMİ
CEVŞEN-ÜL KEBİR - BÜYÜK CEVŞEN OKU
SEKİNE DUASI HAKKINDA BİLGİLER VE OKUNUŞU
CUMA GÜNÜ VE MÜSLÜMANLIKTAKİ ÖNEMİ
ŞEMS-İ TEBRİZİ 'NİN 40 KURALI
ALLAH (CC)'Ü YÜCELTEREK DUA ETMEK!
ESRARLI DUALAR
AHMET HULUSİ'DEN İKİ İSM-İ AZAM DUASI
ESMAÜL HÜSNA'LAR VE ÜÇLÜ VEFKLERİ
BESMELE'NİN SIRLARI
KİMDİR BU DİLLERE DESTAN SEYİT BATTAL GAZİ!
VUCUDU PİSLİKLERDEN ARINDIRAN SU; İNSANI GÜNAHLARINDAN ARINDIRANSA TÖVBE VE TAKVA'DIR!
GİZEMLER VE BİLİNMEYENLER HER ZAMAN ÜRKÜTÜCÜDÜR
İLMİN KİŞİ VE İNSANLIK ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ
ARAŞTIRMACI YAZAR İSMAİL UÇAKÇI'NIN AŞİRET ARAŞTIRMASI SONUÇLARI
HER SIKINTIDA DUAYA SARILMAK
DÖRT BÜYÜK MELEK KİMLERDİR?
SORGU MELEKLERİ "MÜNKER VE NEKİR"
EVVELCE CİNLER ALEMİ VARDI
CİN MUSALLATI - CİNLERLER İNSANA NASIL MUSALLAT OLURLAR?
İSLAMDA İNSAN EŞİTLİĞİ VE KADININ YERİ
HERKESİN BİLMESİ GEREKEN DİNİ BİLGİLER
KÜÇÜKERİKLİ KÖYÜ NEREDEDİR VE NASIL BİR YERDİR?
İL İL TÜRKİYE'Yİ TANIYALIM!
GAZETE BAŞSAYFALARINA GÖZAT!
TARİHTE BU GÜN NE OLDU?
İŞ VE İŞÇİ BULMA İLANLARI
BİLGİSAYARINIZ İÇİN ON SEÇKİN PROGRAM
GERÇEĞE EN YAKIN ÇEVİRİ YAPAN ONLINE SİTELER
MISIR PİRAMİDLERİ 3D SANAL İZLE
KIYAMETİN KUYRUKLU YILDIZLARI!...
UYDUDAN BULUNDUĞUNUZ YERİ İZLEYİN!
2014 KURBAN BAYRAMI NE ZAMAN
HURRİYET BUMERANG HABER
İLLER ARASI MESAFELER
HTML KOD DENEME
DİĞER WEBSİTELERİMİZ
LÜTFEN ANKETİMİZE KATILIN...
Ziyaretçi defteri
İletişim
 

HAKK DOSTU MEHDİ (AS)'IN ZUHUR ETMESİ



MEHDİ NE DEMEKTİR?

 
Yol gösteren, hidayete eren, doğru yolu bulan, Allah tarafından kendisine rehberlik edilen kimse. Kıyamete yakın dönemde zulüm ve adaletsizliğin her tarafı kapladığı bir zamanda gelip yeryüzünü adaletle dolduracağı ve İslâmı hâkim kılacağı söylenen Ehl-i beytten birisi.

Mehdi, kelime olarak Arapça He-De-Ye kökünden ismi mef'ul olup hidayete ermiş, hidayet bulmuş kişi anlamını taşır. Mehdî'nin ahir zamanda çıkacağına ve insanları hayır ve adalete yönelteceğine dair ahad haberler mevcuttur. Hz. Peygamber (s.a.s)'den nakledilen İtin Mâce'de mevcut hadislere göre Mehdî'nin Ehl-i beytten olacağı bildirilmektedir:

"Mehdî bizden, Ehl-i beyttendir. Allah onu bir gecede zafere erdirecektir. Mehdî, Fatıma evlâdındandır" (İbn Mâce, Fiten, 34; Dârimî, Mehdî, 1).

"Biz Abdülmuttalib evlâdı Cennet ehlinin efendileriyiz. Ben, Hamza, Ali, Cafer, Hasan, Hüseyin ve Mehdî" (Ebu Davud, Mehdî, 1; Tirmizî, Fiten, 52-53; İbn Mâce, Fiten, 34).

"Dünya hayatının sona ermesine bir gün bile kalsa, Allah zulümle dolu olan dünyayı adaletle dolduracak Ehl-i beytten birini gönderecektir" (Ahmed b. Hanbel, II, 117-118).

Bu gibi hadislerin yanısıra diğer muhaddislerin hadis mecmualarında da bazı haberler mevcuttur. Bu hadisleri takviye edecek mütevatir derecede bir bilgi olmadığı gibi, bununla ilgili olarak Kur'âni nass da mevcut değildir. Ayrıca Mehdî konusu Maturidî ve Eş'arî gibi Ehl-i Sünnet'in temelini oluşturan akaide dair eserler telif eden imamların eserlerinde işlenmemiş ve bu konu ele alınmamıştır. Ayrıca fer'i bir konu olduğundan ve ahad habere dayandığından dolayı bunu inkâr küfre sebeb olmadığı için ilk dönem akaid kitaplarına yansımamıştır.

Ehl-i Sünnet'in akideye dair yazılan son dönemlerinde bu konu ele alınmaya başlanmış ve iman ile aralarında ilgi kurulmuştur. Bununla birlikte Şiâ'nın bütün kollarında Mehdîlik önemli bir husus olup sürekli işlenen ve Mehdî beklentisinin hâkim olduğu bir inanç görülmektedir. Şiâ'nın gizli imamı Mehdî'dir. Şiâ'ya göre bu gizlilik mutlaka bir gün sona erecek, yeryüzündeki bu zulüm ve adaletsizlikler yok olacak ve tarih boyunca haksızlığa uğratılan Ehl-i beytin intikamı alınacaktır. Onlar Kur'ân-ı Kerim'in Hud, 11/8; eş-Şuara, 24/4; el-Kasas, 28/5 gibi ayetlerin Mehdî'ye delalet ettiğini söylerler.

Ehl-i Sünnet'te de Mehdî bekleme temayülü olmasına rağmen, ona insan üstü özellikler atfedilmeden toplumu İslâma yöneltecek bir yönetici veya ilim adamı olabileceği ifade edilmektedir. Ayrıca ahad haberlere dayanan bu beklentinin gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini düşünmek insanın inancına gölge düşürmemektedir.

İmam Sahavî ve İbn Hacer el-Heytemi gibi âlimlerin yanı sıra İmam Celâleddin es-Suyûtî "el-Örfü'l-Verdî fi Ahbâri'l-Mehdî" ve "Kitabü'l-Keşf" adı altında Mehdî ile ilgili hadisleri bir kitabında toplamıştır. Bu eser Ali b. Hüsameddin el-Muttaki tarafından "el-Burhan fi Alâmâtî Mehdiyyi Âhiri'z-Zaman " adıyla yeni bir tasnif ile ilim dünyasına kazandırılmıştır. İbn Hâcer el-Heytemî de bu konuda "el-Kavlu'l-Muhtasar fi Alâmâtil-Mehdiyyil-Muntazar" adlı eserini telif etmiştir. Bu her iki eser Müşerref Gözcü tarafından Türkçe'ye çevrilmiştir. Mehdî ile ilgili hadisler yukarıda da ifade ettiğimiz gibi Ebu Davut, Tirmizi, İbn Mâce, Ahmed b. Hanbel gibi büyük âlim ve muhaddisler tarafından kaydedilmiş hadislerdir. Buna rağmen dikkate şayan bir husus vardır ki Buhârî ve Müslim bu konudaki hadislere eserlerinde yer vermemişlerdir.

Sahihayn dışındaki hadis mecmualarında yer alan bu hadislerin sıhhat dereceleritartışılmış ve genellikle zayıf derecesinde hadis oldukları kabul edilmişse de sahih olanları da vardır.

                                                                                                             Ahmed AĞIRAKÇA

MEHDİ (AS) KİMDİR?

Birgün Avf bin Malik'e Allah Resûlü, “Çok karanlıklı ve şiddetli bir kısım fitneler gelir. Derken fitneler birbirlerini takip eder. O kadar ki bu Ehl-i Beytimden Mehdî denilen bir zât çıkıncıya kadar devam eder. Sen ona ulaştığında tabi ol ki hidayette olanlardan olasın.” 1 buyurmuşlardı.

Ebû Saidü'l-Hudrî rivayet ediyor: “Resûlullahtan sonra önemli bir olayın meydana gelmesinden korktuk ve Bunu Resûlullaha sorduk. O da Hz. Mehdî'yi müjdeledi.” 2

Şüphesiz bu dönemler mânevî kurtarıcıların dört gözle beklendiği dönemlerdir. Böyle bir anda âhirzamanın beklenen şahsı Hz. Mehdî geleceğine göre ona bîat etmenin, katılmanın önemi tartışılmaz. Resûl-ü Ekrem de (a.s.m.) ümmetini buna teşvik ederek, “Sizden kim o güne yetişirse karlar üzerinde emekleyerek de olsa ona katılsın.” 3 buyurmuşlardır.

Başka bir hadislerinde de Allah Resûlü, Huzeyfetü'l-Yemanî'nin bir sorusu üzerine hayırdan sonra şer, şerden sonra sulh olacağını bildirmiş, “Bu sulhtan sonra ne olacak?” diye sorduğunda da şöyle buyurmuşlardı:

Dalâlete dâvet edilecek. İşte sen o gün bir halife gördüğünde ağacın kökünü ısırarak da olsa ölünceye kadar ona koş.” 4 buyurmuşlardı.

Hadis-i şeriflerde kar üzerinde emekleyerek, ağaç kökünü ısırarak da olsa ona tâbi olmamız öğütlenen halife açıkça görüldüğü gibi Hz. Mehdî'dir.

Bu konu Asr-ı Saadette de o kadar önemli bir yer tutmuş olacak ki Ümmü Seleme validemiz, Resûllullaha “Mehdî gelecek mi?” diye sorma ihtiyacını hissetmiş, Allah Resûlü de “Evet, gelmesi haktır” 5 cevabını vermişlerdi. Hatta başka bir hadis-i şeriflerinde dünyanın yıkılmasına birgün kalsa bile, Cenab-ı Hak o günü uzatıp Hz. Mehdî'yi göndereceğini 6 belirtmektedir ki, bu onun geleceğinin zorunluluğunu ortaya koyar. 

Hz. Ali’den bize ulaşan bir başka Hadise göre, bir gün o, oğlu Hz. Hasan’a bakmış ve: “Nebi Sallallahu Aleyhi Vesellem’in isimlendirdiği gibi, mutlaka benim bu oğlum Seyyiddir (Beyefendi, Halim Selim, zarif ve centilmendir.) Yakında onun soyundan, Nebinizin (s.a.v.) adıyla adlandırılan bir adam çıkacak, ahlakında ona (Hz. Peygambere) benzeyecek, ama yaratılışında (beden ve cisim özelliklerinde) ona benzemeyecektir” buyurmuştur. 7

Büyük Alim Taftazani’nin (Mesud b. Ömer) Şehru’l- Makasıd adlı meşhur eserinde; Mehdi ile ilgili konunun başında şöyle der: “Dünyayı adalet ve iyilikle dolduracak bir imamın (liderin, büyüğün, mehdinin) çıkması konusunda ahadis-i sahiha (sahih Hadisler) varid olmuşlar.” 8

Kimdir bu Hz. Mehdî? Resûl-ü Ekrem niçin özellikle ona uymayı tavsiye etmektedir? Eğer onun döneminde yaşayacak olursak onu nasıl tanıyacağız? O karışıklık, bozukluk, herc ü merc, fısk u fesad döneminin adamı olduğuna göre mücadelesini kimlere karşı ve nasıl yapacaktır? Özellikleri nelerdir? Bunlar ve bunlara benzer soruların cevabı bilinmedikçe Hz. Mehdî'nin fonksiyonu, icraatının ehemmiyeti elbette tam anlaşılamaz.

Mehdî kimdir?

Sözlüklerde hidayette, doğru yolda olan, başkalarının hidayet ve doğru yolda gitmelerine vesile olan mânâsına gelen Mehdî, İslâmî bir terim olarak âhirzamanda geleceği müjdelenen, kendisine Allah tarafından özellikle doğru yol gösterilen, hakka yöneltilen, dinî noktalarda hata ve yanlışlıklardan korunan, insanları, bilhassa Müslümanları irşad eden, doğru yola sevk eden, zulüm ve haksızlıkların kol gezdiği bir dünyada adaleti tesis eden, âhirzamanda geleceği müjdelenen Âl-i Beytten büyük bir zâttır. Mehdî yazdığı eserlerle, inançsızlık içerisinde bulunanları, îmanı şüphe ve tereddütte olanları kurtaracak, mü'minlerin îmanlarını takviye edecek büyük bir âlimdir.

Lisanü'l-Arap'ta Mehdînin, doğru yola erişmiş, hidayeti bulmuş olan; kendisine Allah tarafından doğru yol gösterilen kimse diye tarifi yapılmaktadır.9

Bu mânâda doğru yolda giden her Müslüman bir mehdîdir. Hz. Ali'ye hem doğru yolu gösterici anlamında hâdî, hem de mehdî denildiğini biliyoruz. 10

Dört halife ve onların yolunda gidenler de mehdiyyûn, yani mehdîler olarak anılmışlardır. Nitekim Resûl-ü Ekrem (a.s.m.), “Sizi sünnetime sımsıkı sarılmaya, raşid ve mehdî halifelerimin yolunda gitmeye teşvik ederim” 11 buyurarak onların yolunda gitmeyi tavsiye etmişlerdir.

Hz. İbrahim (a.s.), Hz. Muhammed, Dört Halife, Hz. Hüseyin, Süleyman bin Abdülmelik ve bazı Abbasî halifelerine Mehdî denildiğini de biliyoruz. 12 

Emevî halifesi Ömer bin Abdülaziz'e Mehdî denilmiş, hatta Mehdîyle ilgili bazı hadisleri ona hamledenler de olmuştur. 13 Büyük Mehdînin birçok evsafına sahip 14 Mehdî-i Abbasînin ise, onun siyaset âlemindeki vazifesini yaptığını görüyoruz. 15 

Demek ki mehdî kelimesi geniş periyodlu bir kelimedir. Ancak bu kelime başına “el” takısı geldiğinde özel ve belli bir kimseye isim olmuş olur ve hadis-i şeriflerde âhirzamanda geleceği müjdelenen meşhur ve mânevî büyük kurtarıcı için kullanıldığı görülür.


Kaynaklar:
------------------------------------------
1. Süyûtî, el-Havî, 2:67-68; el-Burhan, v. 87a.
2. Tirmizî, Kitabü'l-Fİten, 34; İbni Mâce, Kitabü'l-Fİten: 36, Hurûcü Mehdî: 34.
3. İbni Mâce, Kitabü'l-Fiten: 36 (H. 4082, 4084); Müstedrek, 4:465.; İbni Kesir, Kitabü'n-Nihaye, 1:28-29.
4. Ebû Avane, Müsned, 4:476.
5. Ikdü'd-Dürer, Varak: 7b.
6. Ebû Davud, Mehdî: 1 (H. 4282); Tirmizî, Fiten: 52 (H. 2231-2232).
7. Tac V, 363
8. TAFTAZANİ, Mesud b. Ömer, Şerhu’l-Makasıd, I-V, Tahkik, ta’lik Abdurrahman Amire, Alemu’l- Kütüb, Beyrut, 1989, V, 312; krş, et-Tac, V, 343, (Kitabu’l- Fiten, bab, 7)
9. İbni Manzur, Lisanü'l-Arap, (İbni Manzur, h-d-y md), 15:354.
10. İbnü'l-Esir, Ebû’s-Saadât el-Mübarek bin Muhammed el-Cezerî, Üsdü'l-Gâbe fî Ma’rifeti’s-Sahabe, I-VIII (Kahire: ts), 4:31.
11. Tirmizî, İlim: 16; İbni Mâce, Mukaddime: 6; Ebû Davud, Sünnet: 5.
12. İbnü'l-Esir, A.g.e., 4:31.
13. Nuaym bin Hammad, Kitabü'l-Fiten, İstanbul: Âtıf Efendi Kütüphanesi (el yazma) no. 602, v. 53a.
14. Nursî, Mektûbât, s. 96.
15. Nursî, Şuâlar, s. 509.

                   *****
MEHDİ (AS)'IN ÖZELLİKLERİ

a. Ehl-i Beyt'ten olması

Hadis-i Şeriflerden Hz. Mehdî'nin Âl-i Beytten olacağını öğreniyoruz. Bu husus birçok hadis-i şerifte açıkça belirtilmiştir.

Hz. Ali, birgün Resûl-ü Ekreme (a.s.m.) sorar: “Ya Resûlallah! Mehdî bizden mi? Bizim dışımızdan mı?” Efendimiz (a.s.m.) buyururlar ki: “Bilakis bizdendir. Allah bu dini bizimle sona erdirdiği gibi bizimle açacaktır. Şirkten bizimle kurtulacaklar. Allah yine bizim sayemizde kalblerini ap açık bir düşmanlıktan sonra telif edecek.” 1

Daha önce bir kısmını zikrettiğimiz hadis-i şerifte de bu konu üzerinde durulmaktadır. “Dünyanın yıkılmasına birgün kalsa bile, Cenab-ı Hak o günü uzatır; Ehl-i Beytimden ismi ismime, babasının ismi babamın ismine uygun birini gönderir…” 2

Hadise ilk bakışta Hz. Mehdî'nin kendisinin ve babasının isminin Peygamberimizin ismine benzeyeceği anlaşılmaktadır. Ancak bu uygunluk, tıpa tıp benzerlik demek değildir. Yani Hz. Mehdî'nin isminin illâ Muhammed, babasının isminin de illâ Abdullah olması şart değildir. Eğer böyle olsaydı, hadiste “uygundur” mânâsı verilen “yüvatiû” kelimesi yerine, tetabük kökünden gelen “yütabikû” şeklinde bir kelime kullanılabilirdi. O zaman açık açık belirtilmiş olurdu ki, bu imtihan sırrına da ters düşerdi. Çünkü imtihan, istikballe ilgili hadiselerin bir ölçüde perdeli, üstü kapalı anlatılmasını gerektirir. Tâ ki herkes zoraki inanma mecburiyetinde kalıp da imtihan sırrı bozulmasın.

Mâneviyat büyüklerinden Bayezid-i Bistamî, Hz. Mehdî'nin babadan Hasenî, ana cihetinden de Hüseynî olduğunu söyler. 3 Aliyyü'l-Karî'nin tesbiti de aynıdır. Aliyyü'l-Karî, rivayetlerden anlaşılan en kuvvetli ihtimalin, Hz. Mehdî'nin baba tarafından Hasenî, anne tarafından da Hüseynî olduğunu söylemektedir. 4

b. Şemâili

Hz. Ali, birgün oğlu Hasan'a bakarak, "Bu oğlum, Resûlullahın adlandırdığı gibi seyyiddir. Bunun neslinden Peygamberinizin adını taşıyan biri çıkacak. Ahlâk bakımından ona benzeyecek, fakat şeklen benzemeyecek" 5 demiştir.

Hadislerde, Hz. Mehdî'nin şemâiliyle ilgili ayrıntılı rivayetlere rastlıyoruz. O, açık alınlı, ince burunlu 6 yüzü yıldız gibi parıldayan 7 iri gözlü, seyrek ve parlak dişli birisidir. Sağ yanağında yıldız gibi yüzünü aydınlatan bir işaret bulunmaktadır, esmer renkli, orta boylu ve kavis kaşlıdır. 8 Gözleri sürmelidir. 9 Omuzunda Resûlullahın bir mührü, nişanı vardır. Benî İsrail erkekleri gibi de heybetlidir. 10

Hz. Ali, onun delikanlılık dönemine dikkat çekerek güzel bir delikanlı olduğunu anlatır. Güzel bir siîması vardır. Saçları omuzuna kadar dökülmüş, yüzünün nuru başına ve saçlarının siyahına kadar yükselmiştir. 11 Onun sakalsız olacağı rivayeti de bulunmaktadır: “Şüphe yok ki said [bahtiyar> fitnelerden uzak kalandır (Resûl-ü Ekrem (a.s.m.), bu cümleyi üç defa tekrarlamıştır.) Fakat fitnelere mübtelâ olur ve sabreder. Ona müjdeler, onu o hale düşürenlere de yazıklar olsun." 12

Bu hadiste geçen, üç defa tekrar edilen ve yukarıda müjdeler olsun diye mânâlandırılan “fevâhen” kelimesinin değişik mânâları, Aliyyü'l-Karî'nin Mirkatü'l-Mefatih'inde 13, Rumuz ve Levamî'de 14 izah edilmektedir. Rumuz'un kenarında "fevâhen" kelimesine el-vehyü, yani sakalı tıraş edilmiş mânâsının da verildiği görülmektedir. Tezkire-i Kurtubî'de de aynı mânâya yer verilir.

Hadislerde Hz. Mehdî'nin başına da dikkat çekilmiş, sünnet olan sarığı başından çıkarmayacağı bildirilmiştir. 15

Bir rivayet de şöyledir: "Hz. Mehdî, çıktığında başında bir sarık olacak ve bir münadî, 'Bu, Allah'ın halifesi olan Mehdî'dir. Ona uyunuz" diye seslenecektir." 16

Bir rivayetten onun kırk yaşlarında vazifeye başlayacağını da öğreniyoruz. 17

c. Fazileti

Hz. Mehdînin mânevî makamı o kadar büyüktür ki dört halife ve Sahabeden sonra ilk sırayı alır. Bu konuda icma bile vardır. 18

İmam-ı Rabbanî ise Mektûbât'ında, "Mehdînin makamı Sahabenin makamından da önde görünüyor" ifadesini kullanmaktadır. 19

Mehdî'de, Sahabede olduğu gibi velâyet-i kübrâ denilen veraset-i nübüvvet sırrı inkişaf etmiştir. Bu sır, berzaha uğramaksızın doğrudan doğruya zâhirden hakikate geçer, akrabiyet-i İlâhiyenin, yani Allah'ın kuluna olan yakınlığının inkişafı şeklinde kendini gösterir. Velâyet-İ kübrâ gâyet kısa olduğu halde gâyet yüksektir. Harikaları az, fakat, meziyetleri çoktur. 20

İmam-ı Rabbanî, Hz. Mehdî'nin, bu makam münasebetiyle hiçbir tavassut, engel ve vasıta olmaksızın feyz ve bereketlere mazhar olduğunu söyler. 21

Hâkim'in Müstedrek'inde Hz. Ali'den gelen bir rivayette, Hz. Mehdî ve askerlerinin faziletleriyle ilgili olarak şöyle denilir: “Selef onları geçemediği gibi halef de onlara ulaşamaz.” 22

Hz. Mehdî velâyetin en yükseğindedir. 23 Zamanında yeryüzünün en hayırlısıdır. 24

Hz. Hüseyin'e Hz. Mehdî'nin ne ile tanınacağı sorulduğunda “Sekîne ve vakarı, helal ve haramı bilmesi, insanların kendisine muhtaç olup onun kimseye muhtaç olmamasıyla tanınır” 25 cevabını verir.

Hz. Mehdî, Resûl-ü Ekremin (a.s.m.) "Benim Ehl-i Beytim, benden sonra katle, belâya ve sürgüne maruz kalacaklardır" 26 sırrından payını fazlasıyla alan bir cefakârdır.

Onun içindir ki Hz. Mehdî'nin asıl faziletini Hz. Eyyüb gibi bu tip belâ ve sürgünlere sabrı teşkil eder. Bir rivayette şöyle buyurulmuştur:

Mehdî'nin efdaliyeti, bütün kederlere ve şiddetli fitnelere gösterdiği azamî sabır cihetiyledir… Deccalın muhasarası üzerinden kalkmayacaktır. Yoksa Mehdî'nin efdaliyeti, sevap ve Allah katındaki mertebesinin yüksekliği sebebiyle değildir.”27



Hz. Mehdî mühim hizmetleri sebebiyledir ki, daha dünyadayken Âl-i Beytten bazıları gibi Cennetle müjdelenmiştir. Enes bin Mâlik der ki: “Ben Resûlullahtan işittim: ‘Biz Abdülmuttalip çocukları Cennet halkının büyükleriyiz. Ben, Hamza, Ali, Cafer, Hasan, Hüseyin ve Mehdî.” 28

Muhyiddin Arabî, onun dokuz önemli özelliğini nazara verir: O basiret sahibi, Kitap'ı iyi anlayan, mânâsını bilen, görevlendireceği kimselerin hal ve hareketlerini iyi kestiren, öfkelendiğinde merhamet ve adaletten ayrılmayan; varlıkların sınıflarını, işlerin girift yönlerini bilen, insanların ihtiyaçlarını iyi anlayan, bilhassa zamanının gâib ilimlerine vâkıf olan kimsedir. 29

Hz. Mehdî son derece takvâ sahibidir. "Allah'tan çok korkan birisidir. Kartal cinsinden nesir kuşunun kanatlarıyla titrediği gibi Allah'tan korkar." 30

Rivayetlerden Hz. Mehdî'nin hesabını çok seri bir şekilde yapacağını da öğreniyoruz. 31 Ve işini sıkı tutacağını da. Öylesine azim ve kararlıdır ki, karşısına dağlar dikilse, onları ezip geçer, o dağlardan kendisine yol bulur. 32

Hz. Mehdî'nin talebeleri de fazilet yönünden o kadar ilerdedirler ki, Sahabeden sonra ilk sırayı alırlar.

d. İlmi

Hz. Mehdî ilminin üstünlüğüyle temayüz edecektir. Bir hadis-i şerifte belirtildiğine göre o, mevhibe-i İlâhiye olarak kendisine hikmet, yani ilim bahşedilmiş, tesiri geniş birisidir. 33

Mâneviyat büyüklerinden Bayezid-i Bistamî, Cenab-ı Hakkın, ona daha çocukken çokça ilim ve amel ihsan edeceğini belirtir. 34

Kitabü'n-Nihaye'de belirtildiğine göre ilim ve vakar Hz. Mehdî'nin ziyneti olacaktır. 35

Onun uzun boylu ilim öğrenmeye ihtiyacı yoktur. Çünkü o âhirzamanın en dehşetli döneminde alabildiğine önemli bir hizmetle vazifeli olarak gönderilecektir. Onun için de bu ilmine olağanüstü bir tarzda kavuşacaktır. Bunu, “Allah, onu bir gecede ıslah eder.” 36 ve "Cenab-ı Hak, Mehdî'yi bir gecede kâmil mânâda hidayete ulaştırır." 37 hadis-i şeriflerinden öğreniyoruz.

Bu iki hadis-i şerifi açıklayan âlimler, Allah'ın onun tövbesini kabul edip onu feyiz, fazilet ve hikmetlerle dolduracağını, muvaffakiyet nasip edeceğini belirtmektedirler. Camiü's-Sağîr Haşiyesinde el-Hafnî, bu hadisi açıklarken Cenab-ı Hakkın ona bir gecede halk üzerinde hükümranlık vereceğini ve ilmî faziletlere kavuşturacağını belirtmektedir. 38

Abdülkerim İbnü'l-Arabî, Hz. Mehdî'ye kendi sun'u olmadan en yüksek kutbiyet, içtihad yapma özelliği verileceğini, çalışıp kazanarak değil, emin makamında bunu elde edeceğini söyler. 39

Muhyiddin Arabî ise Mehdî'nin bu özelliklerini anlatırken şu ifadeleri kullanır: "O, hiç yanılmayacaktır. Çünkü onun, görmediği yerde doğrultan bir meleği vardır." Fütûhât-ı Mekkiye, 366. Bab. Melek-i ilham olarak değerlendirdiği bu melekle olan münasebetini de şöyle anlatır:
"Hadis-i Mehdî'nin işaret ettiği gibi, melek-i ilhamın kendisine ilkà ettiği esaslarla hükmeder. Melek, Şeriat-ı Muhammediyeyi (a.s.m.) ilham eder; artık Mehdî de hükmünü icra eder. Hadis-i Mehdî'de, 'Eserime tâbi olacak ve onda hataya düşmeyecektir' buyurulmaktadır."40

Mehdî, irşadını vehbî olarak yapar. O, Allah'ın hususî inayetiyle yetişir. 41

Kaynaklarda Hz. Mehdî'nin esrar-ı huruf, yani cifir ve ebced ilmini, müsbet ilimleri bileceği de belirtilir. 42 İlimler ansiklopedisi yazarlarından birisi olan Taşköprülüzâde Ahmed Efendi de Mevzûâtü'l-İlim adlı eserinde Mehdî'nin cifir hesabını bileceğinden de söz etmektedir. 43

e. Faaliyet süresi

Ebû Davud'da yer alan bir hadiste, Hz. Mehdî'nin yedi sene hakim olacağı 44 İbni Mâce'de yer alan diğer bir hadiste, kısa yaşasa yedi, yoksa dokuz sene kalacağı 45 belirtilir.

Ebû Saidi'l-Hudrî'nin rivayet ettiği Müsned'de yer alan bir hadis de aynı minvalde: “Mehdî ümmetimdendir. Ömrü uzun veya kısa olsa; yedi, sekiz yahut dokuz sene yaşar.” 46

Bazı rivayetlere göre Hz. Mehdî kırk sene hükmedecektir. 47 Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri de Marifetnâme'sinde Hz. Mehdî'nin kırk yıl adaletle hükmedeceğini söylemektedir. 48

Hz. Mehdî hizmetlerini "ihlas, sebat ve sadakat"i esas alan bir cemaatle, onların şahs-ı mânevîsiyle yapacaktır. Ebû Davud'daki bir rivayette hak üzerine mücadele verecek bu cemaatin en son grubu Mesih-i Deccalle savaşacaktır. 49

Bediüzzaman, “Ümmetimden bir grup Kıyamet kopuncaya kadar hak uğrunda cihad yapmaya devam edecek” 50 hadis-i şerifini açıklarken, hadisin aslını Ebced hesabına vurmuş, Hz. Mehdî'nin şahs-ı mânevîsinin icraat dönemini çıkarmıştır. Buna göre hadisteki “Zâhirîne ale'l-hakk=hak üzerine gâlibâne olarak” ifadesinin Ebcedî değeri 1506'dır. Bu cemaat, Hicrî 1506 tarihine kadar zâhir, âşikâre, daha öte gâlibâne hükmedecektir. Daha sonraki hizmetler ise 1542'ye kadar gizli ve mağlubiyetle yürütülecektir. “Hattâ ye'tiyellâhu biemrihî=Kıyamet kopuncaya kadar”1545 ise kâfirin başında kopacak Kıyamete işaret etmektedir. 51

Ayrıca Bediüzzaman, Şam Ümeyye (Emeviye) Camii'nde 1911 yılında yüzü aşkın ilim adamının bulunduğu bir topluluğa hitaben okuduğu hutbede, “İstikbal yalnız ve yalnız İslâmiyetin olacak ve hakim, hakâik-ı Kur'âniye ve îmaniye olacak,” 52 başka bir zaman da, “İstikbal, semavât-ı zemin-i Asya/Bâhem teslim olur yed-i beyzâ-yı İslâma” müjdelerini verirken, İslâmın bu hâkimiyet dönemlerine de dikkatleri çekmiş, bu saadet dolu günlere tarih düşürmeyi de ihmal etmemiştir.

--------------------------------------
1 eş-Şeblencî, Nuru'l-Ebsar, s. 189.
2 Ebû Davud, Mehdî: 4; Tirmizî, Fiten: 43.
3 Nursî, B. Said, Tılsımlar Mecmuası, İstanbul: Tenvir Neşriyat, 1988, s. 205, 206.
4 Hatiboğlu, Haydar, Sünen-i İbni Mâce Tercümesi ve Şerhi (İstanbul: Kahraman Yayınları, 1983), 10:351.
5 Ebû Davud, Mehdî: 1.
6 Ebû Davud, Mehdî: 1.
7 İs'âfü'r-Râğıbîn, s. 46; el-Havî, 2:66, 67. Kitabü'l-Bürhan, s. 22.
8 Nuaym bin Hammad, Kitabü'l-Fiten, Varak: 52a.
9 İs'âfü'r-Râğıbîn, s. 146; Nuru'l-Ebsâr, s. 187.
10 el-Kavlü'l-Muhtasar, s. 41; Kitabü'l-Bürhan, s. 23, 30.
11 Ikdü'd-Dürer, Varak: 11a.
12 Ebû Davud, Fitne: 2.
13 Aliyyü'l-Karî, Mirkatü'l-Mefatih, 5:151
14 Levami', 1:652
15 el-Burhan, Varak: 81a; el-Havî, 2:61, 62; İs'âfü'r-Rağıbîn, s. 148, 149.
16 el-Kavlü'-Muhtasar, s. 25.
17 A.g.e., s. 43.
18 Levami’, II:85; el-Heytemî, el-Kavlü'l-Muhtasar, s. 71; Nursî, Mektûbât, s. 271.
19 İmam-ı Rabbanî, Mektûbât, I:45;
20 Nursi, Mektûbât, s. 54.
21 İmam-ı Rabbanî, Mektûbât, 2:763, 764.
22 Müstedrek, Mukaddime: 52. Fasıl, s. 319.
23 İmam-ı Rabbanî, Mektûbât, s. 357 (251. mektuptan).
24 el-Kavlü'l-Muhtasar, s. 27.
25 Ikdü'd-Dürer, Varak: 12b.
26 Kenzü'l-Ummal, 14:267.
27 İs'afü'r-Rağıbîn'den naklen Tılsımlar, s. 212.
28 İbni Mâce, Kitabü'l-Fiten: 34 (H. 4087.)
29 Şârânî, Kıyamet Alâmetleri, s. 189.
30 Kitabü'l-Bürhan, s. 53.
31 el-Kavlü'l-Muhtasar, s. 12.
32 A.g.e., s. 39.
33 Ramûzü'l-Ehadis, s. 518.
34 Tılsımlar Mecmuası, s. 205, 206.
35 İbni Kesir, Kitabü'n-Nihaye, 1:29-30.
36 İbni Mâce, Kitabü'l-Fiten: 34 (H. 4085).
37 Müsned, 1:84.
38 Sünen-i İbni Mâce Tercümesi ve Şerhi, 10:351.
39 Nursî, Tılsımlar Mecmuası, s. 207.
40 A.g.e., s. 211.
41 Haccac, Abdullah, Alâmâtü'l-Kıyameti'l-Kübrâ, Kahire: 1986, s. 73.
42 Tılsımlar, s. 206.
43 Taşköprülüzâde Ahmed Efendi, Mevzûâtü'l-Ulûm, II:246.
44 Ebû Davud, Kitabü'l-Mehdî, 4:170; Müsned, 3:117.
45 İbni Mâce, Kitabü'l-Fiten: 33, 34 (H. 4083.)
46 Müsned, 3:36.
47 Kitabü'l-Bürhan, s. 83; el-Kavlü'l-Muhtasar, s. 50.
48 Erzurumlu İbrahim Hakkı, Marifetnâme, 1:27.
49 Ebû Davud, Cihad: 1.
50 Buharî, İ'tisam: 10; Müslim, Îman: 247; İbni Mâce, Mukaddime: 1; Tirmizî, Fiten: 51.
51 Nursî, Kastamonu Lahikası, s. 23.
52 Nursî, Hutbe-i Şamiye (İstanbul: Yeni Asya Neşriyat, 1993), s. 28.

                        *****

MEHDİ (AS)'IN GÖREVLERİ NELERDİR?

Bir hadis-i şeriflerinden Allah Resûlü, “Başında benim bulunduğum, sonunda İsa bin Meryem'in, ortasında (sondan önce) Mehdî'nin bulunacağı bir ümmet helâk olmaz.1 buyururlar.

Çünkü, tarih şahittir ki, başında kendisinin bulunduğu ümmet helâk olmamıştır. Sonda Hz. İsa’nın ve sondan önce pâk neslinden Hz. Mehdînin bulunduğu ümmet de helâk olmayacaktır. 

Hz. Mehdî'nin hizmetleri öylesine önemli ve büyüktür ki, rivayetlerden onun hilafetinden sadece insanların değil, bütün yer ve gök ehlinin memnun olacağı belirtilir.2 Çıkışı sadece ehl-i îman için değil, yer ve gök ehli için dahi sevinç kaynağı olur. Öyle ki kuşlar, vahşî hayvanlar, denizdeki balıklar dahi sevinirler.3Hattâ Mehdî'nin bu güzel hizmetleri sebebiyledir ki, ölüler bile dirilip onun zamanında yaşamayı temennî ederler.4 Kısaca Allah, kalbleri onun muhabbetiyle doldurur.5

Büyüklerden Tavus-u Yemenî onun zamanında yaşamayı çok arzulamıştır.

Bu önemli hakikati ifade ettikten sonra İslâmı, sadece âhiret diniymiş gibi görme veya göstermenin İslâmı tanımamak mânâsına geldiğini, peygamberlerin sadece âhiret işlerinde değil, dünya işlerinde de rehber oldukları gibi Hz. Mehdînin de maddî ve mânevî her konuda yol göstereceğini, ıslahatını her sahada yapacağını hemen belirtelim.

Evet, Hz. Mehdî vazifesini sadece din sahasında değil, saltanat, hilafet, sosyal hayat, cihad gibi hayatı kuşatan her sahada icra edecektir.

Biz şimdi rivayetlere dayanarak bu hizmetlerinin en dikkat çekici olanları üzerinde duralım:

a. Dini ikàme
Hz. Mehdî bir müceddittir. Cenab-ı Hak onunla dini tekrar iâde edecektir.6 O, âhirzamanda, Asr-ı Saadette olduğu gibi İslâmı yeni baştan hâkim kılacak, yüceliğini, üstünlüğünü bütün dünyaya îlan edecektir. Nuru'l-Ebsar müellifi Said bin Cübeyr, “Müşrikler hoşlanmasalar da Allah, bu dini bütün dinlere üstün kılacaktır7 âyetinin tefsirinde dini üstün kılacak kişinin Hz. Fatıma'nın çocuklarından Hz. Mehdî olduğunu belirtir. Bunun, “O İsa'dır (a.s.)” diyenlerin sözleriyle de çelişki teşkil etmediğini, zira Hz. İsa'nın Hz. Mehdî'ye zemin hazırlayacağını söyler.8

el-Kavlü'l-Muhtasar'da, Resûlullah (a.s.m.) en başta İslâmı nasıl ayakta tuttuysa, Hz. Mehdî de en sonunda İslâmı aynı şekilde ayakta tutacaktır.9 kaydı vardır.

Saadet-i Ebediyede Ashab-ı Kehf'in mağaradan çıkıp Hz. Mehdî'ye asker olacakları tarzında bir rivayete yer verilir.10 Ashab-ı Kehf'in dirilip asker olmasının ne mânâya geldiğini kesin olarak bilemiyoruz. Yalnız şunu söyleyebiliriz ki, Hz. Mehdî'nin îmanî mesajlarıyla Ashab-ı Kehf'in dirilişi gibi ölü ruhlar dirilecek, yeniden hayata dönecektir. Bu bize Hz. Mehdî'nin mesajının temelini de insanı mânen diriltecek îmanî hakikatler teşkil ettiğini göstermektedir.

Muhyiddin-i Arabî, Mehdî'nin dini ikàme edeceğini, önemsenmez hale geldikten sonra ona tekrar kıymet kazandıracağını, ihya edeceğini söyler ve "Dini Resûlullahın zamanında olduğu gibi aynen tatbik edecek" der.11

İmam-ı Rabbanî de sönen İslâm güneşinin Hz. Mehdî'yle yeniden parlayacağını ifade eder.12

Ümmü Seleme'nin rivayetine göre, Hz. Mehdî, İslâmı yeryüzünün değişik bölgelerinde hâkim kılacaktır.13

Onun diktiği kuru bir dalın, hatta ağacın yeşerip yapraklandığı belirtilir ki,14bundan, onun kerametlere sahip bir kişi olduğu kadar, îmansızlıkla ölü hale gelen kalbleri, ağacın yeşerdiği gibi, irşadları ve eserleriyle canlandıklarını, yeniden hayata döndüklerini de çıkarabiliriz.

b. Sünnet-i Seniyyeyi ihya
Hz. Mehdî müceddit olduğu içindir ki, aynı zamanda dönemine İslâmın damgasını vuracaktır. İslâma yöneltilen hücumları bertaraf edecek, Sünnet-i Seniyyeyi ihya edecektir. Aişe Validemizin rivayet ettiği bir hadis-i şerifte bu husus açık açık anlatılır: “Benim vahiy üzere mücadele verdiğim gibi Mehdî de Sünnetim üzere mücadele verir15 buyurulur.

Rivayetlere göre Hz. Mehdî ihya etmedik sünnet, kaldırmadık bid'at bırakmayacak, âhirzamanda tıpkı Resûlullah gibi dinin vecibelerini îfa edecektir.16

İmam-ı Rabbanî de Mektûbât'ında Hz. Mehdî'nin bu önemli hizmeti üzerinde durur. Onun aslî vazifelerinden birisinin Sünnet-i Seniyyeyi ihya ve bid'atları kaldırmak olduğunu söyler.17 Sünnet-i Seniyyenin önemini anlatırken de şu satırlara yer verir: “Sünnet ve bid'attan herbiri, diğerinin yokluğunu gerektirir. Birini ihya etmek, diğerini öldürmek sayılır. Bu mânâya göre Sünnet-i ihya etmek, bid'atı öldürmek demektir. Aksi dahi böyledir.” Hatta onun dini yayma ve sünneti ihya etme görevini yürütürken halkı bid'alarla amel etmeye alıştıran modern bir bilginden dahi söz eder.18

Hz. Mehdî geldiğinde alabora olmuş bir atmosferle karşılaşır. Tepeden tırnağa İslâma yöneltilmiş bir tahribat söz konusudur. İslâmiyeti içine alan ve dağlar büyüklüğünde taşları bulunan İslâm kalesinde bir sürü gedikler açılmıştır. Bin senedenberidir yığılan ve birikegelen şüphelerin bir anda kusulduğunu; İslâmî esas, cereyan ve şeâirlerin kırılmaya, kalb-i umumî ve efkâr-ı âmmenin dehşetli yaralanmaya, vicdan-ı umumînin bozulmaya yüz tuttuğunu müşahede eder. 

Bütün bunlar Süfyan'ın öncülüğünde gerçekleşir. Hz. Mehdî ise bu müthiş tahribatın sebep olduğu mânevî hastalığı Kur'ân eczahanesinden aldığı ilaçlarla tedavî eder; bid'atlarla unutulmaya, unutturulmaya çalışılan ve savaş açılan, gerçekte ise herbiri birer iksir olan Sünnet-i Seniyye prensiplerini yerleştirmeye çalışır. O ve onun nûrânî cemiyeti, Süfyan komitesinin tahribatçı rejim-i bid'akârânesini tamir edip Sünnet-i Seniyyeyi ihya edecektir.19

c. Süfyanla mücadele
Birgün Resûl-ü Ekrem (a.s.m.), Hz. Ömer’e, Yahudî çocukları içerisinde birini gösterip, “İşte Süfyanın sûreti!” buyurdu. Hz. Ömer ileri atılıp, “Öyleyse ben onu öldüreceğim” dedi. Resûl-ü Ekrem (a.s.m.) ise, “Eğer bu Süfyan ve İslâm Deccalı olsa, sen öldüremezsin; eğer o olmazsa, onun sûretiyle öldürülmez20 buyurdu.

Evet, Süfyan âhirzamanda gelecek ve "Kıyamete kadar hak üzere cihada devam eden, muhalefet edip düşmanlık edenlerin bir zarar veremeyeceği,"21 bu hak cihadlarını muzaffer olarak sürdüren22 ve “en son grubu Mesih-i Deccalle savaşan bir cemaat"23 ve onun temsilcisi olan Hz. Mehdî tarafından öldürülecektir.

Hz. Mehdî, mücadelesini, bütün mukaddesleri inkâr fikriyle ortaya çıkan büyük Deccala, hem de İslâma, Kur'ân'a savaş açan, dinsiz, yalancı İslâm Deccalı Süfyana karşı verecek, bu mücadeleler sonucunda onu öldürecek, tahribatını tamir edecektir. 

Allah'ı, Kur'ân'ı, peygamberi tanımayan, İslâm adına ne varsa hepsine savaş açan, icraatını sistemli ve münafıkâne bir tarzda yürüten, İslâmın rükünleri olan bu inanç esaslarını kaldırmaya, yok etmeye, zayıflatmaya çalışan Süfyan, “Hz. Mehdî'yi de devamlı tarassut altında tutacak, muhasarasını üzerinden kaldırmayacaktır.24 

Bu demektir ki, Hz. Mehdî çok zor şartlarda hizmet verecek, mücadelesini sürdürecek.

Hadis-i şeriflerde Süfyanın tahribatına olduğu kadar Hz. Mehdî'nin onunla yapacağı mücadelelere de yer verilmiştir. Bu mücadele birçoklarının zannettiği gibi maddî kılıçla değil, mânevî kılıçlı, fikir yoluyla; kanlı değil, kansız olacaktır. el-Heytemî bunu şöyle anlatır: “Ona bîat edenler, (Kâbe civarındaki) rükün ve makam arasında bîat ederler. Uyuyanı uyandırmaz, aslâ kan dökmezler.25

Bediüzzaman da, Hz. Mehdînin, Süfyan komitesinin rejim-i bid’akârânesini tamir edeceğini belirterek Mektûbât isimli eserinde, bu görevin kaba kuvvet ve güç kullanmakla değil, ıslahat ve tamirat yoluyla olacağını söylemektedir. 

Müslim'de yer alan bir hadiste27 Hz. Mehdî'nin Deccalle olan enteresan bir mücadelesine yer verilmektedir. Her ne kadar Mamer ve Ebû İshak gibi ravîler, bu zâtın, Hz. Hızır olduğunu söylüyorlarsa da hadisin öncesi ve sonrasından onun Hz. Mehdî olduğu anlaşılmaktadır. Bu hadis-i şeriften anladığımıza göre Deccalın merkezde silahlı gözetleme yapan askerleri bulunmaktadır ki bu, onun büyük bir ordu ve hükümet gücüne sahip olduğunu göstermektedir. Buna dayanarak Hz. Mehdî'yi kendine bende etmek istemekte, kabul etmeyince de eziyet ve sıkıntı vermekte, tesirsiz hale getirmek için elinden gelen herşeyi yapmaktadır. Öyle ki “sırtı ve karnı döve döve genişletilmekte,” yani onun dâvâsı gün geçtikçe etrafa daha da yayılmaktadır. 

O, bunca eziyet ve işkenceye rağmen asla boyun bükmez, Deccalı tanımaz, aksine Deccallığı hakkındaki kanaati daha da pekişir, mağlup edilmez bir edayla insanlara şöyle seslenir: “Ey insanlar şüphe yok ki artık Deccal bana yaptığı bu işi artık insanlardan hiçbir kimseye yapamayacaktır.” Deccal yine onu öldürmek için alır. Ama onun boynu ile köprücük kemiği arası bir bakır levha haline geliverir ve Deccal artık onu kesebilecek hiçbir yol bulamaz. Sonunda onu iki eli ve iki ayağı ile yakalar ve fırlatıp atar. İnsanlar, Deccalın onu ateşe attığını sanırlar. Oysa o mü'min Cennet içine atılmıştır.

Bu ifadeler Deccalın Hz. Mehdî'yi öldürmek istemesine rağmen bunu başaramayacağını göstermektedir. Ona diş geçiremeyecek, kılıcı da işlemeyecektir. Onu ateşe atması ise zamanında bir nevi Cehenneme dönen zindanlara atması demektir. Ama onun îmanı o zindanı da bir nevi Cennete çevirir. Çünkü Cennet ve Cehennem herşeyden önce gönülde yaşanır. Èman zindanları saraya, ateşleri âb-ı hayata çevirebilecek güçte bir iksirdir. Aynı zamanda bu Deccalın Hz. Mehdî'yi en ücrâ, ıssız yerlere süreceğini, oraların ise bağlık bahçelik yerler olacağını da göstermektedir.

Müslim'daki hadisin sonu şöyle bitiyor: “İşte o mü'min âlemlerin Rabbi katında insanların şehadet bakımından en büyük olanıdır.28

Başka bir rivayette ise Hz. Mehdî'nin Süfyanla ilgili mücadelesine şöyle dikkat çekilir: “Süfyanla Mehdî yarışa hazır iki at gibi ortaya çıkarlar. Kâh Süfyanî gâlip gelir, kâh Mehdî.29 Hz. Mehdî Şam'a geldiğinde Süfyanîler dallı budaklı ağaçlar kesip Taberiye gölüne atarlar.30 Horasan tarafına giden bir taife de Süfyanîleri mağlup eder.31 Sonunda Süfyanîler hilafeti Hz. Mehdî'ye teslim ederler.32 

Bu rivayetlerde de görüldüğü gibi Süfyan herşeye rağmen Hz. Mehdî’nin kılıncından kurtulamayacaktır. Hak ve hakikatin hükmettiği kâinatta bu kurulu düzene meydan okuyan, safsata, yalan ve hileden medet uman Deccalın teslim-i silâh etmemesi düşünülebilir mi?

Hem o Hz. Mehdîden öyle bir darbe yiyecektir ki, bunu, unutmak mümkün olmayacaktır. Evet, "İslâmiyete darbe vuranların başlarında öyle müthiş bir patlayış olacak ki, Kıyamete kadar unutulmayacak."33

Burada hemen belirtelim ki, Deccal da nihayet insandır. Önemli olan onun şahsının değil, fikrinin, inançsızlığının, bozuk cereyanının öldürülmesidir. Yoksa onun şahsını bir virüs dahi öldürebilir. 

İşte ehl-i nifakın başına geçen, Şeriat-ı İslâmiyeyi tahribe çalışan bu müthiş şahsın meydana getirdiği münafıkâne cereyanı, Âl-i Beyt-i Nebevîden olan Hz. Mehdî öldürüp dağıtacaktır.34 

Evet, Deccalın kurduğu tahripkâr rejime karşı mücadele veren, onun tahribatını tamire çalışan Âl-i Beytten bu mübarek zât, Deccalın fitnesine son verecek, Süfyan komitesinin tahribatçı rejim-i bid'akâranesini tamir edip Sünnet-i Seniyyeyi ihya edecek; yani âlem-i İslâmiyette risalet-i Ahmediyeyi (a.s.m.) inkâr niyetiyle şeriat-ı Ahmediyeyi (a.s.m.) tahribe çalışan Süfyan komitesi, Hz. Mehdî cemiyetinin mu'cizekâr manevî kılıncıyla öldürülecek ve dağıtılacaktır.35

Hz. Mehdî, bunu arkasını dayadığı şahs-ı mânevîsi, seyyidler cemaatı ve diğer ehl-i îmanla birlikte gerçekleştirecektir. 

Bu konudaki gelişmelerin seyrinde de dikkat çekici noktalar vardır:

Bediüzzaman’ın belirttiğine göre Süfyan, “Yediyüz sene müddetinde İslâmiyetin ve Kur’ân’ın elinde şeref-şiâr, bârika-asa bir elmas kılınç olan Türk milletini ve Türkçülüğü, muvakkaten İslâmiyetin bir kısım şeâirine karşı istimal etmeğe çalışır. Fakat muvaffak olmaz, geri çekilir. ‘Kahraman ordu, dizginini onun elinden kurtarır’ diye rivayetlerden anlaşılıyor.36

Rahmet-i İlâhiyeden ümit kesilmez. Çünkü Cenab-ı Hak, bin senedenberi Kur’ân’ın hizmetinde istihdam ettiği ve ona bayraktar tayin ettiği bu vatandaşların muhteşem ordusunu ve muazzam cemaatini muvakkat arızalarla perişan etmez. Yine o nuru ışıklandırır ve vazifesini idame ettirir.37

Bu bahsin devamında (el yazma nüshasında) Bediüzzaman, kendi el yazısıyla şu notu düşer: “Kılıncını ayağına vurdurmaz, düşmanına vurdurur. Kur’ân’a hizmetkâr eder. Ağlayan âlem-i İslâmı güldürür.

Hz. Mehdî, bu mücadeleleri esnasında elbette bir kısım sıkıntılarla karşılaşacaktır. Ona destek verenler de, cephe alanlar da çıkacaktır

Hz. Mehdîye destek verenler
Süfyan da, Mehdî de faaliyetlerini tek başlarına yürütmezler. Her ikisi de destek bulurlar. Zaman fert değil, şahs-ı mânevî zamanı olduğu için Süfyan sırtını bir şer komitesine, Mehdî de dayanışmayı esas alan hak bir cemaate dayar. 

İlk anda Hz. Mehdînin etrafında toplananların sayısı oldukça azdır. Ama ihlaslıdırlar, sadıktırlar, sebatkârdırlar. Yılma bilmeyen bir azim, korku bilmeyen bir cesaret, ender rastlanan fedâkârlık içerisindedirler.

Evet, onların başlangıçtaki sayıları Bedir Ashabı, yani 313 kişi kadar, Talut'la nehri geçenler kadar az, kalbleri uzlaşmış, şehid düşenlerine üzülmeyen, kendilerine katılanlara sevinmeyen39 kimselerden müteşekkildir. Onlar Allah yolunda kınayanın kınamasından, dedikodusundan korkmazlar.40 Hz. Ali’nin belirttiğine göre, bu insanlar hiçbir şeyden korkmaz, hiçbir menfaate de sevinmezler.41Azdırlar, ama bir ordu kuvvetindedirler. Güç ve kuvvetlerini ihlas, sadakat ve tesanüdden alırlar. Onun için "Ne kadar da az olsalar, mânen bir ordu kadar kuvvetli ve kıymetli sayılırlar."

"İşte o pek kesretli muktedir ordu, Âl-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmdır ve Hz. Mehdî'nin en has ordusudur."42

İhlas, sadakat, sebat ve cesaret dolu bu topluluğun halleri, Hz. Musa zamanında Calut'la mücadele eden Talut'u andırır. Talut'un kuvveti azdı. Emirlere uymayıp bir imtihan vesilesi olan nehirden su içip gevşeyen, Calut ve ordusuna güç yetiremeyeceklerini söyleyen askerlere karşı, herşeyi göze alan fedâkâr ve cefakâr az bir grup ise şöyle diyordu: "Nice az topluluk vardır ki, Allah'ın izniyle çok tupluluğa gâlip gelir."43

İhlası esas alan, ihlasla zerrenin güneşler kadar büyüyeceğine inanan bu samimi insanlar Süfyanizmi yıkmada zorlanmayacaklardır.

Arap değil, diğer milletlerden olan bu yardımcılar44 her zalime ve cebbar oğlu cebbara gâlip geleceklerdir. Demir gibi kalblere sahip bu insanların diğer önemli bir özellikleri de geceleri âbid, gündüzleri de arslan kesilmeleridir.45

Mehdî'nin ordusu zaman zaman darbeler yiyecek, zaman zaman o çetin görevi üstlenememek, rahatlık meyli; can, mal, mevki korkusu gibi çeşitli sebeplerle kendisinden ayrılanlar olacaktır. Ama "onlar buna aldırmayacak,"46 "Ayrılanlar da, muhalifler de ona zarar veremeyecek. O kendisinden ayrılanlara rağmen muzaffer olarak yoluna devam edecektir."47 Böylece "mücahede edenlerle sabredenler ortaya çıkarılmış"48 olacaktır.

Ona muhalefet edenler
Mevdûdî, "Çok korkarım ki, Hz. Mehdînin getireceği yeniliklere karşı ilk feryadı basanlar; ulemâ ve sofîler olacaktır. Kezâ onun tanınabilmesi için alelâde bir adamın durumundan farklı şekillere sahip bulunacağını ummaktayım49 der.

Evet, Hz. Mehdî, ne yazık ki, Süfyan'ın engellemeleriyle kalmayacak, bir kısım hocaları da karşısında bulacaktır. Taklitçi içtihad âlimleri ona düşman kesilecek. Mehdî'nin mezhep imamlarına zıt hükmettiğini gördüklerinde bundan hoşlanmayacaklar, fakat karşı da gelemeyeceklerdir.*

d. Kalbleri birleştirmesi
Taklidî îmanları tahkikileştiren, îmanda inkişaf ve terakkì sağlayan Hz. Mehdî, her türlü iyilik ve güzelliğin kaynağı olan îmanla önce bir huzur atmosferi sağlar. O inanç birliği ile kalbleri birleştirir, kurtla kuzu bir arada yaşayacak derecede dostluğu, uhuvveti, hürmeti, muhabbeti tesis eder. Böylece ehl-i îman büyük bir kuvvet kazanır.

Hz. Ali'nin belirttiğine göre “Allah, Mehdî için birçok insanları bulut parçaları gibi toplayacak ve Allah kalblerini telif edecektir.” 

Yine Hz. Ali'nin rivayet ettiği bir hadis-i şerifte, dünyanın sonu geldiğinde fitne ve kargaşalar çoğalacak, altın madeninde türediği gibi türeyecek, halk fitne içerisine dalacak, Şam ehli semadan yağan belâlarla darmadağın olacak ve o kadar zayıflayacak ki tilkiler bile harp etse mağlûp edecek. 

İşte böyle bir anda Hz. Mehdî üç zafer sancağıyla çıkıp Müslümanların kalblerini telif edecek, eski nimetlerini geriye verecek, görüşlerini birleştirip kalblerini yumuşatacaktır.50

e. Adalet, sulh ve sükûnu tesis etmesi
Herhangi bir kimseye ait olan şeye hak, hakkın hak sahibine verilmesi, yerine konulmasına da adalet diyoruz. Zulüm ise hakkın yerinden oynatılması, başka yerlere konulması demektir.

Herşeyin ters yüz edildiği, zulmün başına adalet külahını geçirdiği bir zamanda ruh dünyası kararan insanlık hakkı, adaleti tesis edecek bir kurtarıcıyı her zamankinden daha çok aramaya başlayacaktır. Resûlullahın yolunda, onun tarzında bir insanın âleme reis olup hükmetmesini, problemlerine çözüm bulmasını, zulme son verip sulh ve sükûnu temin ve adaleti hâkim kılmasını bekleyecektir.

İşte Hz. Mehdî böyle bir zamanda çıkacak, zulümle dolan yeryüzünü adaletiyle dolduracak,51 işleri düzene sokacak52 ve insanları hakka döndürünceye kadar mücadele edecektir.53 

O, zulüm, istibdad hâkim olan dünyayı öylesine sulh ve sükûna kavuşturacaktır ki Müslümanlar İslâmın ilk dönemlerindeki gibi yaşamaya başlayacaktır. Artık kan dökülmeyecek, uyuyan kimse de rahatsız edilmeyecektir.”54

Onun döneminde iyilerin iyilikleri artar, kötülere bile iyilik yapılır.55

f. Bolluk ve berekete vesile olması
Îmanın hükmettiği bir dünyada nelerin gerçekleşebileceğini bir düşünün. Orada çalışkanlık, gayret, faaliyet, fedakârlık, cömertlik gibi güzel huylar namına ne varsa hepsi yeşerecek, meyvelerini vermeye başlayacaktır. Zâten îman, güzel meyveler veren nuranî bir ağaç değil midir?

İşte Hz. Mehdî zamanında Asr-ı Saadette olduğu gibi küllenmiş duygular bir bir tomurcuklanacak, çiçek açacaklardır. Bu huzur ve sulh döneminin en göze çarpan özelliklerinden biri de rivayetlerde belirtildiği gibi bolluk ve bereketin görülmesidir.56

Müslim'de, âhirzamanda geleceği bildirilen halife—ki İslâm âlimlerince bunun Mehdî olacağı bildirilir—malı sayılamayacak derecede taksim edecek57 ibaresi yer alır. Ebû Davud'daki ifade ise şöyledir: 
 

Âhirzamanda bir halife gelir de malı avuç avuç verir, verdiği malı saymaz.58



Ebû Saidi'l-Hudrî'den rivayet edilen bir hadis-i şerifte ise dönemindeki bolluk ve refahtan söz edilirken şöyle buyurulur: 
 

Benim ümmetim onun döneminde öylesine bir refaha ulaşacaktır ki, o güne kadar benzerine asla rastlanmamıştır. O kadar ki yer ürünlerini verir, insanlardan hiçbir şey saklamaz, mal da o gün çok birikir. Adam kalkıp, ‘Ey Mehdî, bana ver!” dediğinde, Mehdî de ‘Al!’ der.59



“Ümmetim onun zamanında benzerine rastlanmamış derecede nimetlere kavuşacaklar, gök bol bol yağmurunu gönderecek. Yer de bitki ve mallardan hiçbir şey saklamayacak (yani yeraltı zenginliklerini insanların faydasına sunacaktır.)60Onun döneminde yeryüzü hazinelerini dışarı fırlatacaktır.61 Hayvan sürüleri de fazlalaşacaktır.62

Batılılarca kaleme alınan İslâm Ansiklopedisinde de, Macdonald'ın, Hz. Mehdî zamanındaki bu bolluğu şöyle anlattığını görüyoruz: “Müslümanlar onun şeriatini takip ederek, benzerini aslâ görmedikleri bir refaha erişeceklerdir. Yer bütün meyvelerini verecek ve gökler yağmurlarını boşaltacak, gümüş para ayaklar altına alınacak, hesap bile edilmeyecektir. Bir kimse her kalkışında, ‘Ey Mehdî! Bana ver!’ diyecek, o da, ‘Al!’ cevabını verecektir. Elbisesinin eteğiyle taşayabileceği herşeyi adamın önüne dökecektir.” Bunu Müslim-i Şerifin rivayet ettiği şu hadis-i şerif de desteklemektedir: ‘Ümmetim kaybolmaya yaklaşınca saymaksızın servetler saçan bir halife gelecektir.”63

Bu bolluğun sebebini, teknolojinin geliştiği ve tohum ıslahı ile tarımda üretimin kat kat arttığı günümüzde anlamak zor olmasa gerek.

Onun zamanında herşey olduğu gibi Müslümanların sayısı da artacaktır.64

g. Mezhebleri tevhidi
Muhyiddin-i Arabî, Fütûhât-ı Mekkiyye'sinde Hz. Mehdî'nin mezhebleri kaldıracağını, hâlis ve hakiki dinden başka bir mezheb kalmayacağını söyler.65

Saadet-i Ebediye'de Hz. Mehdî'nin mezhebleri kaldıracağı tarzında bir rivayete yer verilir.66 

Mezhebleri kaldırmadan maksat Resûlullah dönemine dönüş olabilir. Daha açıkçası onun zamanında mezhebler birleştirilecek demektir. Bu ise Sözler'de anlatıldığı gibi, önceden asırlara göre şeriatlar değiştiği, hatta aynı asırda kavimlere göre bile ayrı ayrı şeriatler geldiği halde Resûlullahın Şeriatı her asra kâfî gelecek, bütün insanlık aynı dersi alabilecek, birtek muallimi dinleyebilecek, birtek şeriatle amel edebilecek bir özellikte gönderildiği için muhtelif şeriatlere ihtiyaç kalmamıştır. Ancak insanlık bütünüyle aynı seviyeye gelmediği ve aynı sosyal hayatı koruyamadığı için teferruatta bir derece ayrı ayrı mezheblere ihtiyaç duyulmuştur. Ne zaman ki çoğu insan yüksek bir okulun talebesi gibi, bir sosyal hayat tarzı içerisine girer, bir seviyeye gelirse o zaman mezhebler birleştirilebilir.67

Şu halde, Hz. Mehdî zamanında insanlık bir yüksek okulun talebeleri gibi aynı fikrî ve kültürel yapıya kavuşacak, benzer sosyal hayat tarzını paylaşacak hale gelecek, dolayısıyla da ayrı ayrı mezheplere ihtiyaç kalmayacak, Mecelle türü tek bir hukuk sistemi Müslümanların ihtiyacına cevap verebilecektir.

h. Dünya hâkimiyeti
İmam-ı Rabbanî, Mektûbât'ında Peygamberimizin bir hadislerinden bahseder. Bu hadis-i şerife göre Peygamberimiz, yeryüzünün dört meliki bulunduğunu, bunlardan ikisinin Müslüman, ikisinin de kâfir olduğunu, Müslüman olanların Hz. Zülkarneyn'le Hz. Süleyman, kâfir olanlarının da Nemrud'la Buhtunnasr olduğunu bildirmiştir. Beşinci olarak da yere Ehl-i Beytinden birinin, yani Hz. Mehdînin hâkim olacağını zikretmiştir.68

Konuyla ilgili başka bir hadis-i şerif de şöyledir:
 

"Mehdî, tıpkı Zülkarneyn ve Süleyman (a.s.) gibi bütün dünyaya hükmedecektir." 69



Hadis-i şerifte Hz. Mehdî'nin Zülkarneyn'e benzetilmesi oldukça enteresandır. Hz. İbrahim döneminde yaşamış Yemen hükümdarlarından biri olan Hz. Zülkarneyn'i seyahatları, kavimlerle yaptığı mücadeleler ve nihayet zamanın azgın ve taşkın kavmi Ye'cüc ve Me'cüce karşı yaptığı meşhur seddiyle tanıyoruz. 

Allah'ın, sahip olduğu herşeyi ilmiyle kuşattığını bildirdiği,70 İskender diye de bilinen Hz. Zülkarneyn, yolculuğu esnasında "iki dağ arasına ulaşmış, hiçbir söz anlamaz derecedeki bir kavme rast gelmişti. Onların zulmünden bîzar olanlar, "Ey Zülkarneyn! Ye'cüc ve Me'cüc, yeryüzünde fesat çıkarıp duran kimselerdir. Sana bir vergi versek, onlarla bizim aramızda bir set yapar mısın?" demişlerdi.

O da, onların yardımlarını da alarak sağlam bir set yapmak için kolları sıvamıştı. İki dağ arasını demir kütleleriyle doldurmuş, pekişmesi için de aralarına erimiş bakır dökmüştü. Ondan sonradır ki Ye'cüc ve Me'cüc ne o seddi aşabilmiş ve ne de ondan delik açabilmişti.

Bu hadise, Kehf Sûresinin 93-97 âyetleri arasında anlatılır. 

Demek ki, zamanın terörizmine karşı sedd-i Zülkarneyn büyük bir görev üstleniyordu. Hz. Mehdî zamanında da ateizme dayalı anarşi dünyayı kasıp kavuracak, o da İslâmî hakikatlerle onlara set gerecektir. 

Küfre set geren faaliyetleriyle tanınacak olan Hz. Mehdî, İslâmı dünya kalesinin burcuna dikecektir. Ümm-ü Seleme'nin rivayet ettiği bir hadis-i şeriften öğrendiğimize göre Sünnet-i Seniyyeyi esas alan Hz. Mehdî, İslâmiyeti küre-i Arz'ın denizlerine kadar yayacaktır.71 Ancak onun fütûhâtı, dünya hâkimiyeti İslâmı yayma şeklinde, yani ilmen, maddeten değil, mânen olacaktır.

Öyle ki İslâmın ezelî ve ebedî, her çağda yeni ve canlı olan, güzelliğinden hiçbirşey kaybetmeyen esas ve prensiplerini akıl ve gönüllere nakşedecek, duyurmadık bir yer bırakmayacak, her okuyanı etkisi altına alacak, kalb ve kafaları fethedecektir.

O, İslâmın yüce hakikatlerini öylesine parlak ve güçlü bir şekilde gösterecek, sarsılmaz delillerle ispatlayacaktır ki, ele aldığı meseleler karşısında en muannid feylesoflar dahi susacak, itiraz edebilecek bir nokta bulamayacak; küfür ve zındıka her çeşidiyle bu yıkılmaz sedd-i Zülkarneyne çarpıp kendisi yıkılmak zorunda kalacaktır. Bu hâkimiyetin önünde hiçbir kuvvet duramayacaktır.

Anarşi ve teröre karşı da en büyük bir sedd-i Zülkarneyn'dir bu mânevî surlar. Tarihin çeşitli devirlerinde anarşi ve fesat kaynağı olmuş, Deccalizmin hâkimiyet kurmaya çalıştığı asrımızda Büyük Deccala çanak tutarak fitne ve fesat kazanlarını kaynatmaktan geri kalmayan Ye'cüc ve Me'cüc denilen Mançur ve Moğol kabilelerinin istilâlarını da önler bu set.

Hz. Zülkarneyn zamanında mazlum kavimler onların terörü altında eziliyorlardı. Hz. Zülkarneyn gedik dahi aşılamayacak sağlamlıktaki setiyle onları bu musibetten korumuştu.

Gerek Büyük Deccalın sisteminin iskeletini teşkil eden komünizme ve gerekse İslâmı ve bütün mukaddesleri tahribi hedef olan Süfyanizme karşı günümüzün insanlarının da sağlam bir sedde ihtiyaçları vardır. Hz. İsa'nın şahs-ı mânevîsini temsil eden, teslisten kurtulup tevhide teslim olan Hıristiyan âlemiyle Hz. Mehdî'nin başını çektiği İslâm âlemi bu dehşetli fitneye, yani ateizme karşı kurduğu, kuracağı savunmaya yönelik bir kısım kuruluş ve birlik teşekküllerinin yanısıra mânevî bir set germekle de mükelleftir. İşte bu mânevî set, Yecüc ve Mecücün bu asırdaki temsilcisi komünizmin ruh, kalb ve kafaları istilâ etmesini önleyen îman ve Kur'ân hakikatleridir.

Evet, zamanının yağmacı, anarşist, bozguncu, tahripçi Ye'cüc ve Me'cüc kabilelerinin tahribatına set germeyi başaran bu güçlü hükümdar, o günün dünyasına hâkim olacak derecede "yeryüzünde kudret sahibi" kılınmış ve kendisine "muhtaç olduğu herşeye ulaşabileceği bir sebep"72 verilmişti. Bu tasarrufunu o, Allah'ın ihsan ettiği ilim ve kudretle yapıyordu. 

Mehdî de dünyaya hâkim olacak.73 Vehbî ilim ve mânevî iktidarla desteklenen Hz. Mehdî, ihlas, sebat ve tesanüdü esas alan şahs-ı mânevîsiyle önce müthiş şerleri def'edecek, sonra da mânevî hâkimiyetini kuracak, güçlü delillere dayanan izah ve ispatları karşısında kefere ve fecere ya îmana gelecek, ya da susmak zorunda kalacaktır. 

Asrımızda Deccalizmin şahs-ı mânevîsi olan komünizm tehlikesi daha ortada yokken, 1911'de kaleme aldığı Muhakemat isimli eserinde doğmakta olan bu dehşetli tehlikeyi haber veren büyük islâm âlimi Bediüzzaman, başta Avrupa olmak üzere bütün dünyanın korkunç bir fitneye hamile olduğunu bildiriyordu. Dinden uzaklaşan Avrupa medeniyetinin iç yüzü karışmakta, birkısım fesat ve ihtilal fırkaları doğmaya başlamaktaydı. Eğer İslâmın sağlam ipi ve Zülkarneyn seddi gibi sağlam hakikatlerine iltica edilip dayanılmazsa, bu fesat fırkaları medeniyetlerini yerle bir edecekti, hattâ tehdit etmeye bile başlamıştı.74

Sonraki yıllarda bu fitne ortaya çıkacak, bütün dünyayı kasıp kavuracak, önüne gerilen engelleri bir bolduzer gibi ezip geçecekti.

Ahtapot misali cemiyet hayatını saran bu tehlikeyi Bediüzzaman, "Sedd-i Zülkarneyn'in tahribiyle Ye'cüc ve Me'cüclerin dünyayı fesada vermesi gibi, Şeriat-ı Muhammediye (a.s.m.) olan sedd-i Kur'ânînin tezelzülüyle ve Ye'cüc ve Me'cücden daha müthiş olarak ahlâkta ve hayatta zulmetli bir anarşilik ve zulümlü bir dinsizlik fesada ve ifsada başlıyor"75 diye üzüntüyle dile getirecekti.

Hıristiyanlığı mağlup eden ve anarşiyi yetiştiren kuzeyde çıkan dinsizlik cereyanının değişik ülkelerdeki ayak sesleriydi bunlar. Hile, entrika ve gasbla gücü kendinde toplayan bu şer odakları birer cellat olup çıkıyor, menhus rejimlerini masum ülkelere yerleştirmek için zulmü, istibdadı, kanı tek çare olarak görüyordu. Artık karşısında durulabilecek hiçbir maddî güç kalmamıştı.

Bu müthiş tahribata karşı nasıl karşı konulacaktı?

Ancak sedd-i Zülkarneyn gibi olan sedd-i Kur'ânî lâzımdı ki bu felâket durdurulabilsin. Bu sedd-i Zülkarneyn ise Kur'ân hakikatleriydi. 

Evet, Avrupa'da istilâkârâne hükmeden ve semavî dinlere dayanmayan dehşetli cereyanın istilâsına karşı ancak bir kale hükmündeki îman ve Kur'ân hakikatleriyle karşı durulabilirdi.76

"Dinsizlik Rus'u, şimdiye kadar yarı Çin'i ve yarı Avrupa'yı istilâ ettiği halde, bize karşı tecavüz ettirmeyip tevkif ettiren, hakàik-ı îmaniye ve Kur'âniyedir. Yoksa, Rusların tahribat nev'inden mânevî kuvvetlerine karşı adliyenin binden birine maddî ceza vermesiyle serserilere ve fakirlere, zenginlerin malını peşkeş çeken ve hevesli gençlere ehl-i namusun kızlarını ve ailelerini mübah kılan ve az bir zamanda Avrupa'nın yarısını istilâ eden bir kuvvete karşı, ancak ve ancak mânevî bombalar lâzım ki, o da hakikat-i Kur'âniye ve îmaniye atom bombası olup o dehşetli solculuk cereyanını durdursun. Yoksa, adliye vasıtasıyla yüzden birine verilen maddî ceza ile bu küllî kuvvet tevkif edilmez."77

Demek oluyor ki, Hz. Mehdî'nin dünya hâkimiyetinin silahı maddî değil, mânevî olacaktır. Mânevî güç o kadar kuvvetlidir ki, maddî gücün yapamadıklarını yapar.

Biraz da Hz. Süleyman'la Hz. Mehdî'nin münasebetleri üzerinde duralım. Kuşların dilini bilecek derecede ilim sahibi, cinlere hükmedecek seviyede yaratıklara hâkim, bakırı eritip kazanlar döktürecek ölçüde sanayici, muhteşem saraylar yaptıracak kadar teknolojiye vâkıf, Kur'ân'ın "Ne güzel bir kuldur o!"79 diye tavsif ettiği Hz. Süleyman, sadece bir kısmını saydığımız bunca büyük nimete nasıl kavuşmuştu acaba?

Şu duâsına borçluydu bütün bunları Hz. Süleyman. Allah'a şöyle yakarmıştı: 

"Ya Rabbî, beni bağışla. Ve benden sonra kimseye nasip olmayacak bir hükümranlık ver. Şüphesiz ki Sen pek çok lütuf ve ihsan sahibisin."80

Allah, onun duâsını kabul etti. "Şüphesiz o, Allah'a yönelmiş bir kimseydi."81 

Hz. Süleyman bunca nimeti istemişti, istemesine ama hepsine şükür gözlüğüyle bakmayı, "tefekküre vesile"82 yapmayı da ihmal etmemişti. 

İşte onun kendini Allah yoluna bu adamışlığı, onu emsali görülmemiş bu ihsanlara kavuşturmuştu. O, yeryüzüne hükmü geçen bir hükümdardı. Son derece adaletliydi. Zâlimlerin korkulu rüyası, mazlumların şefkat meleği olmuştu. Daima hakkın, haklının yanında yer almış, ezileni kaldırmış, ülkesini sulh ve sükûna kavuşturmuştu.

Hz. Süleyman, zenginliğin, bolluğun sembolüdür. Ülkeyi baştan sona imar etmiştir. 40 yıllık hükümranlığı esnasında kurda kuşa varıncaya kadar herkesi huzura kavuşturmuş, mutlu bir hayat sürmelerini sağlamıştı.

Ancak o, haşmetli saltanatına rağmen musibetli dönemler yaşamaktan da kurtulamamıştı. 

Hz. Mehdî'yle onun arasında birkısım benzerlikler var.

Hz. Süleyman mânen görevliydi. Hz. Mehdî de öyle.

Hz. Süleyman dünyaya hükmediyordu. Hz. Mehdî de hükmedecek. Gerçi Hz. Mehdî, dağa, taşa, kuşa hükmü geçirebilecek derecede bir hükümranlığa sahip değil. Ama, Allah'ın izniyle taş gibi kalbleri yumuşatabilecek, kömür gibi ruhları elmaslaştırabilecek, ölü ruhları îmanın nuruyla diriltebilecek, dünyanın en ücrâ köşesinde de olsa hizmetleriyle mü'minlere moral, kâfirlere hüzün verebilecek bir iksir, yani hizmet ve eserlerin sahibidir. 

Evet, Hz. Mehdî de Hz. Süleyman gibi yeryüzüne hâkim olacaktır.83 Ama o, bu hâkimiyetini şahs-ı mânevîsiyle birlikte gerçekleştirecek; baştacı edindiği, müfaasını yaptığı kutsî hakikatleri ruh ve gönüllere nakşedecek ve bu Amerika'dan Japonya'ya, Rusya'dan Avusturalya'ya kadar dünyanın her ülkesinde varlığını, gücünü, hâkimiyetini hissettirecek, bu mânevî gücün karşısında küfrün çürük direkleri bir bir yıkılacak, teslim-i silah edeceklerdir. "Tesadüf, şirk ve tabiat"tan teşekkül eden fesat şebekesi, âlem-i İslâmdan nefy ve ihraç edilecektir. 

Hz. Süleyman kırk yıl saltanat sürmüştü. Hz. Mehdî de kırk yıl hükmedecek.

Hz. Süleyman dönemi bolluk ve refah dönemleriydi. Hz. Mehdî zamanında da bolluk ve bereket görülecek.

Hz. Süleyman, emrindekilerle ülkesini baştan başa îmar etmişti. Hz. Mehdî de talebeleriyle birlikte insanlığı mânen îmar edecek.

Hz. Süleyman birkısım fitnelere maruz kalmıştı. Hz. Mehdî'de dinsiz komitenin sıkıntılarından kurtulamayacak.

i. İstanbul'un fethi
Hz. Mehdî'nin icraatlarından biri de İstanbul'u fethetmesidir. Bir rivayette ümmet-i Muhammed'in son emiri Ehl-i Beyt-i Nebevîden hüsn-ü sîret sahibi Mehdî'nin çıkacağı, Kayser şehrini fethedeceği, zamanında Deccalın çıkacağı ve Hz. İsa'nın gökten ineceğini bildirilir.84 Hatta Resûlullah bu konu üzerinde öylesine önemle durmuştur ki, dünyanın sonuna bir gün bile kalsa Allah'ın o günü uzatıp Kostantıniyeye fethedeceğini bildirmiştir.85

Muhyiddin-i Arabî de, Mehdî'nin İstanbul şehrini Deccalın elinden kurtaracağı kaydeder.86

Rivayetlerde bu fethin harp etmeden, Lâ ilâhe illallah tekbirleriyle gerçekleşeceği de belirtilmektedir.87 Ki bundan fethin mânevî yönden gerçekleşeceğini anlıyoruz.

Kayser şehri Kostantıniyye, yani İstanbul’un ilk fethinin Fatih Sultan Mehmed tarafından fethedildiğini, hadis-i şerifte de gerek kendisi ve gerekse askerlerinin medhedildiğini biliyoruz. Yukardaki hadiste ise bundan farklı bir yöne, yani İstanbul'un Deccalın çıktığı, Hz. Mehdî'nin indiği bir zamanda fethine dikkat çekilmiştir. Bundan bir zaman gelip İstanbul'un işgal edileceğini, fakat kurtarılacağını, ayrıca fısk u fesada gömüldüğü bir zamanda Hz. Mehdî'nin gelip onu mânen fethedeceğini çıkarabiliriz.

-------------------------------------------
1. Neseî ve Ebû Nuaym (Said Havva, A.g.e., 9:339).
2. İs'âfü'r-Râğıbîn, s. 146; el-Havî, 2:66-67.
3. A.g.e., s. 67-68; Rahbavî, Kıyamet Alâmetleri, s. 162-163.
4. Tezkiretü'l-Kurtubî, s. 186; Şerhu'l-Makàsıd, 2:307; İs'âfü'r-Rağıbîn, s. 145. 
5. el-Kavlü'l-Muhtasar, s. 42.
6. Ikdü'd-Dürer, Varak: 9a.
7. Tevbe Sûresi: 33.
8. Nuru'l-Ebsâr, s. 186.
9. el-Kavlü'l-Muhtasar, s. 27.
10. Hüseyin Hilmi Işık, Saadet-i Ebediye, s. 1029.
11. M. Arabî, Fütûhât-ı Mekkiye, s. 66.
12. İmam-ı Rabbânî, Mektûbât, 1:565.
13. Said Havva, A.g.e., 9:334.
14. Kitabü'l-Bürhan, s. 67; el-Kavlü'l-Muhtasar, s. 43
15. Ikdü'd-Dürer, Varak: 5b; el-Burhan, Varak: 85b
16. Rahbavî, Kıyamet Alâmetleri, s. 162, 163.
17. Nursî, Mektûbât, s. 255.
18. İmam-ı Rabbanî, Mektûbât (Arapçası), 1:234; Mektûbât-ı Rabbanî Tercümesi, çev. Abdülkadir Akçiçek, İstanbul: Çile Yayınları, 1:565, 566.
19. Nursî, Mektûbât, s. 426.
20. Buharî, Cenâiz: 80, Cihad: 178; Müslim, Fiten: 85-86, 95; Tirmizî, Fiten: 63.
21. Buharî, İ'tisam: 10; İbni Mâce, Mukaddime: 1; Tirmizî, Fiten: 51.
22. Müslim, Îman: 247.
23. Ebû Davud, Cihad: 4.
24. Tılsımlar Mecmuası, s. 212 (İs'afü'r-Rağıbîn'den naklen).
25. el-Heytemî, el-Kavlü’l-Muhtasar, s. 24.
27. Müslim, Kitabü'l-Fiten, 23. Bab, 113. H. (H. 2938).
28. Buharî, Fiten: 27; Fezâilü’l-Medine: 9; Müslim, Fiten: 112 (H. 2938).
29. Nuaym bin Hammad, Kitabü'l-Fiten: Varak: 76a; el-Burhan, v. 92a.
30. el-Havî li'l-Fetâvâ, s. 67-68.
31. A.g.e., s. 67, 68; Tezkire, s. 187.
32. Kitabü'l-Fiten, v. 50a.
33. Kastamonu Lâhikası, s. 55.
34. Mektûbât, s. 56.
35. Mektûbât, s. 413.
36. Şuâlar, s. 515.
37. Mektûbât, s. 327.
39. Kitabü'l-Bürhan, s. 57. 
40. İbni Mâce, 10:259.
41. Sıddık Han, el-İzaa, s. 128.
42. Emirdağ Lâhikası, 259.
43. Bakara Sûresi, 249.
44. Kıyamet Alâmetleri, s. 169.
45. Kitabü'l-Bürhan, s. 57, 68.
46. Râmûzü'l-Ehadîs, s. 476 (İbni Mâce'den).
47. Râmûzü'l-Ehadîs, s. 487 (Taberânî'nin Kebir'inden.)
48. Âl-i İmran Sûresi, 142.
49. Mevdûdî, İslâmda İhya Hareketleri, s. 
* Bu konuda Muhyiddin İbni Arabî’nin görüşleri için bknz: s. 164.
50. Hakim, Müstedrek'ten Mukaddime, Fasıl: 52; s. 318.
51. Ebû Davud, Kitabü'l-Mehdî, 4:107 (H. 4284, 4290.); Sâdüddin Teftazanî, Şerhu'l-Makasıd, 2:307.
52. Buharî, Kitabü'l-Fiten, 5.
53. İbni Hacer, el-Metalibü'l-Âliye, 4:342 (H. 4553.) 
54. el-Burhan, Varak: 82a; Kitabü'l-Fiten, Varak: 51a.
55. el-Bürhan, s. 17.
56. el-Havî li'l-Fetâvâ, s. 67, 68; Rahbavî, Kıyamet Alâmetleri, s. 162, 163.
57. Müslim, Kitap: 52 (H. 67-69.
58. Ebû Davud, Kitap: 34.
59. İbni Mâce Kitabü'l-Fiten: 34 (H. 4083.)
60. Mecmaü'z-Zevâid, 7:317.
61. el-Kavlü'l-Muhtasar, s. 45.
62. Müstedrek, 4:558.
63. Macdonald, “Mehdî,” İslâm Ansiklopedisi, 7:478.
64. Müstedrek, 4:558.
65. Rahbavî, Kıyamet Alâmetleri, s. 186-187.
66. Hüseyin Hilmi Işık, Saadet-i Ebediye, s. 1029.
67. Sözler, s. 447.
68. Mektûbât, 2:251. 
69. Kitabü'l-Bürhan, s. 10; el-Kavlü'l-Muhtasar, s. 32; Rahbavî, Kıyamet Alâmetleri, s. 162, 163.
70. Kehf Sûresi, 91.
71. İbni Kesir, en-Nihaye, 1:27, 28; Suyûtî, el-Havî, 2:58, 59.
72. Kehf Sûresi, 84.
73. Râmûzü'l-Ehadis, 1:135.
74. Nursî, Muhakemât, s. 38.
75. Kastamonu Lâhikası, s. 111.
76. Emirdağ Lâhikası, 1:90.
77. Emirdağ Lâhikası, 2:297.
79. Sâd Sûresi, 30.
80. Sâd Sûresi, 35. 
81. Sâd Sûresi, 30.
82. Sâd Sûresi, 32.
83. el-Kavlü'l-Muhtasar, s. 24.
84. Nuaym bir Hammad, Kitabü'l-Fiten, Varak: 59a.
85. el-Bürhan, s. 74.
86. M. Arabî, Fütûhât-ı Mekkiye, s. 66.
87. Şârânî, Ölüm, Kıyamet, Âhiret ve Âhirzaman Alâmetleri, s. 445-446.

                          *****

YE'CÜC VE ME'CÜC NEDİR?

İslâm inancına göre eşrâtu'ssaat'tan (Kıyametin büyük alâmetlerinden) biri olmaküzere, yeryüzünde bozgunculuk çıkaran ve gerçek mahiyetlerini Allah'ın bildiği iki topluluk.

Ye'cüc ve Me'cüc kelimeleri Arapçaya başka bir dilden girmiştir. Frenkler buna "Yağuğ ve Mağuğ" demişler, Şeytanın zürriyeti olduğuna inanmışlardır. Bazı kimseler de yeryüzündeki insanların onda dokuzunun Ye'cüc ve Me'cüc olduğunu söylemişleridir. İslâm inancına göre ise, Ye'cüc ve Me'cüc, eşrât-ı saattan (Kıyametin kopacağına işaret sayılan büyük alâmetler)dir. Ye'cüc ve Me'cüc Kitap ve Sünnetle sabittir. Ye'cüc ve Me'cüc Kur'ân-ı Kerîm'de iki âyette geçer:

1- "Onlar dediler ki: "Zülkarneyn, gerçek şu iki Ye'cüc ve Me'cüc (bu) yerde bozgunculuk çıkaran (kabile)lerdir" (Kehf, 18/94);

2- "Nihayet Ye'cüc ve Me'cüc (ün seddi) açılıp da her tepeden saldıracakları ve gerçek va'd olan (kıyamet) yaklaştığı zaman o küfr (ve inkar) edenlerin gözleri hemen belirip kalacak" (Enbiya, 21/96-97).

Hz. Peygamber (s.a.s)'in hanımlarından Zeynep binti Cahş (r.a)'dan gelen bir rivâyette ifade olunduğuna göre, bir defasında telaşla Zeynep (r.a)'ın yanına girerek;

"Lâ ilahe illallah!.. Vukuu yaklaşan bir şerden, büyük bir fitneden dolayı vay Arabın haline? Bugün Ye'cüc ve Me'cüc'ün seddinden şunun gibi bir delik açıldı, buyurdu da, başparmağıyla onun yanındaki şehadet parmağını halkaladı. Bunun üzerine Zeynep b. Cahş;

-Ey Rasûlüllah! İçimizde bu kadar iyi kimseler varken biz helak olur muyuz? diye sordu. Rasûlüllah;

"Evet! Fısk ve fücur, fuhş ve ma'siyet çoğaldığı zaman helak olursunuz!" diye cevap verdi. (Tecrid Tercemesi, IX, 96).

Tefsir kitaplarındaki bilgilerden öğrendiğimize göre, salih bir zat olan Zülkarneyn (Muhtasaru Tefsiri İbn Kesir II, 433) dindar kimsedir. İşte bu zat Cenab-ı Hakkın lütfuyla bir batıya, bir doğuya, üçüncü kere de kuzey tarafa doğru gitti ve iki sed arasında bir yere vardı ki, işte buradan Ye'cüc ve Me'cüc hücum ediyor, bozgunculuk çıkarıyor; ekinleri ve insanları yok ediyor. Orada halkın isteği üzerine, Zülkarneyn, Ye'cüc ve Me'cûc'ün zararından onları kurtarmak için bir sed yaptı. (Seddin yapımı bitince), artık Ye'cüc ve Me'cüc onu ne aşabildiler ve ne de delebildiler (Kehş; 18/97). Buradan anlıyoruz ki, artık Ye'cüc ve Me'cüc, saldırganlıklarını sürdürmediler. İşin tarihi yönü böyle. Zülkarneyn, sed yapmış ve Ye'cüc ile Me'cüc'ûn fesadını önlemiştir.

Enbiya sûresi 96-97. âyetlerinden de anlaşılıyor ki, Kıyamet kopmadan önce, onlarla bir takım insanlar arasında bir engel olarak yapılan sed açılacak; onlar insanlara saldıracaklardır.

Bugün Kur'ân'da adı geçen sed var mıdır, yok mudur? Henüz mesele açıklığa kavuşmuş değildir. Yalnız bu sed Zülkarneyn tarafından yapılmıştır. Ye'cüc ve Me'cûc vardır ve bunların kıyamet kopmadan önce, ortaya çıkıp çekirgeler gibi bir çok yerleri yakıp yıkacakları kesindir.

Ye'cüc ve Me'cüc'ün bahsi hadis kitaplarında da geçer. Ezcümle, S.B.M. 789 ve 1372. Hadislerinde; Ibn-i Mâce 36. Kitab-ül Fiten 9, 28, 33. Bablarında; S.M. 8.ci. 52. Kitab-ül Fiten 1. Bab sah. 403'de ve başka hadis kitaplarında Ye'cüc ve Me'cüc'den bahsedilir.

Ye'cüc ve Me'cüc hakkında Bediüzzaman Hazretleri, şu izahatı veriyor: "Ye'cüc ve Me'cüc hâdisatının icmali Kur'anda olduğu gibi, rivayette bir kısım tafsilât var. Ve o tafsilât ise, Kur'ânın muhkemâtından olan icmali gibi muhkem değil, belki bir derece müteşabih sayılır. Onlar te'vil isterler. Belki râvilerin ictihadlan karışmasıyla tâbir isterler. 

Evet( Gaybı ancak Allah bilir ) bunun bir te'vili şudur ki: Kur'ân'ın lisan-ı semavîsinde "Ye'cüc ve Me'cüc" nâmı verilen Mançur ve Moğol kabileleri, eski zamanda Çin-i Maçin'den bir kısım başka kabileleri beraber alarak kaç defa Asya ve Avrupa'yı herc ü merc ettikleri gibi, gelecek zamanlarda dahi dünyayı zir ü zeber edeceklerine işaret ve kinayedir. Hattâ şimdi de komünistlik içindeki anarşistin ehemmiyetli efradı onlardandır.

Evet, ihtilâl-i Fransavîde hürriyet-perverlik tohumiyle ve aşılamasiyle sosyalistlik türedi, tevellüd etti. Ve sosyalistlik ise bir kısım mukaddesatı tahrip ettiğinden aşıladığı fikir, bilâhare Bolşevikliğe inkılâb etti. Ve Bolşeviklik dahi çok mukaddesat-ı ahlâkiye ve kalbiye ve insaniyeyi bozduğundan; elbette, ektikleri tohumlar hiç bir kayıd ve hürmet tanımayan anarşistlik mahsûlünü verecek. Çünkü kalb-i insanîden hürmet ve merhamet çıksa; akıl ve zekâvet, o insanları gayet dehşetli ve gaddar canavarlar hükmüne geçirir. daha siyasetle idare edilmez. Ve anarşistlik fikrinin tam yeri ise; hem mazlum kalabalıklı, hem medeniyette ve hâkimiyette geri kalan çapulcu kabileler olacak. Ve o şeraite muvafık insanlar ise: Çin-i Mâçin'de kırk günlük bir mesafede yapılan ve acâib-i seb'a-i âlemden birisi bulunan sedd-i Çininin binasına sebebiyet veren Mançur ve Moğol ve bir kısım Kırgız kabileleridir ki, Kur'an'ın mücmel haberini tefsir eden Zât-ı Ahmediye (Aleyhissalâtü Vesselam) mu'cizâne ve muhakkikane haber vermiş.." 

Bu açıklamalardan ye’cüc ve me’cücün Mançur ve Moğollar olduğu, kıyamete yakın tekrar zulüm ve anarşilik ile dünyanın huzur ve sükunetini bozacakları anlaşılıyor.

                             *****

MEHDİ (AS) NE ZAMAN ZUHUR EDECEKTİR?

 

"Semadan bir ses onu ismiyle çağıracak ve doğuda, batıda, hatta uykuda olan bile bu sesi duyacak ve uyanacaktır."1 "Bu ses bütün yeryüzüne yayılacak ve her kavim kendi dilince duyacaktır."2

Bu ifadeleri radyo ve televizyonun sıradan cihazlar haline geldiği günümüzde anlamak zor olmasa gerek. Hz. Mehdînin, faaliyetleri ve eserleri sadece çıktığı ülkenin değil, bütün dünyanın ilgisini çektiği için bütün dünya dillerince yayınlanacak, herkes onu duyacaktır. Deccalın çıkışı da böyledir:

"Rivayette var ki: 'Deccal çıktığı gün bütün dünya işitir.'
"Allahu a'lem, bu rivayetler tamamen sahih olmak şartıyla tevilleri şudur. Bu rivayetler mu'cizâne haber verir ki: 'Deccal zamanında vasıta-i muhabere (haberleşme araçları) o derece terakkì edecek ki, bir hadise bir günde umum dünyada işitilecek. Radyo ile bağırır, şark-garb işitir ve umum ceridelerinde [gazetelerinde> okunacak' diye zuhurundan on asır evvel telgraf, telefon, radyodan mu'cizâne haber verir.
"3



Deccala karşı mücadele veren Mehdî için de durum aynıdır. Birinin menfîye kullandığı bu araçları diğeri müsbete kullanacaktır.

Ne zaman çıkacak?

Baskıya dayalı bir saltanat, bir baskı rejiminden sonra raşid halifeliğin geri döneceği konusunda sahih bir nas bulunmaktadır.4

Bir rivayet de şöyledir: "Mehdî, dünyada ismi geçecek bir halife kalmayıncaya kadar çıkmayacaktır."5 Yani Mehdî gelince, İslâm ümmetinin başında herhangi bir halife bulunmayacaktır. 

Diğer bir hadis-i şerifte bildirildiğine göre de nübüvvet (hilafet), şiddetli meliklik, zorba idare, sonra da nübüvvet yolu üzere bir hilafet gelecektir.6

Nübüvvet yolu demek, Sahabe mesleğinde olduğu gibi doğrudan doğruya Resûlullaha vâris olma demektir. Velâyet-i kübrâda tarikat berzahına uğramadan direkt hakikate geçilir, nübüvvet sırrı inkişaf eder. Nurunu doğrudan doğruya Resûlullahtan alan Sahabe mesleğini esas alan Hz. Mehdî, koyu bir baskı döneminde vazifeye başlar ve hilafete dayalı nübüvvet yolunu yeniden tesis eder.


---------------------------
1. el-Kavlü'l-Muhtasar, s. 56.
2. Kitabü'l-Bürhan, s. 51.
3. Nursî, Şuâlar, s. 496.
4. Said Havva, el-Esas fi's-Sünne, 9:324.
5. el-Kavlü'l-Muhtasar, s. 54.
6. Râmûzü'l-Ehadis, 1:257.

KAYNAK: http://www.sorularlaislamiyet.com/

 


Toplam 72585 ziyaretçi (114841 klik) sitemizi ziyaret etmiştir!...
 

Allah'a hakkıyla kulluk etmek; ölmeden ölmek, nefsini yenmektir!..

***
***
Duyuru Panosu
SİTEMİZE HOŞGELDİNİZ... "http://cevdet-akburu.tr.gg//" İSİMLİ SİTEMİZ 12.06.2014'TEN BERİ YAYIN HAYATINA DEVAM ETMEKTEDİR!
SİZLERİ HEM BİLGİLENDİRMEK HEM DE HOŞÇA VAKİT GEÇİRTEBİLMEK GAYESİNDEYİZ...
SİTEMİZ ASLA TİCARi AMAÇ GÜDÜLMEKSİZİN SADECE ALLAH RIZASI İÇİN HİZMETE SUNULMUŞTUR!..
***
HABERLER OKU
GÜNCEL HABERLERİ OKUMAK İÇİN,
HABER LİNLERİNİ TIKLAMANIZ YETERLİDİR.
***
ip adresi
***
View Cevdet Akburu's profile on LinkedIn
***
***
***
***

 
twitterfacebookgoogle pluslinkedinrss feedemail
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol